DONALD Trump, skandallarla sarsılan yönetiminde bir yandan iktidarını konsolide eder ve kendisine ayak bağı olacağını düşündüğü kişilerden kurtulurken, diğer yandan da bir istifa furyasıyla karşı karşıya. Rusya´nın 2016 seçimlerindeki etkisini ve Trump´ın seçim kampanyası ile Rusya arasındaki irtibatı araştıran eski FBI Başkanı Robert Mueller´in nefesini de giderek kendi ensesinde değilse bile yakınlarının üzerinde hissediyor.
Bunlardan daha önemlisi; orta sınıf, eğitimli, muhafazakâr beyaz Amerikalılar, büyük bir heyecanla destekledikleri bu başkanın pek de hayal ettikleri kişi olmadığını 1 yıllık iktidarın ardından giderek daha iyi anlamaya başlıyor. Kampanya sırasındaki aşırılıkların iktidar döneminde bir kenara atılacağını uman, Trump´ın orta sınıfları kollayacağına inanmak isteyen seçmen gerek tarz, gerekse izlediği siyasetin içeriği nedeniyle Trump´a sırtını dönmeye başladı. En az bunun kadar önemlisi; Trump´tan rahatsızlık duyan seçmen, üzerindeki ataleti atarak sahalara çıktı. Bir bakıma seçmen genelinde ?Trump Amerika değildir, Amerika Trump gibi olmamalıdır? tepkisi kabarıyor.
Pennsylvania Eyaleti´nde boş kalmış bir temsilciler meclisi üyeliği için yapılan seçimde, Demokrat Parti adayı Conor Lamb kıl payı farkla, tam bir ?Trumpçı? olan Cumhuriyetçi rakibini geçti. Bu seçimi anlamlı kılan unsur, aynı seçim bölgesinde Trump´ın 2016´da Hillary Clinton´dan yüzde 20´ye yakın daha fazla oy almasıydı. Kısacası makul-muhafazakâr, beyaz Amerika gidişattan hoşlanmıyor ve Cumhuriyetçi Parti içindeki radikallerin programına tepki veriyor. Bu tepkinin sürüp sürmeyeceği, Demokrat seçmenin, bağımsızların ve mülayim Cumhuriyetçilerin katılımın genelde çok düşük olduğu kasımdaki kongre seçimlerinde oy verip vermeyecekleri hem ABD hem de dünya siyasetini etkileyebilecek.
Bu bir bakıma Amerikan sisteminin, otoriter eğilimli, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve demokrasinin önemi gibi meseleleri pek kafasına takmayan, basın özgürlüğüne inanmayan bir başkanın siyasi çizgisini kabul edip etmeyeceğiyle de ilgili. Trump´ın seçilmesinde yerleşik seçkinlerin vahim hatalarının, dehşet verici duyarsızlıklarının, ideolojik körlüklerinin payı yüksekti. Ne kadar ders aldıkları da kuşkulu ancak Trump´ın 2018 Kasım´ında durdurulamaması halinde ikinci bir dönem yüksek ihtimalli hale gelir. Dünyanın buna tahammülü olup olmadığı da tartışmalıdır.
ŞAHİN SİYASETÇİ
Başbakan Binali Yıldırım, ABD Dışişleri Bakanlığı´na Mike Pompeo´nun atanmasıyla ilgili bir soru üzerine, Türk-Amerikan ilişkilerinin kişilerden bağımsız yürüyeceğini söylemiş. Bu doğrudur; ne var ki ABD´de şahsiyetlerin temsil ettikleri ve tüm dünyayı da etkileyecek tercihlerden Türkiye de elbette etkilenecektir. Amerikan dış politikasının Trump ve etrafındaki şahinlerin güdümüne tamamen girmesiyle dünya hayli tehlikeli bir döneme giriyor denilebilir. Trump´ın en sessiz kaldığı ve şahinlik göstermediği Rusya konusunda bile Pompeo döneminde farklı bir hatta girilmesi beklenebilir.
Sonuçta Pompeo, bir istihbaratçıdan çok bir ideolog ve şahin/muhafazakâr bir siyasetçidir. Dünyaya bakışı Trump´inkiyle uyum içindedir. Kuzey Kore ve İran konularında en sertlik yanlısı ekibin içindedir. Amerikan diplomasisini Rex Tillerson dönemindeki zayıf konumundan kurtaracak olsa bile, bu diplomatik gücü hangi hedefe yönelik olarak kullanacağı önem taşır. Bu bağlamda Pompeo, İran ile yapılan nükleer anlaşmadan ABD´nin çıkmasını destekleyecek, Kuzey Kore ile ilişkilerde Trump-Kim Jong-un zirvesi başarısızlıkla sonuçlandığı takdirde savaş seçeneğini devreye sokabilecek biridir.
Trump ve şahinlerdeki İran´a yönelik kökleşmiş, öfkeli, intikamcı husumetin sonucu olarak ortaya çıkacak siyaset, bölge ve dünya açısından son derece tehlikelidir ve Türkiye o siyasetin etki alanı içindeki ülkelerin en başta gelenidir. Türk-Amerikan ilişkilerinin bundan sonraki evresinde, İran meselesi kanımca geçmişe göre çok daha merkezi bir konu olarak sorunlara eklenecektir.