İzleyemedim ama gazeteci Can Bursalı’nın tivitinde gördüm, TRT’nin yeni dizisi Teşkilat’ta iktidarın çöpe attığı eski replikleri kullanılıyormuş.
Bursalı, MİT Müsteşar Yardımcısı’yla bir personeli arasında şöyle bir diyalog geçtiğini aktarıyor:
“MY: Bütün dünya bize karşı birleşmiş...
P: Nihayet dişimize göre bir düşman!”
Senarist arkadaş, MİT’te işlerin nasıl yürüdüğünü değil sadece Karar’ı takip etseydi o ucuz hamasetin çoktan demode olduğunu bilirdi. Artık ne satanı var ne alanı...
Üç gün önceki Karar manşetinde “Dünyaya zeytin dalı” uzattığımız yazıyordu.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Mısır’la işbirliğine hazır olduklarını, ABD ve AB’yle yeni sayfa açmak istediklerini söylemiş.
Zaten “AB kendi yoluna biz kendi yolumuza” tafraları satarken de AB parasıyla İnsan Hakları Eylem Planı çalıştığımız ortaya çıkmıştı.
İki gün önceki manşetimizde ise “Hamasetten mecburi dönüş” yazıyordu.
Doğu Akdeniz’de çıkmaza girince Mısır’la barışıp müzakere masasına döndüğümüzü ve bunun iki tarafın da çıkarına olduğunu anlatıyordu.
Bu da yeni değildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Esad rejimiyle olduğu gibi darbeci Sisi rejimiyle de istihbarat örgütleri üzerinden görüştüğümüzü, görüşmeye devam edeceğimizi zaten duyurmuştu.
Yani iktidar propagandası Kahire’ye, Şam’a ileri geri söylenirken bile MİT teması kesmemiş. Cumhurbaşkanı’na göre kesmemeliymiş de. İstihbarat teşkilatlarının fıtratında, görev tanımında bu varmış.
Başkentler gırtlak gırtlağa girse, iktidarlar kavgada edilmeyecek laflar etse bile demek ki neymiş! Teşkilat’lar öyle ağız dalaşlarına girmez, artistik laflar etmez, karşılıklı çıkarları siyasi popülizme feda etmez, halkı dolduruşa getirmek ve iç siyasette prim yapmak için dış politikayı harcamaz, öfkeyle kalkıp zararla oturmaz, akıl ve mantık gereği birbiriyle konuşmaya devam edermiş.
Kaldı ki artık 6 yıl önce düşman üzerine çıktığı varsayımsal cihat seferinden dönüyor iktidar.
“Yedi düvel siz hepiniz ben tek, iman kuvvetiyle hakkınızdan geliriz evvel Allah” edebiyatı, güncellendi.
Haç’la Hilal savaşı bitti, seçimlerde sandıkları oyla patlatarak küffar tepelemek üzere başlatılan farazi gaza, kesin galibiyetle sonuçlandı. Hans’la George diz çöküp teslim oldu.
Gerçi 6 yılda kişi başına milli gelirimiz 4 bin dolar geri gitti. Üste en az 4 bin daha koyulmuş olmalıydı. 2013’te 12 bin 500 dolardı. Bugün 20 bin dolarları kazanmalıyken resmi rakamla 8 bin 500 dolar düzeyindeyiz.
Ekonomimiz şahlanacaktı, geriledi. Ama kim ucuz hamasi şovların, Osmanlıyı aşk etmek suretiyle Haçlıyı lafta tokatlamanın bedavaya geldiğini söyledi ki!
Popülist siyaset, din savaşında cümle küffara temsili galebe çalmanın bedelini sineye çektirip zaferin tadını çıkartıyor şimdi bize.
İktidar, Biden’dan kanlı bıçaklımız Körfez şeyhlerine, Netanyahu’dan Macron’a kimseyle konuşarak çözülemeyecek bir meselemiz olamayacağını haykırıyor. Diplomasiye bir şans istiyor.
Öyle bağırış çağırışla, heyheyler geçirerek, din düşmanlarına hayalen gününü gösterme efelenmeleriyle, çılgın Türklerin gücünü dünyaya bildirme galeyanlarıyla bir yere varılamayacağı nutuklarını bizzat Ankara atıyor.
Teşkilat dizisini yazan senariste, tanıyanlar bir zahmet haber versin. Komşu dizi Payitaht’ta bile Abdülhamid’e artık insan haklarına ve anayasal düzene geçiş vaadi açıklattırılıyor. Belli ki arkadaş son güncellemeleri kaçırmış, hala Kızıl Elma Marşı çığırarak ortalığı inlettiğimizi sanıyor.
Dünkü yazım üzerine “CHP’yi savunmak sana mı kaldı” diyen AK Partililer oldu.
Uzatmaya niyetim yok. Aynı soruyu kendilerine de sorsunlar, başka cevap gerekmez.
CHP’nin eskisi gibi olmasını istiyorlar. Niye eskisi gibi değil diye verip veriştiriyorlar.
Madem eski CHP’yi çok seviyorlardı, ne demeye “CeHaPe Zihniyeti” diye kötüleyip duruyorlar. Eski CHP’yi savunmak, AK Partililere mi kaldı!
Hem kimse söylemeyince yanlış ortadan kalkmıyor ki...
“Sen ne biçim CHP’sin, şimdi değilse ne gün CeHaPeliğini göstereceksin, ne güzel kutuplaşarak geçinip gidiyorduk, sırası mıydı şimdi değişmenin, CeHaPelikten çıkan CHP mi olur” sıkıntısı, ben söylemesem sırıtmayacak mı?