Tarih: 26.08.2019 15:21

Televizyon Fenomeni? -tv dizlerinin "olumsuz" etkileri üzerine-

Facebook Twitter Linked-in

Sait Alioğlu´nun "konu ile ilgili" analizi...

İnsan unsuru ve iletişim olgusu?

Klasik dönemlerde, insanların birbirleriyle anlaşma sağlamaları için birtakım yol ve yöntemleri devreye soktukları ve birçok cihazı da icat ettiklerini görmekteyiz. Bu konuda, insanlık tarihi içerisinde devasa bir literatürün oluştuğuna da şahitlik etmekteyiz?

Modern dönemde de bu yol, yöntem ve oluşturulan cihazlara ek olarak kitle iletişim araçlarının kullanıldığını değerlendirdiğimizde, bunların en eskisinin ve dönemi için en önemlisinin gazete olduğu kendiliğinden ortaya çıkardı.

Okuyucusuna yerel, bölgesel ve küresel ölçekte haber veren ve bu haberler üzerinden yapılan yorumlara yer veren gazete unsurunun, 20.yüzyılın son çeyreğine kadar, gerekli ama haddini aşma açısından ?en kötü kültürlenme aracı´ olarak gazetenin yerini, yaklaşık otuz kırk yıldır, özellikle de post modern olarak tanımlanan günümüzde televizyon almış bulunmaktadır.

Etimolojik açıdan televizyon?

Televizyon, Yunanca ?Tele/uzak´ kelimesinden hareketle, Fransızca ?vizyon/görüntü kelimesinin birleşimi sonucu yapılan isimlendirme ile günlük hayatta kullandığımız teknoloji harikası(!) aletle ilgili olarak yaptığımız bir tanımlama?

Kullanılmasına yönelik olarak ve yukarıda yaptığımız ismî tanımlamaya da uygun olarak lügatte ise, şu şekilde yer bulmaktaydı; ?Görüntüleri radyo dalgaları ile yayma esasına dayanan usûl, telsiz sinema ve bu usûlle yapılan yayınları alan cihaz??

TDK tarafından televizyon kelimesine karşılık olsun amacıyla ?göreç, izleç, izlengeç, uzakgörü ve bakaç? kelimeleri önerilmiştir. Fakat bu kelimelerin benimsenmediği görülmektedir. TDK bu kelimelerin yerine bir ara Kırgızca ?televizyon anlamına gelen ?sınalgı? kelimesinin kullanılmasının da gündemine almıştır.

Televizyonun tarihçesi...

Televizyon 1923 yılında, John Logie Baird tarafından Birleşik Krallık´ın Hastings kasabasında icat edilmiştir. İlk televizyon görüntüsü ise yine Baird tarafından 1926 yılında yayınlanmıştır. Başlangıçta noktalar halinde ve titrek olan görüntülerin kalitesi Baird tarafından geliştirilmiştir. Baird´in televizyon sisteminde mekanik olarak döndürülen diskler kullanmasına karşın aynı dönemde Marconi-Emi sistemi gibi elektronik olarak işleyen rakip sistemler de üretildi

1930´ların başında televizyon elektronik eşya olarak satılmaya ve geniş kitlelere hitap etmeye başladı. Örneğin 1936 Berlin Yaz Olimpiyatları Almanya´da evlerdeki televizyonlardan izlendi.

1940´larda renkli televizyon çalışmaları hız kazandı. 1950´lerde ABD´de ilk renkli televizyon satışa çıktı, ancak renkli televizyon ABD´de 1960´larda geniş kitlelerce kullanılmaya başlandı. (1)

Türkiye´de televizyon

Türkiye´de televizyon yayınları ilk kez İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından 9 Temmuz 1952 günü başlatıldı. 1. banttan 100 watt güçle yayın yapan İTÜ TV vericisi Philips şirketinden edinilmiştir. Türkiye´nin televizyon ile tanışması 1 Mayıs 1964 tarihli TRT Yasası´nın yürürlüğe girmesiyle birlikte, Türkiye sınırları dahilinde TRT dışındaki kurumların radyo ve televizyon yayınları yapması yasaklandığından, İTÜ TV, 1970 yılında yayınına son verdi ve vericileri de 1971 yılında TRT´ye devredildi.

Kapalı devre eğitim yayınları sürerken, TRT yönetim kurulu televizyon yayınlarının başlama tarihini 1 Ocak 1968 olarak belirlemiştir. Ancak bu alandaki hazırlıklar, 31 Ocak 1968´de tamamlanabilmiştir. TRT´nin ilk televizyon yayını Ankara´nın Mithatpaşa Caddesi´nde iki binanın bodrum katında bulunan stüdyodan 31 Ocak 1968 günü siyah-beyaz olarak 19.30´da gerçekleşmiştir. Yayın TRT´nin ilk spikeri Nuran Devres´in "Burası üçüncü bant beşinci kanaldan deneme yayını yapan Ankara Televizyonu. Sayın seyirciler bugün 31 Ocak 1968 Çarşamba, Ankara´dan televizyon yayımına başlıyoruz" sözleri ile başlamıştır. Başta tek kanal iken sonradan TRT1, TRT2 gibi çeşitli TRT kanalları oluşturuldu. Renkli televizyona geçiş; 1980´lerde kısmen gerçekleşti. (2)

Sosyal etkisi üzerine de şunlar söylenebilirdi; sayısal yayınların başlamasına kadar televizyon izleyicisi sadece alıcı durumunda idi. Sayısal yayınlar sayesinde kullanıcının etkileşime geçmesi süreci başladı. İzleyicilerin sürekli alıcı olması, televizyonun kolay ulaşılabilir bir "kaynak" olması, kullanılan etkili görsel ve işitsel öğelerle etkisinin yüksek olması, birçok aydının televizyona soğuk bakmasına neden oldu. Günümüzde televizyon yayıncılığının ilk amacı, reklam ve ticaret üzerine kuruludur. Ancak toplumda psikolojik etkisi de oluşmuş ve televizyon bağımlılığı olarak tabir edilen bir rahatsızlık ortaya çıkmıştır.

TV dizilerinin olumsuz etkileri?

Yukarıda da belirttiğimiz üzere günümüzün en önemli kitle iletişim aracının televizyon olduğu gerçeği, bu iletişim aracının, gazete unsurunda olduğu üzere salt haber verme ve haberleri yorumlamayı ıskalayacak oranda bir eğlence, zaman öldürme ve yozlaşma aracı olduğunu göstermektedir.

Bu özelliğinden dolayı, televizyona üstlendiği misyon açısından ?ahmak uyutan ?sihirli´ kutu? ve istisnası olmakla birlikte, toplumun tüm kesimleriyle birlikte özellikle de kadınların ilgi alanını kapladığı önem kazanmaktadır.

Sınırlı bir mesaj ve sınırlı bir ilgi alanına sahip oluşundan ötürü gazetenin, onca popülaritesine rağmen televizyon kadar bir etki oluştur(a)madığı, artık günümüzde çok rahatlıkla görülmektedir.

O zaman televizyonun, bir ihtiyaç olmanın yanında, nefisleri de direkt etkileyen yönüne bakıldığında, bu aracı hayatımızın dışına atmak istesek de atamayacağımız gerçeğine dikkat çektiğimizde, Müslümanlar olarak neler yapabilir, millet, STK ve devlet´ olarak neler yapabilir, nasıl bir yol ve yöntem izleyebilirdik?

Televizyon kanallarında mafya dizleri ile ne amaçlanmaktadır?

2000´lere kadar, acı ama gerçek bir mafya sancımız vardı. Başta sanayileş(e)meme ile başlayan ve daha sonra ise, toplumsal bir kültür halini alıp, adeta kurumsallaşan bu olgunun bize kötü bir mirası kalmıştı; yasal çerçeveyi, hakkı ve adaleti öteleyen ve parayı, sermayeyi, serveti ve ?ne işe yarayacaksa´ ?gücü? yanlış yollarla elde etme düşüncesi?

İki binlerden sonra ise, aldığı ?yasal´ darbeler sonucu ortadan kalkmasını umduğumuz bu haram, kötü, yanlış, çirkin ve de ahlaksız´ ilişki biçimi, sanki matah bir şeymişcesine, ha bire, ?eski Türkiye´nin yanlış ilişki biçim(ler)ini bir yaşam modeli ve bu modeli de televizyon dizileri üzerinden toplumun zihnine boca etmeye çalışan, sözde demokrat ve uygar, ama kapitalistleştikleri oranda da Karunlaşıp azmanlaşan medya güçlerin artık yine yasalar ve adalet çerçevesinde sigaya çekilmeleri ve toplumun bu konuda bilinçlendirilmesi gerekmektedir.

Buna bir de, öncelikle ?insanı´, onun mahrem hayatını ve mükerremliğini baz alıp çalışmalar yapmasını umduğumuz STK´ların, bu işin ilk ayağı olarak ve bir farkındalık oluşturma adına, toplumsal olarak bir silahsızlanma düşüncesinin pratikten eyleme geçilmesi de elzem olmaktadır.

TV´nin ıslahı açısından olmasını düşündüğümüz bazı öneriler?

1) Yapabilecek bir yasal değişiklikte, mecliste temsil edilen partilerle birlikte, meclis dışında bulunan partilerden de üye temini sağlanabilirdi?

2)Buna aynı zamanda, sunması gereken öneriler üzerinden baskı grubu oluşturacağı söz konusu olabilecek sivil toplumsal yapıların (STK) da RTÜK´te temsil edilmeleri toplum-iktidar ve devlet bütünlüğü açısından önem kazanacaktır.

3)Özel kanallarda olabilecek yanlışlara yönelik olarak mevcut yapısı gereği RTÜK´ün fazla bir şey yapabilmesi pek mümkün görünmemektedir. Bunun yerine ilgili bakanlığı ve bakanlıkların bir koordine içerisinde bu işe cidden el atmaları; bu kanalları yapılan yanlışlardan ötürü uyarmaları, yerine göre maddi müeyyideler uygulanmalı, verilebilecek teşvikler konusunda, bunun karşısında toplumun dejenerasyonu ve yozlaşması karşısında, bu kanallar toplum vicdanında mahkûm edilmelidirler?

4)En önemli öneri ise, toplumun kendisi için kendi aile yapısını korumaya yönelik, eğitim çalışmaları çerçevesinde fertlere ve ailelere görev bilincini aşılamalı; 

STK´ların bu işin takipçisi olmasını hem yasal ve hem de kendi iç bütünlüğü açısından sağlamak?

Sonuçta iş, herhangi bir kurum, kuruluş ve devletten ziyade toplumun kendisine düşmektedir. Bu açıdan Müslümanların, klasik olarak çeşitli gelenekçi çevrelerce dile getirilen ?varolan zenginliği üzerinde sergilemek? tandaslı modern zamanlarda bile sade bir hayat sürdürme imkânı olmasına rağmen tüketim kültürüne payanda olmaya teşne bir şekilde önümüze ne konulursa ve ne gelirse, onları sorgulamadan tüketme alışkanlığına İslami kimlik ve sade bir hayat sürdürme açısından karşı durabilirdik?

Demek ki, her şey bizde bitmekte ve vereceğimiz kararlar yol haritamızı belirlemede etkili olacaktır?

 DİPNOTLAR: 

1)Vikipedi Özgür Ansiklopedi, Televizyon mad.

2)Vikipedi Özgür Ansiklopedi, Televizyon mad.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —