Taha Kılınç yazdı;
Suudi Arabistan yönetimi, bu yılki hacla ilgili kararını açıkladı: Covid-19 salgınıyla mücadele çerçevesinde, ülke içinden sadece 60 bin kişiye izin verilecek. Geçen yıl olduğu gibi, yurtdışından hacı adaylarının Hicaz’a gelişi ise yasak. Güvenlik ve sağlık önlemlerinin en üst düzeyde uygulanacağı hac mevsimi için hazırlıkların tamamlandığı kaydedildi.
Covid-19 tedbirleri, -farklı düzeylerde de olsa- bütün dünyada yürürlükte bulunduğundan, Suudi Arabistan’ın hacca katılımı düşük bir sayıda tutması ve dışarıdan misafir kabul etmemesi belki normal karşılanabilirdi. Ancak ülkede son dönemde yaşanan bazı gelişmeler, haccın mümkün olduğunca sönük şekilde ifa edilmesi, bunun yerine eğlence ve festivallere ağırlık verilmesi ve halkın dünyevîleşmeye teşvik edilmesi yönünde bir “devlet kararı” alındığını akıllara getiriyor.
Meselenin ayrıntılarına biraz daha yakından bakalım:
Suudi Arabistan İslâmî İşler Bakanı Abdullatîf Âl-i Şeyh, geçtiğimiz ay, camilerin dışına hoparlörle Kur’ân ve namaz sesinin verilmesinin yasaklandığını duyurdu. Bundan böyle, Suudi Arabistan’daki camilerde akşam, yatsı ve sabah namazları kılınırken, ses sadece içeride kalacak. Keza cumada da hutbe ve namaz, dışarı taşmayacak. Bakan, kararın çok kesin biçimde tatbik edileceğini, muhalif davrananların cezaya çarptırılacağını açıkladı. Âl-i Şeyh, “Bize çok sayıda şikâyet geldi. Çocuklar, hastalar, namazla mükellef olmayanlar… Yüksek sesten rahatsızlık duyan birçok insan var” dedi.
Camilerin sesinin kısılmasından hemen sonra, başkent Riyad’da haftalar boyunca devam edecek müzikli-danslı eğlence mevsiminin açılışı yapıldı. 2020’de pandemi yüzünden iptal edildiği için bu sene “iki kat büyüklükte” tasarlanan festivalde on binlerce kişilik açık hava konserleri, sinema gösterimleri, sergiler, kadın-erkek karışık dans merasimleri vb. yer alıyor. Festivalin tanıtımı için kullanılan afişlerden birine yerleştirilen alakasız gökkuşağı figürü de, bugünlerde herhalde “rastlantı”. Sosyal medyada paylaşılan çok sayıda videoda, camilerden gelen “yüksek ses”lerin kısıldığı bir ülkede, gece yarılarına kadar şehirleri inleten gürültülü konserlere, sokaklara taşan bir eğlence çılgınlığına şahit olunuyor. “Virüs tedbirleri” de hak getire elbette.
Suudi Arabistan’da eğlence sektörü bizzat devlet eliyle organize ediliyor ve bu işin başında da Turkî Âl-i Şeyh adında biri bulunuyor. Resmî olarak “Eğlence Heyeti” (Hey’etu’t-Terfîh) isimli bir kurumun başkanlığını yapan Âl-i Şeyh, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın (MbS) en yakın adamlarından ve “bakan düzeyinde baş danışman” statüsünde. “Terfîh” kelimesi genel anlamda eğlence sektörünün bütün kollarını kapsayan nötr bir anlama sahipken, Âl-i Şeyh’in yönetiminde ülkenin gelenekleriyle savaşan ve Suudi gençleri kestirme yollardan “modernleştiren” bir içeriğe bürünmüş. “Terfîhe karşı değiliz, ama İslâm ahlâkını da korumalıyız” diyen çok sayıda Suudi âlim ve kanaat önderi, şu anda hapiste. Onlardan biri de, Kâbe’nin sevilen imamlarından Şeyh Sâlih Âl-i Tâlib.
Dikkatli okurlar, İslâmî işler bakanıyla eğlence sektörü sorumlusunun aynı aile adını taşıdığını gözden kaçırmamıştır. Evet, ikisi de aynı aileden ve akraba. “Âl-i Şeyh” unvanı, “Vehhâbîlik” olarak bilinen ve günümüzde Suudi Arabistan’ın resmî ideolojisi olan akımın kurucusu Muhammed bin Abdilvehhâb’ın soyundan gelenleri tanımlıyor. Âl-i Şeyh ailesi üyeleri, sahip oldukları soy ağacının da yardımıyla, on yıllardır Suudi Arabistan’da hep üst düzey makamları ellerinde tutmaya devam ediyor. Suudi Arabistan Müftüsü Şeyh Abdulaziz bin Abdullah, İslâmî İşler eski Bakanı Sâlih bin Abdulaziz, “insanları yanlışlardan koruyup doğruya yöneltmekle görevli” Emr bi’l Ma’rûf Heyeti Eski Başkanı Abdulaziz bin Abdullah bin Hasen, Mescid-i Nebevî imamlarından Hüseyin bin Abdulaziz… Ve daha birçok isim listede. MbS’nin, zihnindeki “açılım”ı icra etmek ve Suudi toplumunu dönüştürmek üzere Âl-i Şeyh ailesinden iki ismi kullanıyor oluşu, nerden bakılırsa bakılsın, üzerinde çok söz söylenebilecek bir husus.
Dünyevîleşmeyi ve sınırsızca dışa açılmayı seçen tek Müslüman ülke Suudi Arabistan değil elbette. Ancak Mekke ve Medine’nin varlığı, bu ülkede tepeden inme biçimde sürdürülen ve çok ciddi kırılmaları da beraberinde getirecek olan sözüm ona “reform süreci”ni ayrıca dikkate ve endişeye değer kılıyor. Müslümanların tamamı için, Harameyn’de olan-bitenler, kendi has gündemlerinin bir parçası; salt siyasî gelişmeler değil…