Tarih: 20.02.2020 14:37

Temel sorun: Özgürlükçü demokrasi yokluğu

Facebook Twitter Linked-in

Ülkemizde her gün büyük alt üst oluşlar yaşamaktayız. Darbe denilen ahlak, hukuk ve barış dışı utancın tekrar gerçekleşebileceği ihtimali, ülke gündeminin ana tartışma konusu olarak yeniden dolaşıma sokulmuştur.

Türkiye’de darbe dönemlerinin tarihe karıştığı şeklindeki bir iyimserliğe bir süre kapıldık. Şimdi ise darbenin güçlü bir ihtimal olmanın ötesinde güçlü bir tehdit olarak başımızın üstünde hayalet olarak gezindiğine dair tartışma yapılmaktadır.

Aslında ülkemizde darbe tartışması yapmaya ihtiyaç yoktur. Yapay darbe tartışmaları, darbe niyetlerini ve girişimlerini normalleştirme, içselleştirme ve sıradanlaştırma şeklinde bir sonuç üretebilmektedir.

Darbe girişimi ve niyetini meşru ve makul gösterecek hiçbir neden olamaz. Darbenin hukuka, demokrasiye ve barışa karşı işlenen bir suç ve utanç olarak sürekli olarak konumlanması, anlaşılması ve mahkum edilmesinin ülkemizde demokrasinin, hukukun, özgürlüğün ve barışın yeşermesi ve kökleşmesi açısından büyük önemi vardır.

Hayali darbe tartışmaları yapmanın darbeyi normalleştirme gibi bir duruma hizmet edebileceği riskinin farkında olmak önem taşımaktadır.

Bugünlerde yapılan darbe tartışmasının kaynağı, ülke içinde var olan somut ve reel bir durum değildir.

Darbe tartışmalarını gündeme taşıyanlar, Rand Corporation’un Türkiye’nin Nasyonalist Yönü (Turkey’s Nationalist Course) adıyla hazırladığı rapordaki orta rütbeli subayların 15 Temmuz sonrası oluşan komuta kademesinden rahatsız olabilecekleri ve ihraçların kendilerini endişeye sevk edebileceği şeklindeki bir cümleye atıfta bulunmaktadırlar.

243 sayfalık bir raporun sadece bir cümlesinden hareketle dış güçlerin Türkiye’de darbe yapmak üzere harekete geçtiğine dair gerçek dışı, hayali ve abartılı tartışmalar ve gündemler oluşturmanın hiçbir verimli yanı bulunmamaktadır.

Rand Corporation raporunun bir cümlesinden hareketle darbeye dair komplo teorileri kurmak, ülkemizde demokrasinin ve özgürlüklerin gelişimine hiçbir katkı sunmamaktadır.

Darbe tartışmalarında ordu içindeki Kemalist grupların darbe yapabileceği ihtimali gündeme getirilmektedir.

Bugün darbe yapabilecek güce sahip bir Kemalist grup bulunmamaktadır. Eskiden askeri vesayet argümanı çerçevesinde Kemalizm ve darbe arasında kurulan ilişki, güçlü ve etkiliydi.

Ancak günümüzde Kemalist çevrelerin darbeye kalkışabileceği iddiasını destekleyebilecek hiçbir ciddi veriye kamuoyu sahip değildir. 

Gelişigüzel ve kasıtlı darbe tartışmaları icat ederek toplumda bir darbe korkusu oluşturmak, toplumu kaygı ve endişe duymaya sevk etmek sosyal hayatı anormalleştirmektedir. Toplum, sürekli korku üretiminden yorgun düşmüştür.

Korku yorgunu olmuş bir topluma, sanal bir şekilde darbe korkusu yaymak hiçbir şekilde iyi gelmemektedir. Darbe ihtimali üzerinden darbe paranoyası oluşturmak, toplumun ruh sağlığını bozmakta, daha patolojik ve kırılgan bir sosyal tablonun oluşumuna yol açabilmektedir.

Toplum, darbeye lanetli bir suç ve utanç olarak bakmaktadır. Darbenin hiçbir şekilde sosyolojik temeli bulunmamaktadır.

Toplum, darbe değil, demokrasi istemektedir. Toplum, darbe komploları üreten zihinsel iğfal şebekelerinin de farkındadır ve kendisine yönelik psikolojik harp operasyonları çekilmesinden rahatsızlık duymaktadır.

Darbeye karşı net ve kararlı bir karşıt duruşu olan toplumun temel beklentisi, demokrasinin, refahın, özgürlüğün, barışın ve çoğulculuğun derinleşmesi ve kökleşmesi için sahici uygulamaların hayata geçirilmesidir.

Darbe ihtimali ileri sürülüp korku senaryoları üretmek enerji ve vakit israfıdır. Demokrasinin, hukukun ve özgürlüğün coğrafyamızda yeşermesine ve kökleşmesine dair yeni sözlere ve söylemlere ihtiyaç vardır.

Demokrasinin yerleşmesi ve güçlenmesi için yeni bir söz söylememekten dolayı darbe paranoyasına teslim olmak bütün varlığımızı işlevsiz kılacak bir felç haline yol açabilir.

Ülkemizde yapay darbe komplolarıyla enerjimizi harcamak yerine özgürlükçü ve çoğulcu demokrasinin gelişmesi için yeni sözler söylemenin yollarını ve araçlarını bulmak daha verimlidir.

Demokraside asli kural seçimle gelenin seçimle gitmesidir. Darbe, hiçbir şekilde demokratik bir yol ve araç olarak görülemez, Darbeyle iktidarı değiştirmeye kalkmak, demokrasinin toptan inkarı ve ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir.

Seçimle gelenin seçimle gitmesi, iktidarın barışçıl bir şekilde değişimini sağlamaktadır. Darbe ve şiddet yoluyla iktidarı tekellerine almak isteyenlerin, demokrasinin, barışın ve hukukun en büyük düşmanları olduğunu söyleyebiliriz.

Darbe korkusu yayarak toplumda oluşabilecek kamplaşmadan ve gerilimden kısa vadede siyasal yarar elde edebileceğini umanlar olabilir. Korkuların istismar edilmesi, demokrasiye hiçbir katkı sağlamaktadır.

Ülkemiz, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan e- muhtırası ve 15 Temmuz başta olmak üzere zengin ve köklü bir darbe deneyimine sahiptir.

Darbeler, ülkemizin hiçbir sorununa çözüm olmamıştır. Yaşadığımız sorunların temelinde, geçmişte yaşanılan darbeler ve darbecilik zihniyeti vardır.

Darbeler ve darbecilik zihniyeti, demokrasinin yokluğundan dolayı meydana gelen sorunlardır. Darbe ve darbeci zihniyetin varlığı, demokrasinin yokluğunu gerektirmektedir.

Demokrasinin varlığı ise, darbenin yokluğunu zorunlu kılmaktadır. Darbe ve demokrasinin bir arada olacağını düşünmek büyük yanılgıdır.

Darbeciliğin panzehri özgürlükçü ve çoğulcu demokrasidir. Özgürlükçü ve çoğulcu demokrasiyi var etmek ve yaşatmak için sahici anlamda gerçekleştirilecek uygulamalar yoluyla darbeciliğin tarihin çöp sepetine atılması mümkündür.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —