Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Terörü bitirmenin yolu başka ülkelerin deneyimlerini dikkate almaktan geçiyor…

Fehmi Koru yazdı;

Terörü bitirmenin yolu başka ülkelerin deneyimlerini dikkate almaktan geçiyor…

Gençlerin önünde meçhullerle dolu gelecek, yaşlıların arkasında unutulmaya yüz tutan uzun bir geçmiş oluyor.

Bazen yakınım olan gençlere geçmişten hatıralar aktarırken şaşkınlıkla karşıladıklarını görüyorum.

Avrupa’da bir zamanlar TC pasaportuyla biz Türklerin vizesiz dolaştığımız gerçeğinde olduğu gibi…

1970’li yılların ilk yarısında, henüz öğrenciyken, birkaç yaz ‘otostop’ ile Avrupa’yı dolaşmıştım; Avrupa Birliği (AB) öncesine denk gelen o seyahatlerimde, bazen başka Avrupa ülkesi vatandaşlarından biraz farklı muameleye tabi tutulsak bile, sonunda geçiş izni alırdık.

[Avrupa Türklere vizeyi 12 Eylül 1980 askeri darbesini yapan generallerin talebi üzerine koydu. Avrupa ülkelerine vizesiz seyahat aslında Türkiye’nin Ankara Antlaşması ile kazanılmış bir hakkı; onu yeniden kazanmamıza ramak kalmışken yaşananları o sırada dışişleri bakanlığı müsteşar yardımcısı olan Büyükelçi Naci Koru -kendisi kardeşimdir- emekliliği sonrasında başlattığı kendi blogunda anlattı. Okumanızı tavsiye ederim.]  

Aynı dönemde her zamankinden fazla ve hesaba çekilerek bekletildiğim uçakla gittiğim bir İngiltere seyahatim olmuştu. 

Zorluk çıkartılmasının sebebi, ne amaçla geldiğimi soran görevliye, “Ülkenizin kuzeyine, İrlanda’ya gideceğim” dememdi…

Terör nasıl bitti, neden yeniden başlayabilir?

İkiye ayrılmış, 26 yerleşim yerinden oluşan bir bölümü bağımsız İrlanda Cumhuriyeti halini almışken, altı yerleşim yeri Kuzey İrlanda adıyla İngiltere sınırları içerisinde kalmış olan bölge, İngiliz hükümetlerinin baş ağrısıydı o zamanlar ve İrlanda Cumhuriyet Ordusu (İRA) adını taşıyan silahlı örgüt İngiltere’den kopma mücadelesi vermekteydi…

Silahlı çatışmalarda, 50 yılı aşan süre içerisinde, 3600 kişi hayatını kaybetti, 36 bin kişi de yaralandı.

Tony Blair’in başbakanlığı döneminde önce gizli başlayan çözüm arayışı belli bir mutabakata erişildikten sonra aleniyete döküldü ve etkisini günümüze kadar sürdüren ‘Güzel Cuma’ (Good Friday) anlaşmasıyla sonuca ulaştı (1998). [Bazıları onu ‘Belfast Anlaşması’ diye de anıyor.]

İRA’nın politik kolu Sinn Fein müzakerelerde merkezi rol oynadı. Sinn Fein Kuzey İrlanda siyasi hayatında halen çok etkili bir siyasi parti.

Oysa, benim Londra’da yaşadığım yıllarda (1977-1978), Sinn Fein mensubu olmak cezaevine girmek için yeterli görülüyor, Sinn Fein ile irtibatı olanlara medya sansür uyguluyordu.

Margaret Thatcher başbakanken Sinn Fein lideri Gerry Adams’ı BBC ekranlarında konuşturmuştu, ama kendi sesinden değil. Adams’ın söylediklerini, görüntü ona aitken, bir tiyatro sanatçısı ekrandan izleyicilere iletiyordu.

Güzel Cuma anlaşmasıyla her şey değişti.

Konuyu bugün hatırlayıp yazma ihtiyacı duymamın bir sebebi var elbet: İngiliz gazeteleri şu sıralar “Aman ha, sakın” diye özetlenebilecek İrlanda merkezli yazılarla dolu.

Şu satırları birlikte okuyalım

“İrlanda tarihi boyunca, sarkaç, kurşun ile sandık arasında gitti geldi. Bunun kalıcı biçimde bir sonuca ulaştığını ummak istiyorum. En azından silahlı mücadelenin anlamsızlığının ve hiçbir zaman sonuca ulaşamayacağının idrak edildiği bir noktaya geldik sanıyorum.”

Yazı şu cümleyle sona eriyor:

“Barışı yapmak cesur insanların işidir, korkaklar barış bozarlar.”

Kuzey İrlanda’da olan

Ne oluyor?

Olan şu: İngiltere AB üyesi iken İrlanda Cumhuriyeti de AB’nin bir parçasıydı. İngiltere AB’den ayrıldı ve İrlanda Cumhuriyeti AB’de kalır iken İngiliz hakimiyeti altında kuzeyde yaşayan İrlandalılar İngiltere’nin AB’den ayrılmasından ekonomik açıdan zarar görmeye başladı.

Brüksel, ayrılmasını bir türlü hazmedemediği İngiltere’yi zora düşürmek için bu durumu kullanıyor.

İngiltere’nin bir parçası olan İskoçya bağımsızlık arayışında. Kuzey İrlanda’da ‘Güzel Cuma’ sonrası geri plana itilmiş silahlı mücadele taraftarları da, henüz örgütlü bir tedhiş hareketine dönüşmemiş bile olsa, kılıçlarını kınlarından çıkarma hazırlığındalar.

Lider düzeyinde birinin, Cumhuriyetçi Sinn Fein adıyla faaliyet gösteren örgütün eski lideri Des Dalton’un, silahlı militanları uyaran bir açıklamasını önemsedim.

Şunu diyor Dalton:

“Ahlaki açıdan bakıldığında önümüzde iki yön bulunuyor. Genç insanları birinin canını almaya veya kendi canını fedaya göndermek ahlaksızlıktır. Ya da 10, 15, 20 yılı cezaevinde geçirecekleri eylemlere zorlamanın da şu sıralarda bir anlamı yok.”

Dalton İrlandalıların hakkını savunma amaçlı teröre sapanları silahlarını bırakmaya davet ediyor.

İngiltere’de bu konular medyada enine boyuna tartışılabiliyor.

Vaktiyle kendileri de silahlı mücadeleyi savunmuş bile olsalar, aklı başından insanlar, terörle sonuç alınamayacağını o yola sapmaya hazırlanan gençlere hatırlatma ihtiyacı duyuyorlar.

Biri, iki nesil önce, Kuzey İrlanda’da yaşayanların işten-eve evden-işe giderken sürekli önlerini-arkalarını kontrol etme ihtiyacı duyduklarını, evlerde kendilerini bekleyenlerin de sevdiklerinin başlarına yollarda bir şey gelebileceği endişesine kapıldıklarını hatırlatmakta. “Bugünün gençleri o günleri bilmiyor tabii” diye hayıflanarak…

Kıssadan hisse çıkarırsak

Peki ben bu konuyu bugün neden yazma ihtiyacı duydum? İngiltere’nin Kuzey İrlanda sorunundan bize ne?  

Maalesef bizde terör son 40 yıl boyunca sürdü, bugün de her an her şey olabilir ortamında yaşanıyor. 

Demokratik ülkelerde insanlar sandığın sonuç aldığı ortamlarda özgürlüklerini yaşayabiliyor. Silah bu şansı insanlardan alma sonucunu doğuruyor.

Sandık, siyaset ve özgürce tartışabilmek sorun çözücü yöntemleri mümkün kılıyor.

Hani sıkça ‘dış parmaklar’ suçlanır ya, işte Brexit sonrası İngiltere’nin içine de öyle bir ‘dış parmak’ (AB) karışmaya kalkışıyor; buna karşılık aklı başında insanlar yanlışa sapılmasını engellemek için kendilerini ortaya koyabiliyorlar.

İrlanda’da olan bize de ışık tutuyor.

Fezlekeler, Meclis’ten ihraçlar, sıfatlar takıp kötülemelerle siyasetin kanallarını daraltmaya çalışmak yerine, aklın gösterdiği istikamette davranıp siyasilerin varlığından yararlanmanın yollarını aramak lazım. 

Doğru olan, Ekrem İmamoğlu‘nun ‘Dünya Kadınlar Günü’nde iki kadın parti başkanı arasında ayrım yapmayan tavrıdır.

Bu yazının sebebi şu son görüşlerimi paylaşabilme isteğimdi.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER