Geçtiğimiz Pazar günkü yazımda henüz ne zaman, hangi kanun, kurallar ve yöntemlere göre yapılacağı bir kişinin iki dudağı arasından çıkacak sözlere bağlı seçimlerden sonra yeni seçilecek cumhurbaşkanının nasıl çalışacağına dair tartışmalara değinmiştim. Ama görülüyor ki ülkemizin geldiği noktada daha fazla demokrasi, daha fazla karşılıklı saygı, daha fazla birlik, beraberlik ve dayanışmaya ihtiyacı olduğu şu günlerde insanlarımızın bazıları hâlâ kendilerine dayatılan bu sistemin dışında bir yöntemin olabileceğine inanmakta zorluk çekmektedir.
Dünyada artık demokrasilerin nasıl daha da geliştirilebileceği, bireylerin nasıl daha fazla karar mekanizmalarında yer alabileceği ve en önemlisi de çoğunluğun azınlığı ezmesinin nasıl önüne geçilebileceği üzerinde düşünceler üretilmekte, fikir teatilerinde bulunulmakta, yeni argümanlar geliştirilmekte ve konuyla ilgili taraflar arasında müzakereler, hatta münazaralar ve münakaşalar yapılmaktadır. Yeni önerilen tekliflerin olumlu ve olumsuz yanları kıyasıya tartışılmaktadır. Bütün mesele insanların nasıl daha saygın ve insanca muamele göreceği rejimler inşa etmektir. Ülkemizde ise taaa en baştan “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” gibi garip bir sistem uygulanmaya başlandığından beri her şey hep aksamıştır. Bana göre, alanım olduğu için rahatlıkla ifade edebilirim, dış politika iktidardaki AK Parti ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin en başarısız olduğu alandır. Elbette bunun yanında tarımdan sağlığa, eğitimden kültür ve sanata kadar birçok alanda başarısızlıklar ve beceriksizlikler had safhaya ulaşmıştır.
Peki, bu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi neden hep başarısız olmuştur sorusunu soracak olursak benim bu soruya biraz ironik biraz sarkastik ve biraz da teşbihte hata olmaz kabilinden denilebilecek örneklerle cevap verebilirim.
Herhangi bir internet arama motoruna “tensipleriyle” kelimesini aratırsanız yaklaşık 78 bin sonuç çıkmaktadır. Bunların bir kısmı kelimenin sözlük ve etimolojik anlamlarını ihtiva etmektedir. Herhalde “nasip, münasip ve mütenasip” gibi kelimelerin aynı kökten geldiği ama kelimenin aslı olan Arapçada bile hemen hiç kullanılmayan “tensip” kelimesinin Türkçemize “uygun görmek” anlamında kazandırıldığı görülecektir.
Sosyal medyayı, özellikle de benim gibi Twitter mecrasını çok kullananlar bu kavramın hemen her gün gece saat 00:00’da yayınlanan Resmî Gazete ile bireylerin kendilerinin atandıkları makam ve görevlerin haberini verirken kullandıklarına şahit olmaktayız.
Kişiler atanmış oldukları partinin il başkanlığından, bürokrasinin çeşitli kademelerine veya rektörlükten büyükelçiliğe kadar hemen her kademedeki görevlendirmelerinde mesajlarına genellikle, “Cumhurbaşkanımız, Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın tensipleriyle” diye başlamaktadır. Bazen o bürokratik görevin amirinin teklifleri ve yine Cumhurbaşkanı’nın tensipleriyle de atamalar yapıldığı ifade edilmektedir. Kişilerin kendileri için böyle mesajlar yayınlamaları artık kanıksanmışken onların dostları da benzer mesajlarla arkadaşlarını ve hemşerilerini tebrik etmektedir. Bazen de ataması yapılan vazifenin ne kadar ulvi olduğu ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın güvenine layık olmak için çaba sarf edileceğinden de bahsetmektedir.
Arama motoruna “talimatlarıyla” sözcüğü aratılırsa bu sefer yaklaşık 411 bin sonuç bulunmaktadır. Elbette talimat kavramı daha çok makineler ve ilaçlar gibi belirli bir düzene uyulması gereken konularda kullanılır. Ama bizim literatürümüzde daha çok tepeden bir yöneticinin astlarına verdiği emirler olarak anlaşılmaktadır. İdareci talimat verdikten sonra tüm sorumluluğu üzerine aldığı için astları artık gönül rahatlığı ile verilen emirleri yerine getirebilir. Bu düzen daha çok yöneticinin altında çalışanlarla görev ve sorumluluk çerçevesinde herkesin bilinçli bir şekilde vazifesini yapmadığı durumlar için geçerlidir. İdareci de işlerin yapılabilmesi için mecburen “talimatlar” vermek zorunda kalmaktadır.
Yine Twitter mecrasında bu kelime aratıldığında bu sefer Cumhurbaşkanlığı’nın altında çalışan atanmışların kendi görev ve sorumluluk alanlarında olmasına rağmen işlerini yapmayıp üstten bir talimat bekledikleri durumlar için kullanılmaktadır. Mesela oldukça sık bir şekilde bakanların, “Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatlarıyla” diye başlayarak bir afet bölgesindeki çalışmalara katılım sağlandığı(!), bir bakanlıkta yeni bir birimin oluşturulduğu veya vatandaşların herhangi bir ihtiyacına cevap verildiği belirtilmektedir. Bu kavramın her geçtiğinde hafızalarımıza kazınan 4 Ağustos 2022 günü Zeytinburnu Balıklı Rum Hastanesi yangını ile ilgili yapılan açıklama hâlâ tazeliğini korumaktadır. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın o gün yapılan Yüksek Askerî Şûra kararlarını açıkladıktan sonra şöyle bir bilgilendirme de yapmıştı:
“Sebebi henüz tespit edilemeyen nedenden dolayı Zeytinburnu Balıklı Rum Hastanesi’nde yangın meydana geldi. Cumhurbaşkanımızın talimatıyla olaya müdahale edildi. Valiliğimiz, İçişleri Bakanlığımız yangını kontrol altına aldılar.”
Elbette bu açıklama sonrası sosyal medyada pek çok eleştirinin yapılması normaldi. Bugün bile bu açıklamanın iktidar yanlısı medyada yer almaması konunun ne kadar mühim ama oldukça yanlış olduğunun da bir göstergesidir.
Altılı Masa olarak stratejik atamalar ve kararlarda bir istişare mekanizması teklif ettiğimizde gelen eleştirilerin hep tek adam rejiminin kanıksandığı ve sanki bunun normal bir yöntem olduğu, başka bir alternatifin düşünülemeyeceği noktasından hareketle konunun seçimlerde alınan oy sayısına bağlanması gerçekten çok ilginçtir. Tekrar edeyim, çoğunluğun iktidarı ele geçirdikten sonra azınlığa tahakküm etmesi eskiye nazaran rağbet gören bir yöntem olmaktan çıkmaktadır. Toplumun bütün kesimlerinin talepleri de bir şekilde duyulmalı ve onların da mümkün olduğunca memnun olacağı bir sisteme geçilmelidir. Bize yapılan eleştiriler hep aynı noktada olunca, bizim teklifimizi daha doğrusu zaten bu sistemi beğenmediğimizi ve değiştirmek istediğimiz fark etmemeleri ya da görmezden gelmeleri anlaşılabilir. Hâlihazırdaki mevcut sistemde bireylerin kendilerini (muhtemelen itaat beklentisi liyakatin önüne geçtiği için) o göreve münasip görenlere şükran duymaları değil kendilerine tevdi edilen vazifeyi en iyi nasıl yapabilecekleri düşüncesini taşımaları daha önemlidir. Zaten liyakat esasına uygun yapılan görevlendirmelerde insanlar kendi görev bilinciyle sorumluluklarını yerine getireceklerdir. Kimsenin talimatına ihtiyaç duymadan çıkan yangınlara müdahale edilecektir. Bunun için de atamaların (ve diğer stratejik kararların alınmasının) en ince bir şekilde gözden geçirilmesi ve bir istişare ile karar verilmesinin önemi burada ortaya çıkmaktadır. Konunun farklı veçhelerden ele alınması farklı gözlerle bakılması daha isabetli kararlar için faydalı olacaktır. Mesela, bir gecede bakanların veya Merkez Bankası başkanlarının görevden alınması ya da bu garip sisteme halel gelmesin diye “görevden aflarının” istenmesi artık bir son bulacaktır. Hataların ve onların sonucundaki zararların görülmemesi için ne kadar algı operasyonları yapılsa da hakikat gün gibi ortadadır.
Konu eğer seçimlerde alınan oy sayısına getirilirse bu sefer de seçilen cumhurbaşkanının oyları tek başına almadığı ve diğer partilerin de katkısıyla o başarının elde edildiği unutulmamalıdır. Cumhurbaşkanının yüzde 50 artı biri alabilmek için herkesin oyuna ihtiyacı olduğu özellikle gözden kaçırılmak istenmektedir. Zaten yüzde 50 artı bire ulaşamadıktan sonra yüzde 49,9 oy alınsa ne önemi olabilir ki? Hele bugünkü ülke ve toplum gerçeklerinden kopuk sistemde arkalarında hiç-sıfır-zero-null oy desteği olan bakanların faaliyetleri hakkında bu çokbilmiş siyaset uzmanları ne düşünür acaba?
Bizim teklif ettiğimiz sistemde toplumun farklı kesimlerin ve onların talepleri ve endişelerinin göz önüne alındığı ve kararların bir istişare ortamında verileceği ve neticede daha huzurlu bir toplumun olacağı bir yönetim anlayışı vardır. Anlamayanların kendilerini eski Türkiye’den ve eski dünyadan kurtarmaları gerekir.