Tarih: 13.07.2020 03:37

TBB tümden kalkmıyorsa, en azından değişmeli

Facebook Twitter Linked-in

Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) değişimi ile ilgili uzun yıllardır tartışmalar var.  Ama bu konudaki tartışmalar, üç yıl önce Yargıtay toplantısında TBB Başkanı’nın siyaset sınıfına ve başbakana ders vermesi üzerine alevlendi. Başbakanın, TBB’nin değişimi ve hatta ortadan kaldırılmaları konusundaki görüşleri, daha önce farklı hukukçular, bizler tarafından yapılan tartışmalardan daha etkili bir sinerji ve etki yarattı. Diyebilirim ki bir bomba gibi Kemalist dünyasına düştü. Çünkü TBB Kemalistlerin can damarlarından biridir.

Başbakanın açıklamasından sonra, ona yönelik gündeme gelen olumsuz gelişmeler, bu gelişmelere bağlı olarak Kemalistlerle uzlaşma yollarını araması nedeniyle, başbakan ve şimdiki cumhurbaşkanı, TBB ile ilgili taleplerini gündemden kaldırdı. Ama başbakan TBB hakkında taleplerini gündemden kaldırmasından sonra da TBB Başkanı da dizayn edildi. TBB Başkanı belli bir tarihten sonra da adalet bakanı ve hükümetle konuşarak ve önermeler yaparak sorunlarını çözmeye başladı. Bundan dolayı da Kemalistlerin yönetim yaptığı (tarih boyunca hep onlar TBB ve baroları yönetiyorlar) barolar, TBB Başkanını işbirlikçi ve hükümetin adamı görmeye başladılar.

Ankara, İzmir, diğer bazı baroların İslami değerlere ilişkin Diyanet İşleri Başkanlığının açıklamasına yönelik, baroları ilgilendirmeyen, onların görev ve yetkileri içine girmeyen bir konuda açıklama yapmaları üzerine, cumhurbaşkanı tarafından barolar sisteminin değişmesi konusu gündeme geldi. Ama bu gündem geçmişteki gibi ertelenmedi. Değişiklik konusunda Cumhur İttifak içindeki partiler, onları destekleyen siyasi partiler ve siyasetçilerin uzlaşması ile bir kanun tasarsı hazırlandı.

Bu kanun tasarısının Meclis Adalet Komisyonunda gündeme gelmesi öncesinden 81 baro karşı açıklama yaptılar. Bu tasarının komisyondan geçmemesi ve kanunlaşmaması için fiili harekete geçtiler, “Adalet Yürüyüşü” yapmaya başladılar. Bu aşamada TBB Başkanı Feyzioğlu’nun uzlaşma ve konuşma taleplerini reddettiler. Kendileri ile TBB Başkanı arasındaki köprüleri attılar. Onu hükümet yandaşı ilan ettiler. Baro başkanları, TBB Başkanını hükümet yandaşı olduğunu ileri sürerlerken, kendilerinin kuruluşundan bu yana Kemalist ve CHP yandaşlıklarını gizlemeye çalıştılar.

Bu konuda birçok gel-gitler ve tepkiler olmasına rağmen, barolarla ilgili kanun tasarısı Meclis Adalet Komisyonuna geldi, CHP ve HDP’nin engelleme çabalarına rağmen, barolarla ilgili kanun tasarısı kabul edildi. Bu tasarının yapısına ve içeriğine ilişkin tartışmalar devam ediyor. Ben de bu konuda bir hukukçu-avukat olarak tarafım. Görüşlerimi konuya ilişkin çok net ifade etmek istiyorum. Ayrıca bu konuda daha önce yazılar yazdım. İki-üç televizyon programında da görüşlerimi ilettim.

BENİM HUKUKÇULUK SERÜVENİM VE CUMHURBAŞKANINDAN ÖNCE TBB’DE DEĞİŞİKLİK ÖNERİM…

Ben hukukçuluğu ve avukatlığı serbest meslek olduğu, Kürtlük ve Kürdistan’la ilgili çalışmaları rahatlıkla yürütmek, davama daha fazla hizmet etmek için tercih ettim. Ama Türk devletinde hukukun üstünlüğünün olmadığını, imtiyazların (sınıf, elit, millet olarak) hukukun egemen olduğunu biliyordum. Hukukun Kürtlere ve Kürt milletine karşı olduğunu Kürt dava adamlarının, liderlerinin milli hak aramaları ve milli ayaklanmalar sonrası kurulan İstiklal Mahkemeleri, mahkemelerdeki hukuk dışı barbar uygulamalarıyla tanıyordum. Kürt milli ayaklanmaları sonrası Kürt yargılamalarındaki hukuksuzluğu da yaşayan ve şahit olan biriydim. Hukukun Türk devletinde nasıl bir zorbalık ve keyfilik vakıası olduğunu, öğrencilik yıllarımda, üçüncü sınıftan dördüncü sınıfa geçtiğim zaman Kürtçülük ve komünizmden dolayı birçok arkadaşımla tutuklanıp yargılandığım zaman somutça yaşadım.

12 Mart 1971 askeri diktatörlük döneminde DDKO, KDP, tüm Kürt milletinin öncüleri ve kanaat önderleri olarak hukukun felaketini yaşadık.

Hukuksuzluktan dolayı, 1971’de bitirmem gereken hukuk fakültesini 1975 yılında bitirdim. 1976 yılında stajımı bitirip Diyarbakır Barosuna TBB izniyle üye oldum. Avukatlık statüsünü kazandım. Kürt davasına hizmeti birinci görev aldığım için, avukatlığı profesyonel meslek olarak seçmedim. TBB, 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra avukatlığıma son verdi.

1998’de döndükten sonra bir yığın serüvenden sonra tekrardan baroya kaydımı yaptırdım. Şimdilerde Diyarbakır Barosu üyesi avukatım.

On yıllar sonra tekrardan Diyarbakır Barosuna üye olduktan sonra, katıldığım ilk baro kongresinde Kürtçe konuştum. TBB’nin Kemalist vesayetin kalelerinden biri olduğunu söyledim. TBB’nin yapısal olarak değiştirilmesi için önermede bulundum. Delegelerimizin TBB Genel Kongresinde bu yönde önermede bulunmaları gerektiğini ifade ettim.

Onun için rahatlıkla diyebilirim ki, cumhurbaşkanı ve partisinin aklında TBB’nin değişimi konusunda bir fikir yokken, ben TBB’de değişikliği önerdim. Ne yazık ki, benim ve başka birçok avukatın bu yöndeki önerileri TBB’nin Kemalist sert duvarlarına çarparak tuzla buz oldu.

TBB’deki değişimi, hukuk sisteminin değişikliğine, bunu da devletteki değişikliğe bağlı olarak öneriyorum…

Türk devletinde daha önce de ifade ettiğim gibi, öncelikli sorun hukuk sisteminin tümüdür. Doğal olarak hukuk sisteminin bütün mütemmim cüzileri mahkemeler, TBB, diğerler hukuk kurumlarıdır. Hukuk sisteminin durumu, devletin tekçi, otoriter, anti-demokratik, hukuk tanımazlık, anti-Kürt, anti-İslam, anti-halk yapısından ve devletin kuruluş felsefesinden, resmi ideolojisinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, hukuk ssisteminin değişikliği ve hukuk kurumlarının değişikliği devlet yapısının değiştirilmesinden geçer. Ama görünen o ki bu şartlarda bunun olmasının olanağı yok.

O zaman parçalı tasfiye ve değişimden yana olmak da devlet değişimin için şartların olgunlaşmasına hizmet eder…

Bundan dolayı devleti değiştirmek ve TBB’ni tümden ortadan kaldırmak olanaklı olmadığına göre, değişimi için atılan adımları “yeterli değil ama destekliyorum.”

En azından TBB’nin seçim sisteminin değişmesi, çoklu baro sisteminin gelmesi, Kemalist vesayet sistemini ve Kemalistlerin mutlak anlamdaki hükümranlığını sınırlandıracaktır, bu bir olumluktur.

KÜRDİSTAN’DAKİ BAROLARIN DEĞİŞİME KARŞI TUTUMLARI OLDUKÇA OLUMSUZ

Türk hukuk sistemi, onun kurumları, özelde TBB, Kürtlere karşıdırlar.

Kürdistan’daki baroların bugünkü TBB sistemini savunması bir yabancılaşma ve Kürtlüğün inkârına yönelik bir davranışa destektir.

Bu nedenle Kürdistan barolarının bu tutum ve görüşten hızla vazgeçmeleri gerekir.

 

*kurdistan24.net/tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar K24 Medya’nın kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —