İnsamer'den Sueda Nur Çokadar yazdı;
Eşitsizlikler, küresel dünyanın en köklü sorunlarındandır. Her gün yoksul ya da az gelişmiş coğrafyalarda milyonlarca insan gelir eşitsizliğinden başlayarak sosyal ve kamusal alanı kapsayan pek çok eşitsizlik ve adaletsizlikle karşı karşıya kalmaktadır. Eşitsizliklerin çoğunun ise sistemle ilgili yapısal sorunlardan kaynaklandığı görülmektedir; dolayısıyla sistemdeki problemler, insanları temel haklarından mahrum eden en önemli faktörlerdir.
Her insanın en temel haklarından biri olan eğitim hakkı kapsamında, bireye hem kendi kabiliyetlerine uygun gelişme fırsatı verilmesi hem de kaliteli eğitim imkânı sunulması gerekmektedir. Ne var ki durum, gerçekte, bu ideal tanımla pek örtüşmemektedir. Bugün dünya üzerindeki çocuk, ergen ve gençlerin %17’si, yani 258 milyonu okula gidememektedir. Bu rakam 2000 yılında 374,67 milyonken geçen 20 yılda bir miktar gerilemiştir ancak artan bütün imkânlara rağmen eğitime katılım oranları hâlen yeterli seviyede değildir.
Eğitim, yetişkin ya da çocuk fark etmeksizin herkes için en önemli ihtiyaçlardan biridir. Eğitim hakkı ile ilgili hukuki temeller 20. yüzyıl ortalarında atılmıştır. Eğitimin bir insan hakkı olarak tanımlanması, 1948’de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulüne dayanmaktadır. Daha sonra Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Eğitimde Ayrımcılığa Karşı Sözleşme (CEID) (1960), Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi (ICESCR) (1966) ve Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) (1981) de dâhil olmak üzere birçok küresel insan hakları sözleşmesinde eğitim hakkı konusu yer almıştır. Bu sözleşmeler devletler açısından bağlayıcı olmasalar da görüşmeler sonrasında verilen taahhütler, eğitim koşullarında iyileşme sağlanmasında etkili olmuştur. Eğitim hakkının tanınmasının bireye ve topluma kazandırdıkları şu şekilde sıralanabilir:
Hiç şüphesiz eğitim, öncelikle bireylerin sosyoekonomik durumlarını, daha sonra da devletlerin kalkınmasını ve sosyal dönüşümünü güçlendirecek yegâne araçtır. Zira hedeflenen insani ve ekonomik kalkınmaya ancak yetişmiş insan gücünün arttırılmasıyla ulaşılabileceği artık herkes tarafından kabul edilmektedir. Bilgiyi üretme ve kullanma becerisinin gelişmesi, toplumsal barışın inşası ve yoksullukla mücadele, büyük oranda eğitim imkânlarının ikamesiyle paralellik göstermektedir. Veriler, bir toplumdaki yetişkinlerin en az ortaöğretim düzeyini tamamlaması durumunda, o toplumdaki yoksul sayısının yarıdan fazla azalabileceğini göstermektedir. Bu da temel haklar sıralamasında eğitimin ne denli öncelikli olduğunun en önemli kanıtıdır.
Tüm bunların gerçekleşebilmesi için de toplumda kapsayıcı ve erişilebilir bir eğitim sistemine ihtiyaç vardır. Bu noktada ilkokuldan başlayarak yükseköğrenime kadar uzanan eğitim serüveninde iki önemli aşamanın sağlanması gerekmektedir:
Eğitimle ilgili sorunların temelinde düşük okullaşma oranları bulunmaktadır. Dünya geneline bakıldığında, Sahra-altı Afrika ve Güney Asya ülkeleri başta olmak üzere millî gelirleri düşük olan ülkelerde okula devam oranının millî geliri yüksek ve orta olan ülkelere göre daha az olduğu görülmektedir. Aşağıdaki grafiklerde ilkokul, ortaokul ve lise seviyesinde okula gitmeyen öğrenci oranları verilmektedir.