Trump’ı başkan yapacak kurşun!

Fehim Taştekin'in Gazete Duvar'daki yazısı;

Trump’ı başkan yapacak kurşun!

Trump’ın Orta Doğu’da ne yapacağını danışmanlarının bile kestirebildiğini zannetmiyorum. Bir gün Erdoğan’a “Suriye senindir, çekiliyoruz” diyen, Fırat’ın doğusuna operasyon başlayınca “Türkiye ekonomisini batırırım” diye tehdit eden biri. Suriye’de asker çekme kararını değiştirmesi için kendisine Deyr el Zor’daki petrol kuyularını gösterenlere de muhtemelen “Eee biz ne kazandık bu petrol işinden, getirin bir hesaplarınızı göreyim” diyebilir.

Cumhuriyetçi eski Başkan Donald Trump’ı yeniden başkan yapacak kurşun sıkıldı. Suikast girişiminin yarattığı tsunamiyi tersine çevirecek başka bir skandal ortaya çıkmazsa…
Amerikan kurulu düzeninin güçlü kanatlarından da ‘tehlike’ işaretini gören Trump’ın önünü kesmeye dönük bütün bariyerler yıkıldı.
Başta Avrupalı müttefikler olmak üzere Trump’ın dönüşünü bir kâbus senaryosu içinde ele alanların kâbusu erken başladı.
Trump, FBI’ın “suikast girişimi” dediği saldırıyı tepe tepe kullanacaktır. Daha ilk saniyelerde kürsünün arkasında doğrulur doğrulmaz izleyeceği yolu göstermekte gecikmedi. “Tetikçi vuruldu” bilgisi verilir verilmez ajanlarla birlikte ayağa kalkarken dört kez “Ayakkabılarımı alayım” diyerek pabuçlarının derdine düşen Trump, sahneden uzaklaştırılmadan önce “Bekle, bekle, bekle, bekle” deyip korumalarının kolları arasından kafasını çıkarttı, sağ yumruğu havada seçmenlerine gaz verdi: “Fight, fight.”
Panik ya da korku emaresi sıfır!
2020’deki seçimin sonuçlarını tanımadığı günden beri savaşta. 6 Ocak 2021’de Joe Biden’ın zaferinin tescilini önlemek için taraftarlarına Kongre’yi işgal ettirmesi sistem için büyük bir şoktu. Eleştiriler karşısında hiç tınmadı. Şimdi de “Savaş, savaş” diyor. İlk yazılı mesajı da “Asla teslim olmayacağım” oldu. Oğlu Eric Trump babasının tarihe geçecek meydan okuyucu kanlı fotoğrafını "Bu, Amerika'nın ihtiyacı olan savaşçı" notuyla paylaştı. Şimdiden sandıkta Trump’ın zaferini mühürleyen bir görüntü!
Cumhuriyetçiler kavgayı buradan kuruyor. İlk fişeği başkan yardımcısı adaylığı için yarışan Senatör James D. Vance ve Georgia Milletvekili Mike Collins attı. Vance “Münferit bir olay değil. Biden kampanyasının temel önermesi, Trump'ın ne pahasına olursa olsun durdurulması gereken otoriter bir faşist olduğudur. Bu söylem suikast girişimine yol açmıştır” dedi. “Emirler Biden’dan” diyen Collins de başkan hakkında suikastı kışkırtma suçundan soruşturma çağrısı yaptı.
Çok sayıda komplo teorisi ilk andan itibaren yuvarlanmaya başladı. Kennedy suikastı başta olmak üzere siyasi dengeleri alabora eden olayları hakkıyla aydınlatmamış olan kurulu düzenin bizzat kendisi komplo teorilerine davetiye çıkartıyor. Trump’ın sırtını yasladığı siyasi kulvar da suikast girişiminin derin devlet ya da hükümet içinde bir kliğin işi olduğuna inanmaya meyyal. Demokratik ve yasal mekanizmalarla Trump’tan kurtulamayacaklarını düşünenlerin sayısı artıyor. Trumpçılar bu tür değerlendirmeleri suikast dahil öteki yollara davetiye çıkarmak olarak okuyor. ‘Sandık’, ‘Kongre çelmesi’ ya da ‘hukuk darbesi’ çare olmadıysa bir Amerikan geleneği olarak ‘suikast’. Sonuçta ABD’de başkanları vurmak popüler bir iş! Abraham Lincoln, James A. Garfield, William McKinley ve John F. Kennedy suikasta kurban gitti. Andrew Jackson, Theodore Roosevelt, Franklin D. Roosevelt, Harry S. Truman, Gerald Ford ve Ronald Reagan suikast girişiminden yaralı ya da sapasağlam kurtulanlar arasında.
Gerçi 20 yaşındaki saldırgan Thomas Matthew Crooks’un profili suçlamanın yönünü biraz karmaşık hale getiriyor. Crooks, Pensilvanya’daki seçmen veri tabanında Cumhuriyetçi olarak kayıtlıymış. Fakat 2021'de ‘Progressive Turnout Project’ adlı Demokratların siyasi eylem komitesine 15 dolar bağış yapmış. “Bir Cumhuriyetçi bir Cumhuriyetçiyi vurdu” çıkarımı için ne çıkacağı belli olmayan soruşturmayı beklemek gerekecek.
Ortada bir sürü soru var. AR-15 yarı otomatik tüfekle sekiz el ateş açıp miting alanında bir kişiyi öldürüp iki kişiyi yaralayan saldırgan eylemi yalnız mı planladı? Suç ortakları var mı? Arkasında kim ya da kimler olabilir? Saldırgan atış menziline kadar nasıl yaklaşabildi? Göz yumuldu mu? Koruma ekipleri içinde ortağı var mıydı? En önemlisi; saldırganın 133 metre ötede çatısına tünediği bina neden gizli servis tarafından boş bırakıldı? Üstelik bu bina, gizli servis tetikçilerinin görüş alanında.
Emekli FBI ajanı Bobby Chacon, CNN'de, "O bina, sahneyi net olarak görebilen en yakın bina. Çatıda birilerinin olmamasına çok şaşırdım. O çatının gözetimsiz bırakılması bir kusur” değerlendirmesini yaptı.
Saldırganı etkisiz hale getiren keskin nişancı kürsünün çaprazındaki çatıdaydı. Demek ki net bir görüşe sahipti. Daha da önemlisi saldırganın dakikalar önce civarda insanlar tarafından görülmüş ve polisin uyarılmış olması. BBC’ye konuşan bir görgü tanığı silahlı kişiyi çatıya tırmanırken izlediğini ve hemen polise haber verdiğini anlattı:
"Kendi kendime 'Trump neden hâlâ konuşuyor? Neden onu sahneden indirmediler’ dedim. İki-üç dakika boyunca orada durup onu işaret ettim, Gizli Servis ahırın tepesinden bize bakıyordu, ben de o çatıyı işaret ediyordum, orada öylece duruyordum ve bir de baktım ki beş el silah sesi duyuldu."
İzaha muhtaç bir durum.
Bethel Park Lisesi'nden 2022’de mezun olan ve Ulusal Matematik ve Bilim Girişimi'nden 500 dolarlık başarı ödülü alan saldırganın sicil kaydı yok. Öldüğü için motivasyon ve bağlantılarını tespit etmek biraz zaman alabilir. Ya da bunları hiçbir zaman öğrenemeyebiliriz. Şimdilik ABD’de ‘başkan öldürme’ motivasyonunun iç savaş günlerinden beri yaygın olduğunu belirtmekle yetinelim! Bu motivasyonu değerlendirecek mahviller de az değil.

***

Trump açısından sandık artık garantide sayılır. Akli ve fiziki melekeleri gel-git olan Biden’ın şansı zaten çukurdaydı. Trump’a yarayan kurşun, Biden üzerinde adaylıktan çekilmesi yönündeki Demokrat baskıyı dayanılmaz noktaya getirebilir.
Biden çekilsin ya da çekilmesin Trump’a karşı sistem içinden gelebilecek yeni bir çelmenin şansı da kalmadı. Dediğim gibi kurşunu gölgede bırakacak ölçekte bir skandal ya da olay patlak vermezse!
Artık “Dünyayı ne bekliyor” sorusuna geçme zamanı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “küresel istikrara gölge düşmemesi için failler ve azmettiricilerin en kısa sürede adaletin huzuruna çıkarılması” temennisinde bulundu. Meseleyi diğer dünya liderlerinden farklı bir yerden tuttu. 11 Eylül saldırılarından sonra ‘Büyük Ortadoğu’yu çökertme stratejisinin nasıl devreye sokulduğunu hatırlatmaya gerek yok. Afganistan gitti, ardından Irak ve devamında Suriye…
Erdoğan bu stratejinin en hevesli ortağıydı. Nereden nereye!
ABD küresel istikrarsızlığın garantörü, istikrarın değil. Sürekli savaş çıkaran, ‘insani müdahale’ adı altında askeri müdahalelerde bulunan, darbeler planlayıp finanse eden, içişlerine karışan, yaptırımlarla hasım ülkeleri felç eden küresel bir güç. Dümende bir Cumhuriyetçi ya da bir Demokrat olması fark etmeksizin bu gücün dünyanın geri kalanına vaat ettiği şey ne istikrar ne de barış. Biri ABD’nin askeri-ticari-siyasi şiddetini ‘demokratik değerler’ ve ‘insani sorumluluk’ gibi yalanlara beziyor. Diğeri bu şiddeti ‘ulusal çıkarlar’ için gösteriyor. İkincisi daha çıplak.

***

Biden seçildiğinde “Dünya öngörülemez bir deliden kurtuldu” diye bayram edenler 4 yılda kucaklarında buldukları felaketlerin adını koymaya cesaret edemiyor. Rusya’yı kışkırtıp Ukrayna savaşının altyapısını hazırlayanlar Avrupa’yı yeniden “Amerikan köpeği” haline getirip NATO’yu genişletti. Rusya’yı çevreleme stratejisine Ukrayna’yı feda ettiler. Bu savaşı Kafkasya’ya sıçratmanın peşindeler. Orta Asya’yı da yoklayıp duruyorlar. Silah devlerinin iştahını kabartan müdahaleler yaşlı kıtaya ve kürenin geri kalanına ne tür bir istikrar kazandırdı?
Beri tarafta Biden yönetimi, Gazze’deki soykırımın en büyük siyasi destekçisi, mali finansörü ve mühimmat tedarikçisi. BM Güvenlik Konseyi’ne sunulan ateşkes tasarılarını aylarca engelledi.
Trump’ın saldırıya uğradığı günün sabahında İsrail güvenli bölge ilan ettiği Mevasi’de Filistinlilerden 90’ını öldürüp 300’ünü yaraladı. Bu saldırıda Biden’ın İsrail’e gönderdiği 907 kiloluk BLU-109/MK 84 mühimmat kullanıldı.
Başkanlık koltuğundayken Kudüs’ü başkent ilan ederek Oslo Anlaşması’nda ifadesini bulan klasik Amerikan tutumunu çöpe atmış olan Trump, Biden’ı İsrail’e yeterince destek vermemekle suçluyor. Trump dönünce Biden’dan daha fazla ne verebilir? Elbette Lübnan’ın tepesine çökebilir. Gerçi Hizbullah’a ‘akıllı’ demişliği de var. Gazze ile dayanışma için İsrail bağlantılı gemilere geçit vermeyen Yemen’i haritadan silme ve Irak’ı fena halde benzetme tehditleri savurabilir. İran’a karşı “Nerede kalmıştık?” diyeceği kesin. Nükleer anlaşmayı çöpe atmıştı. Gerçi Biden de geri dönme sözünü tutamadı. Trump, İran için azami baskı ve suikast çağrışımı yapıyor! Trump, Kasım Süleymani suikastı ile “Kusursuz bir saldırıydı" diye övünüyor.
“Önce Amerika” diyen Trump’ın başkanlık dönemi ABD’nin ulusal çıkarları gereği sonsuz savaşları bitirme vaadi üzerine kuruluydu. Sert adam görüntüsüyle Rusya ve Kuzey Kore ile diyalogu öncelerken Çin’le ticaret savaşına daha ağırlık verme eğilimindeydi. NATO ortaklarına da “Bedava koruma bitti” diyordu.

***

Trump’da net olan şey; para etmeyen savaşa ‘savaş’ demiyor. Çıkarı yoksa silah da yok para da. Bu öncelik Amerikan iç siyasetindeki anormal yeri nedeniyle İsrail için işlemeyebilir. Ama Trump’ın paracılığı Ukrayna siyasetine yansıyabilir. Avrupalılara diyeceği şey şu: Rusya’dan tehdit mi hissediyorsunuz, o halde bu savaşı siz finanse edeceksiniz!
Bu tür bir tavır savaşı büyütmekte ısrar eden Avrupalı Russofobik kanatları kırar.
Ukrayna’da kişisel çıkarları olan ve Amerikan kurulu düzenindeki Rus takıntısını en iyi temsil eden Biden’dan çok farklı bir yerde duruyor.
Macaristan Başbakanı Viktor Orban martta Florida'da görüştüğü Trump’ın “Ukrayna'ya bir kuruş bile vermeyeceğim” dediğini aktarmıştı. Orban 11 Temmuz’da bu kez AB dönem başkanı olarak Trump’la görüştü ve onunla birlikte barışın geleceğini savundu.
Daha önce Washington Post, Trump'ın Ukrayna’daki savaşı 24 saatte bitirebileceği yönündeki sözlerinin dayandığı plana dikkat çekmişti. Gazeteye göre Trump, Kırım ve Donbas üzerindeki egemenlik iddiasından vazgeçmesi yönünde Kiev’e baskı yapabilir. Bunun Türkçesi barışa karşılık topraktan taviz.
Rusya lideri Vladimir Putin de 5 Temmuz’da Astana’da “Bay Trump’ın savaşı bitirmeye hazır olduğunu belirtmesini çok ciddiye alıyoruz” demişti. Ukrayna’ya 60 milyar dolarlık askeri yardım tasarısını aylarca bekleten Cumhuriyetçilerin tutumu işini kolaylaştırsa da yeni bir istikamet için Senato’daki Demokratlarla çatışması gerekebilir.
Biden, Ukrayna üzerinden NATO’yu yeniden tahkim etti. Trump ise müttefiklerin NATO kurulduğu günden beri ABD’yi sömürdüğünü düşünüyor. Trump’a göre buna bir son vermeli ve NATO nizamnamesi gözden geçirilmeli. NATO’da bütçe payını ödemeyenleri Rusya’nın insafına terk edeceğini söylemişti.
Trump’ın önceliği Ukrayna değil Çin. Pekin’le ilişkilerde dert ettiği şey Çin’in Tayvan’a saldırıp saldırmayacağı değil Çin’e bağımlılığı düşürmek. “Çin, Tayvan’a saldırırsa bu konuda yapabileceğimiz hiçbir şey yok” demişti. Kendi döneminde yüzde 25’e yükselttiği gümrük duvarlarını yüzde 60’a çıkarmayı vaat ediyor.

***

Trump lobi çarklarıyla örülü Amerikan kurulu düzeninin dışından biri olarak görülüyor. Çıkar gruplarıyla ‘minnet’ bağı daha zayıf. Bu yanıyla sistem için de öngörülemezlikler barındırıyor. Ukrayna’da daha özerk davranma şansı var. Filistin-İsrail konusunda da Yahudi ve Hıristiyan Siyonist lobiden hissettiği baskı Biden’a göre daha az.
Fakat İsrail konusundaki asıl baskı aile içinden geliyor. Trump'ın Orta Doğu siyaseti Yahudi asıllı damadı Jared Kushner’in elinden çıkmaydı. Kushner’e göre iki devletli çözüm olağanüstü kötü bir fikir. Kushner’in Gazze’ye bakışı da yakın dostu Benyamin Netanyahu ya da kabinedeki faşist bakanlardan farklı değil. Gazze zaten mültecilerle dolu; oradakiler ha Gazze’de yaşamışlar ha Sina çölünde ha Necef çölünde ne fark eder? Kushner Filistin dosyasına tamamen ekonomi gözlüğüyle bakıyor. Ona göre Filistinliler Sina’ya sürülürse Gazze sahili hak ettiği müthiş değere kavuşabilir. Oraya bir Trump Tower da yakışır.
Geçen martta Harvard’daki konuşmasında "Gazze'nin deniz kıyısındaki mülkleri çok değerli... İnsanları oradan çıkarmak ve temizlemek için elimden geleni yapardım" dedi. Açıkça Gazze’nin savaşın sonunda oluşmuş bir şey olduğunu söyledi. Sadece ‘şey’. Damada göre 7 Ekim’den itibaren Gazze’de taş üstünde taş kalmadığına göre İsrail Gazzelileri Necef (Negev) çölüne de yerleştirebilir ve böylece mesele kökten halledilmiş olur. Bunu kendine sansür uygulamadan açıkça söyledi.
Netanyahu’yu aratmayan bir gaddarlık. Damat, Trump’ın dış politika baş danışmanıydı. Kayınpederiyle birlikte Beyaz Saray’a döndüğünde İsrailli faşist-dinci tayfanın yüzü gülecektir. Damat etkisinden söz ediyoruz da Trump’ın 2020’de Biden’ın zaferini kutlamak için acele eden Netanyahu’ya öfkesinin geçip geçmediğini bilmiyoruz. Ama İsrail’i her tür tehditten koruyacağı kesin. Ayrıca İsrail'in Hamas'a karşı başlattığı işi bitirmesi gerektiğini söylüyor.
Trump’ın Orta Doğu’da ne yapacağını danışmanlarının bile kestirebildiğini zannetmiyorum. Bir gün Erdoğan’a “Suriye senindir, çekiliyoruz” diyen, Fırat’ın doğusuna operasyon başlayınca “Türkiye ekonomisini batırırım” diye tehdit eden biri. Suriye’de asker çekme kararını değiştirmesi için kendisine Deyr el Zor’daki petrol kuyularını gösterenlere de muhtemelen “Eee biz ne kazandık bu petrol işinden, getirin bir hesaplarınızı göreyim” diyebilir.
Sonuç olarak Trump yeni bir rüzgâr yakaladı. Ezici bir sonuçla Beyaz Saray’a dönerse vaatleri konusunda daha kararlı davranabilir.

Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.