Dünya Bülteni'nden Murat Sayımlar'ın "konuya dair" analizi...
Müslüman olduğuna inanan ve kendisini böyle ifade etmiş her kişi; bulunduğu halin, hakikatle ilişkisini ve yaptığı işlerin en doğru olmasını sürekli kontrol etmek zorundadır.
Bu zorunluluk bireysel karar ve davranışlarda olması gerektiği gibi; kurdukları, mensubu oldukları, yönettikleri kurumlar, toplumlar, devlet ölçeğinde de olmak zorundadır.
Hakikatle ilişkinin kontrolü; insanların ve ilgili bütün unsur ve faktörlerin fıtratlarına; buna bağlı olarak, kök anlamlarına, varlık nedenlerine, temel kurucu hükümlerine ve hukuklarına uygunluk kontrolüdür.
Anlamlar, amaçlar, sınırlar, ilkeler, ölçüler, değerler vb. parametreler çerçevesinde gerçekleştirilir.
En doğru işlerin yapılması ise, yukarıda çerçeve esas alınarak;
En doğru amaçlar, hedefler, politikalar, stratejiler, planlar, uygulamalar ile;
Bunların gerçekleştirildiği sistemler, süreçler, kaynaklar, ilişkiler, liyakat unsurları, insan faktörü vb. parametreler çerçevesinde gerçekleştirilebilir.
Yukarıda ifade edilenler perspektifinde; temel kabuller, sistem parametreleri ve temel hükümler de yapılacak hataların veya sapma ihtimallerinin tespiti ve düzeltilmesi de önemlidir.
Yanısıra, karar ve eylemlerdeki isabetsizlik, ihmal, eksiklik, hata ve hatta kasıtlı olumsuzluklar da dikkate alınmalıdır.
Başlangıçta özellikle "kendisini Müslüman olarak tarif edenler" diye yazdım. Bunun ayırt edici sorumluluk ölçüleri vardır.
Genelde, işlerin iyi yapılması, başarı elde etmek, gelişim, kalite, hukuk, verimlilik, risk, güvenlik, beka gibi kavramlar çerçevesinde ele alınacak olan bu konu;
İlave olarak; tüm varlıkların hukukunu korumak, varlık nedenine uygun davranmak, Allah'ın rızasını kazanmak, itminana ermek, adaleti tesis etmek, cenneti kazanmak gibi ontolojik faktörleri içeren bir perspektiften de ele alınmak zorundadır.
Başlangıç kararlarında nispeten daha kolay olan muhasebe/kontrol süreci; ilerleyen safhalarda ve hallerde daha zorlaşmaktadır.
Zorluğu oluşturan en önemli hususlar;
Halin, sistemin, süreçlerin, kaynakların vb. faktörlerin; tasarımını, inşasını, kontrolünü ve yönetimini gerçekleştirmeyi, hakiki manada başaramamak;
Sistem ve süreçlere, ideal olarak yüklenilen anlamın, ilkelerin, değerlerin, ölçülerin vb. hususların sonradan farklılaşmasına sebep olan; korku, çıkarlar, saptırıcı standartlar, değişen inançlar, irade yoksunluğu, kişilik ve ahlak zaafları vb. nedenler;
Kalite, kapasite ve kaynak yoksunluğu yada yetersizliği;
Ufuksuzluk, strateji üretebilmek zaafları ve liyakat sorunları;
Yapılan hatalar, saptıranlara verilen kozlar, zamanında fark edememek, iyi okuyamamak gibi hususlar nedeniyle oluşan negatif etkiler;
Bunlardan dolayı, ideal olarak yapılması gerekene nispeten oluşan büyük açı farkı;
Firaset, basiret, hikmet eksikliği;
İlgili tüm olumlu unsurları, işbirliği oluşturup, sürece dahil ederek, kaynak zenginliği oluşturamamak sayılabilir.
Eğer muhasebe ve hal kontrolü; fıtri hakikatlerin temel hükümleri ve kök anlamlarına göre yapılmazsa, içerisinde bulunan mevcut durum; sistemi, kurumları, politikaları, süreçleri, sonuçları ve tüm verileri ile sabitlenir, konsolide olur.
Bundan sonra, fıtrata uygun muhasebe yapabilmek çok zorlaşır. Çünkü artık yeni veriler kabul edilmiştir ve yeni referans parametreler, bu veriler çerçevesinde geliştirilecektir.
Sistemleri ve süreçleri yöneten insanların; perspektifleri, inançları, ilkeleri, değerleri ve ölçüleri de bu çerçevede, yeniden yapılandırılmış olacaktır.
Bu insanlar, kendilerini halâ, ideale göre tarif ediyor ve hakikat unsurlarından bazılarını üzerlerinde taşıyor olsalar bile, orijinal hakikat parametrelerine göre bir açı farkı oluşmuştur.
Bu yeni halin insanı, hakikate göre muhasebe yapamayabilir. Çünkü kök anlamlar, temel hükümler, parametreler, perspektif, sınırlar, değerler farklılaşmıştır. Artık tüm tasarım, inşa, yönetim, muhasebe ve gelişim; kabul edilmiş yeni veriler çerçevesinde gerçekleştirilmektedir.
İşte tam bu nedenlerle, "hakikatle inşa edilmeyen halin içinde hak ve doğru muhasebesi" yapmak zordur.
Zordur fakat yapılmasa da olur mu?
Bunun cevabı görecedir.
Eğer bu süreçlere dahil olanlar; fıtrata nispeten farklılaşan yeni verilerle yaptıkları işlerin, kurdukları ilişkilerin; Allah'ı razı edeceği, fıtratı muhafaza edeceği, bütüncül hukuku koruyacağı, imha etmeyip, inşa edeceği ve kendilerinde de itminan oluşturacağına inanırlarsa, muhasebeye gerek duymayacaklardır.
Hakikat hükümleriyle inşa edilmemiş bir durumda böyle inanılırsa, artık ortada; mutlak yada hakikat kalmayacak, her görece inanç, hakikat zannedilecektir.
Kendini Müslüman olarak tarif ve tavsif edenlerin mutlaka; her alanda, anda ve durumda; hak ve doğruluk üzerinde olmanın analizlerini ve muhasebesini, fıtri hakikat hükümlerine göre yapmak mecburiyetleri vardır.
Bütün zorluklarına rağmen bunu yapabilmek için zorunlu olan şartlar çerçevesinde;
Hak ve hakikat üzerinde olmak arzu ve inancına sahip olmak;
Allah'a ve ahirete kavuşacağından emin olmak;
Tevbe etmenin bilinç ve hassasiyetine haiz olmak;
Hikmet, cesaret ve adalet duygusuna sahip olmak;
Sorunu oluşturan akıl ve perspektifle, sorunun çözülemeyeceğinin farkında olmak;
Fitri hakikatin ufku, perspektifi, derinliği ve paradigması ile bakabilenlerle işbirliği gerçekleştirebilmek;
Samimi ve ciddi olmak ve
Allah'tan yardım istemek gibi hususların olduğu söylenebilir.
Fıtrat çerçevesindeki kök anlamlar, temel hükümler ve temel hukuktan sapmanın bedeli, Müslümanım diyenler için çok ağırdır.