Bir arabayı yokuş yukarı itmek gibi bir his verir size bazı kitaplar. Okurken yorulursunuz.
Ne yapmak lazım nasibinize öyle bir kitap düştüyse?
Arabayı itmeye biraz daha devam edin. Belki içinde, ummadığınız bir yerinde size güç verecek bir memba bulursunuz. Yoruldum ama yorulduğuma değdi diyebileceğiniz bir şey.
Biraz daha gittiniz, hala arabayı siz itiyorsunuz.
Böyle durumlarda ben o kitabı bırakıyorum. Dünyada kitap mı yok? Başka kitaplara geçiyorum.
Fakat bugünlerde okurken beni peşinden sürükleyen iki kitapla meşgulüm.
Evde Yoval Noah Harari’nin Nexus’u. Kitap, Taş Devrinden Yapay Zekaya Bilgi Ağlarının Kısa Tarihi alt başlığıyla sunuluyor. (Kolektif Kitap.) Kafamın içindeki sayısız suale cevap vermiyor. Sadece o suallerin haklı sualler olduğunu doğruluyor. İnsanın özne olduğu tarihin sonuna yaklaştığımıza dair alametlerin altını çiziyor. Yapay zekâ çağının imkanlarını ve tehlikelerini tartışıyor.
Ofisteki masamda da Esat Arslan’ın Roma’ya Karşı Galyalılar kitabı var. (Mana Yayınları.) Altbaşlığı ‘Sınırda-Müslüman Kişilik İçin Dünya Haritası.
Araya tabii başka kitaplar giriyor. Üç gündür Şebnem kızımın kitaplığından Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Kesik Baş romanı geçti elime. Polisiyeye pek düşkün değilim. Fakat eski İstanbul Türkçesinin ve eski İstanbul sokaklarının havasından istifade ediyorum.
Bugün Roma’ya Karşı Galyalılar’la ilgilenmek istiyorum. Harari biraz beklesin.
Esat Arslan’la hiç karşılaşmadık. Ama bir yerde bir yazısını, bir kitabını gördüğümde okumaya çalışıyorum.
Bir cazibesi var yazdıklarının.
Nedir o?
Taşkın bir adam, Esat Arslan.
Zihni öyle.
Kendisini bir kalıba hapsetmiyor.
İslam’ı anlamaya çalışırken de toplumu anlamaya çalışırken de zihnini serbest bırakıyor.
Zihnini serbest bırakınca daha sağlam, daha isabetli sonuçlara mı varırsın?
Hayır. Bunun garantisi yok.
Ama seçeneklerini çoğaltırsın.
Dünyanın başka köşelerinde, başka öykülerin, başka toplumların, başka fikirlerin içinde saklı hakikatleri keşfetme ihtimaline fırsat vermiş olursun.
İslam’ı anlamak için birkaç tane hazır, verili şablon var.
Bazı insanlar bunlardan biriyle anlayacağını anlar, rahat eder, huzur içinde hayatını sürdürür.
Çevrimiçi bir İslam anlayışıdır bu. Sadece kendi muhitinde geçerli, dışarı çıktığında karşılığı yoktur. Hayatın badirelerine karşı savunmasızdır, zor, karmaşık suallere karşı mukavemeti zayıftır.
Sapıtır mıyız, zihnimizi çok serbest bırakırsak?
Bu kaygı vardır bazı insanlarda.
Yanlışa düşmek ve düştüğü yanlıştan çıkmak hayatın güzelliklerinden biridir.
Bunu tadabilmek için bile zihnimize serbestlik tanımaya değer.
Esat Arslan’ın kitabından bahsediyorduk, nerelere geldik.
Kitabın bir kenarından başlayalım.
“Marshall Hodgson’un deyimiyle 17. Yüzyılda dünyanın bütününe bakan bir Marslı yüz yıl içerisinde tüm dünyanın Müslüman olacağını söyleyebilirdi. İslam o zaman gerek maddi gerek manevi olarak çok güçlüydü. Hükmü Çin sınırlarından Viyana’ya Moskova sınırlarından Sahraaltı Afrikası’na kadar eski dünyanın yarısından fazlasına geçiyordu. İslam yeryüzünün hilafeti misyonunu üstlenmişti. Fakat ne var ki Müslümanlar bir süredir güç zehirlenmesine uğramış, şımarmışlardı. Egemenliğine itaat etmeyen Alevileri kesen, Avrupa’dan masum kadınları kaçırıp ekmek fiyatına köle ve cariye olarak satan, dini vakıflara bizzat Ebussuud eliyle tefecilik yaptıran bir güce dönüşmüştü Osmanlılar. Allah bir müddet mühlet verdi. Ve Müslümanlar, Osmanlılar, Safeviler ve Babürlüler ıslah olmayınca yeryüzünün hilafetini Avrupalılara devretti.”
Nasıl? Bir paragrafın içinde birkaç şablon birden bozuldu değil mi?
17. Yüzyılı Hodgson mı söylemiş bilmiyorum, 16. Yüzyıl deseydi doğruya daha fazla yaklaşırdı.
‘Dini vakıflara tefecilik yaptırma’nın tartışılabilir tarafları var. Çivicizade’nin para vakıflarına fetva vermemesinin şeyhülislamlıktan azlinde etkili olduğundan haberim var. Yine hangi tarafın isabet ettiği konusunda tereddütlüyüm.
Ama burada Esat Arslan’ın insanın yaratılışına, yeryüzünde halife kılınmasına atıfta bulunan ‘yeryüzünün hilafeti’yle ilgili yaklaşımı daha dikkat çekici, kitabın tamamı açısından daha merkezi.
Görüyorsunuz, buradaki ‘hilafet’ 1924’te kaldırılan hilafetten çok farklı bir şey.
Sonraki bölümlerde yeryüzünün hilafeti Amerika’ya da geçiyor.
Bakalım Trump ‘hilafet’i muhafaza edebilecek mi?
Hayır, kitapta yok Trump’ın hilafeti. Güncelle temas kurmak için böyle bir soru sormuş oldum.