Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Trump, Kudüs çıkışı ve dünyanın kaderi

Merve Şebnem Oruç- 24.12.2017

Trump, Kudüs çıkışı ve dünyanın kaderi

ABD Başkanı Donald Trump, ABD politikalarının ikiyüzlülüğünden rahatsız olup kendisinin başkan olmasını dört gözle bekleyenleri yanıltmıyor. Geldiği günden bu yana ABD iç siyasetinde neden olduğu sarsıntılar kadar Batı cephesinde oluşturduğu çatlaklar ve izlediği dünya siyasetiyle de kendine güvenenleri boşa çıkarmıyor.

Birleşmiş Milletler´e rağmen ve ABD devletinin karar alma organlarına danışmadan yaptığı Kudüs çıkışı ve devamında BM Genel Kurulu´nda ABD´ye rağmen 128 oyla çıkan Kudüs tasarısı bunun son örneği oldu. Zorba sarışın, geçen hafta New York´ta adeta sağlam bir meydan dayağı yedi.

Hiç kuşkusuz, geçen hafta BM´de yaşananların en çarpıcı tarafı, ABD Başkanı Trump ve ABD´nin BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley´in diğer üye ülkeleri açıkça tehdit etmesiydi. ABD tarafının, ?bu günü unutmayacağız? diyerek açık açık maddi yardımda bulunduğu ülkelere şantaj yaparak tüm üyelere gözdağı vermesi her gün görebileceğimiz bir şey değil.

Trump´tan önce böyle şeyler, usturupluca yani kapalı kapılar ardında yapılır, açık mikrofonlar önünde herkesin duyabileceği şekilde, göstere göstere yapılmazdı. Belki Obama yönetimi, Trump´ın Kudüs kararı gibi aşırı bir karar almadı almasına ama; BM Güvenlik Konseyi´nden Genel Kurul´a pek çok alanda ABD´nin hatalı politikalarını kabul ettirmek adına arka planda, bugün Trump´ın açıktan yaptığı için tutmayan tehditlerini, diğer ülkelere iletmemiş olduğunu söyleyemeyiz. Bu kapalı tehditler, gizli anlaşmalar ve gizli ittifaklar sayesinde, gerileme dönemine girmiş olan ABD liderliğindeki dünya düzenini bir süre daha hayatta tutmayı başarmıştı Obama yönetimi. Eski Başkan ABD çıkarları doğrultusunda alınmış kararları, ?Batılı demokratik değerler? paketine sarmayı da ihmal etmedi ki, bu sayede, sözü paylaşmış ama gücü paylaşmamış olmayı başardı.

Obama´nın ince, sinsi ve zarif yaldızlı bir paketin içine gizlenmiş politikalarından yoksun olan Trump yönetimi, uzun süredir fikir ayrılıkları yaşayan Transatlantik ittifakı içindeki çatlakları da iyice belirgin hale getirmeyi başardı. Çok değil, daha iki üç yıl önce, ABD´ye Suriye politikası gibi konularda eleştiri getirmeye kalktığımızda önümüze Çin Seddi gibi dikilen ?Batılı değerler´ ortaklığının yerinde artık yeller esiyor. Çalkantılarla geçen seçim dönemleri sonrası elde olanı korumanın telaşına düşmüş Avrupalı siyasetçilerin bir kısmı bugün emeklilik hayatına alışmaya çalışıyor, bir kısmı ise günü kurtarmış olduğuna şükrediyor ancak ?değerler, değerlerimiz? içerikli ABD çıkarlarını korumak üzere ortaya atılmış kalkan niteliğindeki konuşmaları Avrupalılardan da artık neredeyse hiç duymaz olduk. Zira ?Önce Amerika? şımarıklığını Batılı müttefiklerinin de yüzüne söylemekten çekinmeyen Trump´la beraber Avrupa, geçen yıl Alman Şansölyesi Angela Merkel´in ifade ettiği gibi, ?kendi başının çaresine bakma, kendi yolunu çizme, kendi göbeğini kesme? hususunda kara kara düşünüyor. Üstelik mecburen girilen bu yoldan bütün kalmayı başarabilmiş bir Avrupa Birliği olarak çıkamayacağını da biliyor.

Trump´ın NATO´yu eleştiren, Almanya gibi NATO ülkelerini ABD´ye borçlu olmakla suçlayan, 5. Maddeye bağlılığını vurgulaması dahi bir hayli zaman alan tavrı, Atlantik´in bu tarafında 2017´nin en büyük endişe sebebiydi. Obama döneminde Doğu Avrupa´da genişleyen ve Rusya tehdidi nedeniyle bu bölgedeki askeri mevcudiyetini artıran NATO´nun Avrupalı üyeleri, şimdi patron ABD´nin dönüp kendilerine çatan tavrı karşısında şaşkın ve yalnız kalma korkusu içinde. Trump´ın Paris İklim Anlaşması gibi, Transatlantik ittifakını bir askeri ittifak olmanın ötesine taşıyan, kültürel, çevresel, sosyolojik ve diplomatik bir pakt yapan kurum ve kurumsal anlaşmalara olan mesafeli tavrı, başkalarına danışmadan dayattıkları normlar, kendi kendilerine belirledikleri ölçü ve kıstaslar nedeniyle dünyanın geri kalanının tepkisini çeken bu kurumların yaşayacağı yıkımın dışarıdan değil içeriden gelen bir tehditle gerçekleşeceğinin göstergesi niteliğindeydi. Ama herhalde aniden alınmış Kudüs kararına kadar hiç kimse, Trump´ın merkezi New York´ta bulunan BM´i de hiçe sayacağını düşünmemişti. Bir bakıma kendi kurduğu dünya düzeninin işlemesini sağlayan kurumları da kendi elleriyle baltalayan yeni Amerikan Başkanı´nın sadece bir yılda imza attığı icraatlara bakılırsa, görevden azledilmemeyi başarması durumunda ABD dış politikasına ve Batı merkezli dünyayı düzenine vereceği zarar, Çin´in, Rusya´nın, Kuzey Kore´nin, İran´ın ya da el Kaide, DAEŞ benzeri terör örgütlerinin verebileceğinden kat kat fazla.

Uzun süredir malum olan giderek belirginleşiyor; dünya bir dönemin sonuna geliyor. Türkiye´nin önce İslam İşbirliği Teşkilatı, ardından BM Genel Kurulu´nda Kudüs konusunda oynadığı rol, Kudüs ve Filistin özelinde bundan sonra atılacak adımlara göre, tarihi ve fakat sembolik bir başarı olarak kalmanın ötesine geçecek ve belirginleşecektir. Ancak bunun ötesinde, bu son gelişmeler, ABD´nin dünya siyasetini belirlemede geriye düştüğü gün geldiğinde, bunun yerini kimin, neyin, hangi değerlerin aldığını belirlemede de Türkiye´nin pay sahibi olabileceğini düşündürür nitelikte. Düne kadar ?Esad giderse yerine kim gelir?? gibi sorularla coğrafyanın kaderini belirleyenlerin yapmış olduğu gibi, ?ABD´nin geri plana düştüğü bir dünya düzeninde kimin borusu öter?? gibi soruların cevaplarına biz de kafa yormalıyız; buna göre yol haritaları belirlemeli ve ona göre eyleme geçmeliyiz. Bugün burada biz düşünmüyorsak da, emin olun, başka yerlerde karar vericiler, yeni dünya düzeninin nasıl olacağı ve kimin liderlik koltuğuna oturacağı gibi konularda kafa patlatmaya çoktan başlamıştır.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER