25. 09. 2018 Salı
Birisi bugünümüz: Sonu ?fest?le biten çok sayıda faaliyet yapılıyor; sonuncusu Teknofest´ti. Fest, ?festival?in kısaltılmışı. Biz festivali ?şenlik? karşılığı kullanıyoruz, fakat bayram mânasına da geliyor. Bugünlerde Dil Bayramı var. Ona ?Linguafest? diyeceğimiz günler de gelir mi?
Dil şuuru kaybedilir ve batı dillerinden kelimeleri gelişigüzel kullanma temayülü bu tempoda sürerse, ?bir gün neden olmasın? diyebiliriz!
Aslında Dil Bayramı, dil devriminin bayramı?Latin alfabesine geçtiğimiz için de bayram etmiştik. Artık bu bayram kutlanmıyor.
Büyük ekseriyet, inkılap tarihi kitaplarında yazıldığı gibi, Atatürk´ün bizi öğrenilmesi zor Arap harflerinden kurtararak dünyaya örnek teşkil ettiğini sanır. Oysa Türk âleminde Latin alfabesine geçişte öncülük Saha/Yakutlardadır. Onlar 1917´de Latin alfabesi kullanmaya başlamışlar. (Yakutların daha önce Hıristiyanlaştırıldıklarını da kaydedelim.) 1926´da Bakü´de yapılan Türkoloji kongresinde de Türklerin Latin alfabesine geçmesi kararı alınmıştır. Rusların bu kararın alınması için gösterdikleri çaba dikkate değerdir. Her halde, ilk yapılması gereken Türkleri Müslüman geçmişinden koparacak bir değişikliktir, bunun esası da alfabe değişikliğidir. İlk aşamada Latin alfabesi, sonra Kiril alfabesi!
***
Azerbaycan´da Latin harflerine neredeyse Türkiye ile eşzamanlı geçilmiş, bu on yıl dahi sürmeden Sovyetler Birliği´nin merkezi yönetimi Azerilere Kiril alfabesini dayatmıştır!
Azerbaycan´ın Sovyet sonrası bağımsızlığı ile tekrar Latin alfabesine dönüş de gündeme gelmiştir. Latin harflerine geçiş birden olmamış, 2000 yılında süreç tamamlanmıştır. Azerilerin alfabesinde bizden farklı üç harf var. X hırıltılı h sesini karşılamak için kullanılmaktadır, kapalı a (?) ve q. Azerbaycan´da basılmış bir Türkçe kitabı okurken bu harflerden ötürü hafif bir rekaket hissine kapılmanız muhtemeldir.
Üsküp´te Yahya Kemal´le ilgili bir toplantı vesilesiyle bulunurken, Azerbaycan´dan gelen bir dostumuz bize beş ciltlik bir külliyat hediye etti. Külliyatın genel başlığı Türk Dünyası. Azerbaycan´ın Türk dünyasına ilgisinin güzel bir örneği olarak kabul ettim bu hediyeyi. Dostumuz eleştirilerimi beklediğini de söyledi. Eleştirmek niyetiyle değil, daha çok merak saikiyle birinci kitabı okumaya başladım.
Bir kitap okumaya niyetlendiniz ve ilk sayfalarda şu kelimelerle karşılaştınız, ne düşünürsünüz?
Analitika, arhitektonika, diferensial, etno, fakt, fundamental, funksiya, geneologiya, humanitar, imperiya, informasya, integral, integrasiya, intensiv, konkret, konsepsiya, multukulturalizm, proses, real, respuplika, sfera, sivilizasya, spektr, süperetnos, tendensiya, transformiya, transkontinental, unikal?
Bunlar ilk üç sahifede geçen ve bazıları tekrarlanan latince kökenli kelimeler. Rusça üzerinden geçtiği için, farklı yazılışları var.
Bu kelimelerin çoğu, henüz bizde kullanımda değil. Bazıları belli bir alanla ilgili olarak kullanılıyor (diferansiyel, integral gibi).
Bu kelimelerin Türkçeleri yok mu? Hassasiyet gösterirseniz var. Tahlil, mimarlık, farklı, ırk, durum, esas, kavram, medeniyet?vs.
Peki neden bu kelimeleri kullanıyoruz?
***
Bunun psikolojik sebepleri var şüphesiz, fakat esas olarak dilimize özen göstermememiz. Kelime haznemizin darlığı da önemli bir sepep. Öyle zamanlar oluyor ki, Türkçeden batı dillerine geçen kelimelerin o dillerde aldığı şekli farklı bir şeymiş gibi kullanıyoruz: Kahve/kafe, cafe veya köşk/kiosk gibi?
Günlük hayatta züppelik olsun diye kullanılan bazı kelimeleri önemsemiyorum. Bir zamanlar şov (show) çok kullanılırdı, şimdi neredeyse aynı manada performans kullanılıyor. Yarın bir başka kelime moda olabilir. Asıl önemlisi devlet metinlerinin, kanun, tüzük, yönetmeliklerin dilidir. Bu metinlerde bir kelimenin kullanılması mecburi olarak yaygınlaşması anlamına geliyor. Mesela kanunla yeni bir kuruma vücut veriliyor: Helâl Akretidasyon Kurumu. Bu kanunla, akretidasyon, akredite gibi kelimeleri zorunlu olarak dilimize sokuluyor. Bu kelimelerin Türkçesi yok mu? Var elbette: Güvenilirlik, güvenilir!
Kendimize güvensek, bunlar olmaz!