Rical-i devletin, üst düzey hukuk adamlarının adalet konusundaki söylevlerini dinlediğim zaman heyecanlanıyorum.
Doğru söylüyorlar.
Neyden bahsettiklerini çok iyi biliyorlar.
Sadece vicdanınla karar vereceksin.
Allah’tan başka hiç kimseden korkmayacaksın.
Kimseden talimat almayacaksın.
Hz. Ömer’den başlıyorlar, “Adalet mülkün temelidir.” Yani her şeyden önemli.
Kenar-ı Dicle’de kurdun aşırdığı koyunu ihmal etmiyorlar.
Hz. Ali’yi de unutmuyorlar.
“Devletin dini adalettir.”
Muhteşem bir cümle.
Adalet olursa ekonomiyi, eğitimi, bürokrasiyi, başka işleri düzeltirsiniz.
Adalet, şifalı bir el gibi, her şeyi onarır.
Yeri geldiğinde daha eskilere, antik Yunan’a, Roma’ya kadar gidiyorlar.
Adalet tanrıçası Themis’in gözleri bağlı. En azından öyle resmediyorlar.
Roma’nın Justitia’sının da gözleri bağlı.
Hani o, bir elinde hassas bir terazi tutan kız.
Neden gözleri bağlı?
Tarafsız çünkü.
Adamına göre muamele yapmayacak.
Karşısına gelenlerin kim olduklarına bakmadan karar verecek.
Adaletin, sadece mahkemelerde alınıp verilen bir hizmet olmadığının da farkındalar.
Ne kadar yüceltilebilirse, o kadar yüceltiyorlar.
Yani konuya vakıflar.
Öyle ki, istikbalde, tarihin şimdiki kesitini inceleyen bir araştırmacı, eğer elinde bu söylevlerden başka bir veri yoksa, şu dönemde adaletin kemale erdiği düşüncesine kapılabilir.
Öyle mi peki?
Adalete dair işler, bağımsız ve tarafsız mı yürüyor.
Kimse müdahil olmuyor mu?
Kağıt üzerinde öyle, Anayasa’da da ‘bağımsız ve tarafsız’ diyor.
Peki uygulamada öyle mi?
Mesela Rahip Brunson’un veya gazeteci Deniz Yücel’in tutuklanmasında ve salıverilmesinde öyle miydi?
Başka gazeteciler, başka siyasiler de var tutuklulukları, aldıkları mahkumiyetler sebebiyle tartışılan.
Hepsinde, bağlı mıydı gözleri ‘adalet’in?
Tamam, kağıt üzerinde yazılı olmayabilir illiyet.
Çünkü kağıt üzerinde ‘hukuk devleti’yiz.
Ama birer birer hikayelere baktığınızda, siyasetin tutumu ile yargı kararları arasında -hepsinde değilse de bir kısmında- illiyet görüyor musunuz, görmüyor musunuz?
Siyaset etkiliyor mu bu kararları?
Yargıyla sınırlı değil mesele.
Adalet, hayatın her tarafını ilgilendirir.
Mesela kamudaki atamalarda, işlerin, aracısız, kimsenin himmeti, kimsenin torpili olmadan, hakkaniyetli davranıldığına dair bir kanaat var mı toplumda?
Veya kamu ihalelerinin sadece hak edene, işi hakkıyla yapacak olana verildiğine, hiç kimseye haksız kazanç sağlanmadığına dair bir kanaat, var mı?
Yoksa ‘torpili olan işini gördürüyor’ düşüncesi mi yaygın?
Ben söyleyeyim.
Torpilin varsa işe girersin düşüncesi yaygın.
Torpilin olmadığı, otomatik yapılan düz memur atamalarında bile insanlar ‘adamını bulduğun zaman’ formalitelerin aşılacağından emin.
Bu kanaatler sadece muhalif ve muarız çevrelerde mi tedavül ediyor?
Hayır.
Muarız veya muvafık, herkes durumun farkında.
Farkında ama, fanatik futbol taraftarları gibi, ‘üç puan olsun bizim olsun’ diyorlar.
Durum ne?
Themis’in veya Justitia’nın gözleri bağlı, ama kulakları işitiyor.
Etrafta kimin ne konuştuğunu duyuyorlar.
Bir tavsiye, bir temenni, bir talimat olursa, onu da duyarlar mı?
Duyarlar her halde.
Yani durum, nutukla telafi edilemeyecek kadar ciddi.