Diyarbakır ve Mardin’de çıkan, 15 vatandaşın vefat ettiği, yüzlerce hayvanın öldüğü, binlerce dekarlık tarım arazisinin küle döndüğü yangın bir kez daha Kürtlere her türlü hakaret ve aşağılamanın yapıldığı bir ırkçı sosyal medya festivaline dönüştürüldü. Yangının elektrik tellerinden kaynaklandığı yönündeki iddia ve tespitlere karşı binlerce sosyal medya kullanıcısı “siz de kaçak elektrik kullanmasaydınız, layığınızı buldunuz” deyip yaşanan felaketi reva gördüğünü beyan eden sayısız paylaşım yaptı.
AKP’yi herhangi bir şekilde rahatsız eden en ufak paylaşıma anında resen soruşturma başlatan yargı, Kürtlere dönük nefret söylemi içeren binlerce ırkçı paylaşım hakkında bir kez daha kılını kıpırdatmadı. Onu bırakın, Ankara Barosu bile “Beter olun beter, ateşler harlansın. Hepiniz geberin” diye yazan üyesi hakkında herhangi bir açıklama yapmaya gerek görmedi. Diyarbakır ve Şırnak baroları bu ırkçı paylaşımlar hakkında suç duyurularında bulunduysa da kimsenin etkili bir soruşturma veya kovuşturma yürütüleceğine dair ciddi bir beklentisi yok.
Açıkça göz yumulan, cesaretlendirilen ve kimi zaman teşvik edilen sosyal medyadaki ırkçılık çok uzun süredir Kürtlere dönük sistematik ayrımcılığın parçası olarak etkili bir baskı aracına da dönmüş durumda. Bu baskı aracı, Kürtlerin her türlü talebinin ve karşılaştığı sayısız farklı ayrımcılığın üzerinin örtülmesinde veya bu ayrımcılığın meşrulaştırılmasında son derece fonksiyonel bir rol de kazanmış görünüyor. Devlet, her türlü baskı politikasını, siyasi, yargısal veya askeri operasyonunu da bu baskı aracının yarattığı meşruiyet veya bu meşruiyetin sağladığı kolaylıkla yürütüyor.
“Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçu uzun süredir “Kürtler hariç” şeklinde kodlanmış halde. Bunun verdiği rahatlık; başta Twitter (X) ve Facebook olmak üzere hemen tüm sosyal medya kanallarını birer ırkçı çöplüğüne, ırkçılık bataklığına çevirmiş durumda.
Diyarbakır ve Mardin’deki yangın felaketi, uzun süredir neredeyse Kürt sorununun bir parçası haline gelmiş elektrik zulmünü de bir kez daha acı şekilde göstermiş oldu. Bölge halkı, uzun süredir kaçak elektrik bahanesiyle asker eşliğinde baskınlar düzenleyen, istediği yerde istediği zaman elektrik kesintileri yapan, haklı-haksız kaçak elektrik cezası kesen, tüm bunları yaparken herhangi bir denetim görmeyen şirketlerin insafına terkedilmiş durumda. Katliamdan farksız yangından sonra hem hükümetin hem de ana akım medyanın tavrı da bu şirketleri koruyan, varsa sorumluluklarını gizleyen veya dile getirmeyen reflekslerin tekrarı oldu.
İlk saatlerden itibaren bölgedeki köylüler elektrik tellerinin yangına sebep olduğunu aktarıyordu. Gazeteci Medine Mamedoğlu’nun ilk gün konuştuğu görgü tanığı bir vatandaşın ifadeleri şöyleydi: “Vali bir açıklama yapıyor anız yangını diye, köylüyü karalayacaklar, DEDAŞ’ı, kendi kurumlarını aklamak için suçu köylüye atıyorlar. Gerekirse mahkemeye ifade de veririm, medyaya da konuşurum, her türlü iddiamın arkasındayım, yangını ilk görenlerden biriyim, yangın tellerden çıktı mezarlığın tam dibinde. Yani anızla tarlayla alakası yok. Yangının sebebi bu 40 yıllık elektrik alt yapısının yenilenmemesi. Ahşap direkler… Biz bunu defalarca DEDAŞ kurumuna dilekçeyle, şifahen dile getirdik. Hem yeterli elektrik alamıyoruz, bir de bu tellerden yangınlar çok çıkıyor. Çınar’ın başka köylerinde de tellerden kaynaklı ekili alanlar yandı.”
DEM Parti de açıklamasında elektrik tellerinin yangına neden olduğunu duyurdu. Dem Parti dışında yangın bölgesine giden az sayıdaki siyasetçiden biri olan CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu da “Bu tip yangınlarla ilgili olağan şüpheliler vardır; bunlardan biri DEDAŞ'tır. Elektrik iletim hatlarının bakım, onarım yeterli bakım, onarım ve altyapı çalışması yürütülmediği için özellikle bu mevsimlerde yangınlar enerji hatlarından kaynaklanıyor” açıklaması yaptı.
DEDAŞ ise büyük bir telaşla yaptığı açıklamada “Anız yakımı kaynaklı yangın sonrası yaptığımız incelemelerde yangının elektrik iletim hatlarından kaynaklanmadığını belirledik” diyordu. Ancak hemen ertesinde önce Elektrik Mühendisleri Odası, ardından TMMOB ve yangın sonrası başlatılan soruşturma kapsamında çalışma yürüten bir bilirkişi heyeti, yangının elektrik tellerinden kaynaklandığını veya bu şüphelerin güçlendiğini bildirir raporlar açıkladı.
Elektrik Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesi’nin raporunda yangının çıktığı yerin ekili olduğu, anızın görülmediği, elektrik iletim hatlarında birçok noktada eklerin ve liflenmelerin olduğu, Direkteki OG (orta gerilim) sigortalarının yerinde olmadığı, ekili tarım alanlarında kullanımı uygun olmayan ağaç direklerinin mevcut olduğu, birçok direkte kırık izolatörlerin olduğu, bu durumun atlamalara sebebiyet verebileceği gibi tespitlere yer verildi.
(TMMOB) Diyarbakır İl Koordinasyon Kurulu’nun raporunda, daha net tespitler paylaşıldı: “Yangın sebebinin anızlardan kaynaklı olmadığı, elektrik hat ve direklerinin bakımsız ve tehlikeli olduğu, iletim hatlarındaki bakımsızlık, direklerin etrafında yangına karşı önlemlerin alınmaması, aşırı gerilimden kaynaklı ark oluşum yoğunlukları, yine ayrıca ilgili kurumun (DEDAŞ) hemen yangının çıktığı günün ertesinde direkleri değiştirme ve onarımının yapılması ile delilleri karartma gibi gözlemlerden kaynaklı, oluşan yangının elektrik hatlarından kaynaklı olabileceği tespitleri yapılmıştır.”
Yangınla ilgili başlatılan soruşturma kapsamında elektrik, harita ve ziraat yüksek mühendislerinden oluşan 3 kişilik bilirkişi heyeti de Köksal Mahallesindeki yangının; sigortalı ayırıcı direğinde sigorta yerine iletken tel sarılmış olduğu, iletken telinin koparak, yerdeki otları tutuşturması ve şiddetli rüzgarın etkisi ile geniş bir alana yayıldığını belirten bir rapor hazırladı.
Yangından kısa süre sonra, geçen yıl aynı bölgede benzer bir yangının çıktığı ve bu yangında da DEDAŞ’ın asli kusurlu bulunduğu anlaşıldı.
Olayın ilk saatlerinden itibaren yangına maruz kalan köylülerin anlatımları ve bu raporlara rağmen ana akım medya DEDAŞ’ın hikayesini destekleyerek olayı “anız yangını” (Sabah, Sözcü), “anız faciası” (Hürriyet, Cumhuriyet, Yeni Şafak, Yeni Akit, Milat), “anız ateşi” (Türkiye), “anız değil katliam” (Akşam), “anız felaketi” (Milliyet), başlıklarıyla duyurdu. Hükümet gazetelerinden Takvim, işi daha da ileri taşıyıp dalga geçercesine “Vay anızını!” başlığını kullandı. Aynı gazete ertesi gün (23.06.2024) bu iğrenç ve manipülatif tavrını sürdürüp “ihmalin danızkası” başlığıyla yayınlandı.
Irkçı paylaşımlar konusunda herhangi bir refleks göstermeyen Adalet Bakanı dahi olayla ilgili soruşturma açıldığını duyurduğu X (Twitter) paylaşımında “anız yangını” ifadesini kullandı. İçişleri Bakanı da yangını “anız ile örtü yangını olarak başlayan” diye tarif etti. Tüm bunlar bir kez daha hükümetinden medyasına bu elektrik şirketlerine sağlanan dokunulmazlığın yeni göstergeleri oldu. Aynı koruma sosyal medyada da devam etti; yangının anızdan kaynaklanmadığına dair raporlar karşısında bu defa “kaçak elektrik kullanmayın ki DEDAŞ da yatırım yapabilsin” gibi binlerce paylaşım yapıldı.
Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılamada hedef Kürtlerse yargının umurunda olmuyor, zira Kürtlere hakaret etme serbestisi gibi genişçe yorumlanan bir “ifade özgürlüğü” alanı var. İlgili kanunda geçtiği şekliyle “elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreye uyumlu” olması şartları Kürtler için aranmıyor, zira “kaçak elektrik” yalanı/bahanesi her türlü ihmal ve suistimalin üzerini örtebiliyor. Kürtlere sosyal ve siyasal alanlarda yapılan ayrımcılıkları müstahak gören tezahüratçılara aynı şevkle bu defa elektrik şirketleri alkışlatılıyor.
Bu yangın felaketi bir kez daha bu ülkedeki Kürtlerin diğer sorunları yetmezmiş gibi bir de elektrik sorunu olduğunu, meselenin gündelik ırkçılığı besleyen kaynaklardan birine dönüştürüldüğünü ve halkın bir tür terbiye edilme aracına çevrildiğini teyit etti. Kürt sorununun ekonomik ve sosyal görüngülerinden biri haline getirilen bu meseleye yarattığı ve yaratacağı telafisi imkânsız zararlar karşısında başta muhalefet partileri olmak üzere sivil toplumun da yapıcı/onarıcı bir yaklaşım üretmesi artık kaçınılmaz.