Süleeyman Seyfi Öğün yazdı;
fganistan’da patlayan bombalar, “perşembenin gelişini haber veren çarşamba” misâli.. Kısa bir zaman evvel yazdığım bir yazıda, Afganistan’da yaşanabilecek olan ihtimâlleri tartışmıştım. İddialarımdan birisi , bâzı çevrelerin sıklıkla vurguladığı üzere ABD’nin çekilmesinin zannedildiği gibi bir mağlûbiyet, hezimet olmadığı yolundaydı. Hele hele, Kabil Havalimanı’nda ortaya çıkan manzaraları belgeleyen fotoğraflarla 1970’lerdeki çekilme esnâsında çekilen Saigon fotoğraflarını üst üste koyup değerlendirme yapmanın basitçiliğini vurgulamış, bugünün Vietnam’ına bakmanın faydalarına işâret etmiştim. ABD, evet bir kuvvet ve nüfûz kaybını yaşıyor. Evet; ABD Asrı olarak bilinen devrin sonlarına yaklaşıyoruz. Ama bu kolay bir süreç değil. ABD’nin bir günde, hele bugünden yarına “dükkân kapatacağını” kimse beklememelidir.
Kuvvetli ihtimâllerden birisinin, Tâliban’a devredilen Afganistan idâresinin bölünerek, içinden Tâliban karşıtı bir veyâ birkaç cephenin açılması olduğunu da ifâde etmiştim. Dağlı ve savaştan başka bir pratiği olmayan Tâliban’ın son manevralarına baktıkça, büyük düşünür İbn-i Hâldun’un asırlar evvel işâret ettiği üzere, merkezi ele geçiren “asabiyye” kuvvetlerinin “ümranlaşması” kavramlaştırmasına benzeyen çırpınmalar içinde olduklarını tâkip ediyorum. Belki de tek fark, sürecin zamâna yayılmaması, biraz da sezaryen bir doğum gibi yaşanmasıyla alâkalı olması. Siyâsal iktidâr dönüşümlerinde de aynı şeyleri görmüyor muyuz? Muhalefetteyken acar bir üslup ile konuşan partiler, iktidâra geldiklerinde ne hikmetse “yumuşarlar”. Bir revizyona giderek, kenardayken mangalda kül bırakmadıkları konularda “mûtedil” lâflar etmeye başlarlar. Tâliban’ın hâl-i hazırı da buna işâret ediyor. Bir tanınma, adam yerine konulma telâşı içinde olan bir Tâliban resmi var ortada. Kadınlara kötü muamele edilmeyeceği, kimseden intikam alınmayacağı vb hususlarda dünyâ kamuoyuna mesajlar veriyorlar. Akıcı ingilizce konuşan militanlar, Batılı ajanslara mütemâdiyen sempatik, mâkûl mesajlar vermeye çalışıyorlar. Elbirliği ile “light” veyâ “soft” bir Tâliban imgesi yerleştirmeye gayret ediyorlar. Bu yeni süreç Tâliban’ın birikimiyle tutarsız. Dağlardan son sür’at inen arabanın şoförünün birden frene basması gibi bir şey bu. Fizik kanunları mûcibince kasalardan çok sayıda grubun savrulacağı, bunların da şoförü suçlayacağı ve boğazına sarılacağı âşikâr. Başıbozuk silâhlı mücâdelelerle elde edilen iktidârların, onu elde edenlere de bir fayda sağlamadığı çok âşikârdır. (Bunun iki büyük istisnâsı oldu. İlki Türkiye’de Kuvvay-ı Milliyye’nin “ordulaşması” son derecede akılcı bir karardı ve bizi bu bâdireden en az zararla kurtardı. Diğeri ise Mahatma Gandhi’nin silâhlı mücâdeleyi daha baştan reddettiği örüntüydü. Evet, Hindistan-Pâkistan bölünmesine mâni olamadı. Buna Keşmir ve Sikh gerilimlerini de katabiliriz. Ama Gandhi’nin mirâsı, en azından akıl almaz bir kültür ve inanç çeşitliliğine sâhip Hindistan’ın kendi içinde bugüne kadar bir barış sürdürmesine zemin oluşturdu).
Sonu gelmez iç çatışmalarla devâm eden kaosa çok açık süreçlerdir bunlar. Ya kanlı bir şekilde bastırılır ve halklarına eziyet eden paranoyak katı rejimlerin kurulmasıyla biter veyâ parçalanmayla. (PKK’ya sempati seviyesinde de olsun bel bağlayanların da kulaklarına küpe olsun). Afganistan’da patlayan bombalar bu iç hesaplaşmanın başlayacağına peşinen başlayacağına işâret ediyor. Tâliban’ın koyu selefist ideolojisinin aşama aşama eritileyeceğine ve bir Peştun milliyetçiliğine evrileceğine dâir işâretler artıyor. Bunun da en az üç neticesi olacağını tahmin ediyorum. İlki içeride bir Tâliban-El Kâide türevleri arasındaki çatışmadır. Tâliban’ın kontrolünden çıkmış azgın teröristlerin hem Çin hem de Rusya’nın başını ağrıtacak bir açılımı olabilir. Diğer bir netice , gelişen Peştun milliyetçiliğinin başta Afganistan’ın kuzeyinde yoğunlaşan sert bir Özbek, Tâcik, Hazâra direnişi ile karşılaşacağı görünüyor. Çin bu dalga karşısında ne yapar kestiremiyorum; ama “ortak düşman” El Kâide için ABD ile arasında bir “hotline” kuran Rusya’nın el altından bu bloku destekleyeceğini düşünüyorum.
Sıkıntı Pâkistan ile alâkalı. Peştun milliyetçiliği, nüfûsunun çok mühim bir kısmı Tâliban’ın kontrolündeki Peştunlardan oluşan Pâkistan’ı doğrudan tehdit ediyor. İşte tam da burada Türkiye’nin Pâkistan’a vereceği destek çok kritik. Tâliban ile yakın bağlar kurmuş olan Çin’in bu tehditi gördüğünü; başarabilir mi bilemem ama, artık mesâisinin bu gelişmeyi baskılamak olacağını tahmin edebiliriz. Tâliban etkisinin Hindistan ve Pâkistan ilişkilerini nerelere sürükleyeceği de belirsiz. Pâkistan’ı daha da zora sokacak olan bir başka dinamik de, daha evvel provaları yapılmış olan Belûc hareketinin yeniden harâretlendirilmesi olacaktır. Hâsılı odakta, Allah yardımcıları olsun, Pâkistan var. Tabiî ki Pâkistan’ı istikrarsızlaştırarak, küresel kazanımlarını millîleştirmek için adımlar atan Çin’i yola getirmek istiyorlar. Pekiyi kimler? Elbette “Endless War” isteyen büyük silâh şirketleri.. Bu şirketlerin merkezi durumunda olan ABD.. Ama daha mühimi, Hong Kong ‘da canı yanan, onca para döktüğü ve büyüttüğü Çin’in “raydan çıkmasına” îtiraz eden Büyük Britanya... Bugün Afganistan’da olup biten ve polenleşenlerin, Çin’in Tek Yol Projesi’ne alternatif bir Yeşil Yol oluşturmanın mutfağı olarak tartışılmasında sayısız fayda var.