Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, Ağustos’ta enflasyonun ineceği görüşünde. Buna dayanarak, yine faizin düşeceğini söyledi:
“Faiz oranlarında da düşüşe geçiyoruz. Yüksek faiz yok. Yüksek faiz bize yüksek enflasyonu getirecektir. Düşük faiz düşük enflasyonu getirecektir.”
Ve, dolar 8.30’lara kadar gerilemişken, bu sözlerin sabahında yeniden 8.50’li rakamlara yükseldi!
Erdoğan’ın öyle söylemesi de o sözler üzerine kurun yükselmesi de sürpriz değil. Türkiye 2014’ten beri bunun sıkıntılarını yaşıyor!
İktisatçılar, üretici fiyat endeksindeki çok yüksek artışların, pazara, tezgaha ulaşmasıyla önümüzdeki iki ay içinde enflasyonun yüksek seyredeceğini yazıyorlar…
Zaten Erdoğan’ın ısrarla tekrarladığı “faiz sebep, enflasyon sonuçtur” sözü ne tarihin her hangi bir devresinde yaşanmıştır ne de her hangi bir bilimsel iktisat kitabında yazmaktadır. Beştepe iktisatçıları bile bu tezi savunan tek makale, tek broşür yazmadılar.
MERKEZ BANKASI
Meselenin teknik tarafına iktisatçılara bırakarak ben “yönetim tarzı” üzerinde durmak istiyorum.
KANUN NE DİYOR?
Ecevit döneminde 2001 yılında çıkarılan ve Merkez Bankasına bağımsızlık kazandıran kanunda “para politikaları” yani kur ve faiz konularında şu hükümler yer alıyor:
“Merkez Bankası, fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisi belirler.”
Ve:
“Banka, para politikasının uygulanmasında tek yetkili ve sorumludur.” (Madde 4)
Hukuki durum böyle ama CB sisteminde, Merkez Bankası’nın alacağı kararları Cumhurbaşkanı belirliyor! Bu alanda “tek yetkili” TCMB değil, Cumhurbaşkanıdır.
Merkez Bankası yönetimi “Laf dinlemezse” görevden alınıyor.
Bu sütunda Merkez Bankası’nın bağımsızlığının KHK’larla kaldırıldığını yazdım. Bu, Cumhurbaşkanına sınırsız atama yetkisi vererek sağlandı. Para politikalarında “tek yetkili”nin Merkez Bankası olduğunu belirten kanun maddeleri ise halen geçerlidir…
Kanunda böyle yazdığı halde para politikasının şahsen Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmesi, ülkenin “kurallar ve kurumlar”a dayalı bir tarzda değil, tek kişilik hükümet sisteminde “emir ve talimatla” yönetilmekte olmasının tipik bir göstergesidir.
CB SİSTEMİNDE
Yangın felaketi sırasında her konuşan bakanın “Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla…” diyerek söze başladığını TV’lerde hep izledik.
Milletvekillerinin “seve seve talimat alırız, bundan şeref duyarız” şeklindeki sözleri hafızalardadır. (5 Haziran 2020)
Bu durum Meclis’in denetim yetkisini fiilen sıfırladığı gibi kamu kurumlarını da inisiyatifsiz, edilgen hale getirdi.
Bizzat CB Yardımcısı Fuat Oktay “Külliye meteforu” diyerek, temel sorunlardan birinin bürokraside “Külliye’ye sormam lazım” tavrı olduğunu söylemiştir. Bu, “inisiyatif almak istemeyen yöneticilerin yarattığı sorunlar”dır. (11 Mart 2021)
Şimdi Merkez Bankası Başkanı, enflasyon inmeden faizin inmeyeceğini söyleyerek “inisiyatkif almaya” cesaret edebilir mi? Önünde üç örnek var, “laf dinlemediği için” azledilen…
Hangi saha var ki, son altı yedi yılda, hele de CB sisteminde performans grafiği yükseliyor?!
Mezbaha sorumlusu ve nikah memuru olan bir zatı, “bizden” diye Muğla Tarım ve Orman İl Müdürü olarak atamış olmak, kurumlarda liyakat, tecrübe, birikim gibi değerlerin nasıl ihmal edildiğine dair hazin bir örnektir.
GÜÇLENMENİN TEK YOLU
Bunlar yazmayı, eleştirilmeyin, “dış güçler”e fırsat vermeyin!
Bu otoriter düşünce, hataların zamanında eleştirilerle düzeltilmesini engeller, ülkeye zarar verir.
Kaldı ki sorunlarımızı dünyadaki uzman kuruluşlar bizden iyi biliyor. Onun için yatırıma gelmiyorlar.
Derecelendirme kuruluşlarının raporlarında yazılı bütün bu sorunlar.
Dünya Ekonomik Forumu (WEF), 2019 raporunda, Türkiye’ye alt yapı bakımından 40. Sırada gösteriyor; çok iyi…
Fakat “denetim ve denge” sıralamasında 104, yargı bağımsızlığında yine 104. Sıradayız! Kurumlarda “liyakat” sıralamasında ise 112. sıradayız!
CB sisteminde hasara uğrayan hukuku, adaleti, liyakati, denetim ve dengeyi yükseltmeden alt yapıdaki gelişme yeterli olmadığı içindir ki, ekonomide kişi başına gelirimiz 12 bin dolardan 8 bin dolara düştü.
Türkiye’nin güçlü olmasının tek yolu, kurallar ve kurumlar sistemine, yani hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı ilkelerine geçmektir.