Tarih: 18.02.2018 13:35

Tek taraflı müttefiklik

Facebook Twitter Linked-in

ABD Savunma ve Dış İşleri Bakanlarının Türkiye ziyareti hayırlı oldu. Belki taraflar birbirini ?gerçekte´ anlamadıklarının nihayet farkına varmıştır. 

Mattis ve Tillerson´un YPG´yi PKK´dan ayrıştıran ve hatta karşısında konumlandırabilen bakışı haliyle bize yabancı. Çünkü YPG´nin nasıl kurulduğunu ve iki örgüt arasındaki organik bütünleşmeyi bilmiyor gibi davranmak abes. YPG´ye ABD tarafından ağır silah verilmemiş olduğu savının da, SDG ?kamuflajına´ dayanılarak öne sürüldüğünü görüyoruz. Öte yandan ABD de sınır güvenliği ve bir Kürt devleti olasılığının Türkiye´de ne denli önemsendiğinin, Afrin harekatının Münbiç´e doğru genişletilmesinin askeri rasyonalitesinin farkında.

Ama söz konusu pozisyonların karşılıklı anlatımı kalıcı bir ilerleme sağlamaya yeterli değil. Taraflar birbirinin stratejisini anlamak zorunda ve bu noktada tıkanıklık var. Çünkü stratejiyi anlamak için diğerinin zihninin nasıl çalıştığını, sizi ve olayları nasıl algıladığını da irdeleyip işlevsel bir zemine oturtmanız lazım.

***

Batı dünyası satır aralarından ?konuşan´ bir kültür. Trump´ın efelenmesi aldatıcı, çünkü bu Başkan ABD devlet stratejisinin üzerindeki bir köpük... Trump´ı ciddiye almak için önce ABD stratejisini ciddiye almak ve aralarındaki uyumu ya da uyumsuzluğu çözümlemek gerekiyor.

Buna karşılık bizim kültürümüzde satır araları yok. Doğrudan ve duygu yüklü bir tepkisel konuşma dili hakim. Dolayısıyla klasik diplomasinin yetersiz kaldığı durumlarda, Türkiye´nin zihinsel dünyası tarihsel ve psikolojik bir arka plandan neşet ederek ?konuşuyor´. Batılılar bu sesi çoğu zaman rasyonel bulmayabiliyor, ama Türkiye hakkında yanılgıya düşmemek istiyorlarsa muhataplarının gerçeğini kavramak zorundalar.

ABD´nin belirsizlik içeren oyalayıcı tavrı, psikolojik algımızdan fazlasıyla etkilenen siyasi bakışımızı radikalize ediyor. Bunu kötü niyet olarak okuyor ve buradan hareketle ABD´nin Türkiye´ye düşmanlık yaptığını, Kürt devleti kurdurarak Türkiye´nin istikrarını bozmayı, giderek Türkiye´yi parçalamayı hedeflediğini düşünebiliyor, bunu bir inanç mertebesine çıkartıyoruz.

ABD ise Türkiye´nin ?Eyyy´ diye başlayan cümlelerinin ne zaman ve nasıl bir eylemi ima edebileceği konusunda cahil. Bu ?Eyyy´lerden bazen hiçbir şey çıkmıyor, bazen de beklenmedik hamlelere öncelik ediyor. Onların bakışıyla Türkiye tutarsız, öngörülemeyen, neredeyse keyfi dürtülerle hareket eden, dolayısıyla uzun vadeli ve güvenilir işbirliği açısından sorunlu bir müttefik.

Aslında iki tarafın da birbiri ile ilgili algısı yanlış? Bunca yıllık ?stratejik´ ortaklık bir ortak düşman tanımı ve karşılıklı yarar dengesi sayesinde iyi gitmiş, ama ne ABD Türkiye´yi, ne de Türkiye ABD´yi kendi gerçekliği içinde, yani zihin ve algı dünyasını kavrayarak tanıyıp bunu kendi dış politikasının veri tabanına oturtabilmiş.

***

Yüz yıl geriye gidilmediği ve Türk kimliğinin kırılganlığı idrak etmediği sürece, Türkiye´nin Kürt hassasiyetinin ve Suriye politikasındaki virajların anlaşılması mümkün değil? Aynı şekilde ?tek veya çok´ kutuplu dünyaya uyum zorluğunu ve içe kapanma dürtülerini anlamadan da, ABD´nin ?İslami terör´ korkusunun derecesini, Şii Esat/İran ile Sünni Muhalefet/IŞİD arasına sıkışmaktan kaçınmasını ve Suriye´yi Rusya´ya bırakmaya razı gelirken niye PYD ile kendisine bir denge konumu aradığını kavramak mümkün değil...    

ABD´de Müslümanlara, Türkiye´de Kürtlere yönelik kuşkucu yaklaşım, güvensizlik ve soru işaretleri sürdükçe bu iki ülkenin Ortadoğu coğrafyasında işbirliği yapma şansı az. Diğer taraftan iki ülke de Kürt devletine karşı ve IŞİD´in bitirilmesini istiyor. Aynı şekilde ikisi de Kürtleri ?normalleştiren´ bir siyasi çözüm peşinde. Mesele PYD´nin kültürel ve siyasi çoğulculuğu taşıyacak bir bölge yönetim modeli içinde var olup olamayacağı veya hangi koşullarda var olabileceği? Çözüm ise her iki ülkenin de onayına muhtaç. Bu ziyaretler tarafların söz konusu vizyona yakınlaşmasına vesile olmuşsa önemli bir eşik geçilmiş demektir.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —