Tarih: 25.11.2024 11:45

Taş, Taş Değil

Facebook Twitter Linked-in

"Taş ve Öfke" Ahmet Şevki Şakalar'ın, gönül coğrafyamızda son yarım asır içinde yaşanan olumlu ve olumsuz öne çıkan meselelere dair gönülden yazdığı denemelerden oluşan kitabı. Kitap yüksek sesli bir anlatıma sahip. Hatta çoğu yerde o olayların yaşandığı zamana dönüyor okur ve aynı acıyı çekiyor. Bu tarz yazıların ihtiyaç olduğu malum. Okur ve yazar için olduğu kadar dünya için de. Her figür için farklı yönlerden ihtiyaç. Kimisi için unutmamak adına, kimisi için insanlık namına.

"Atları bağlayın, içimize dönüyoruz." Cümlesiyle başlıyor yazar. Bu cümle bende direkt "Toparlanın gitmiyoruz." Cümlesini hatırlattı bana. O halde "Atları bağlayın, içimize dönüyoruz." Cümlesini de o cümleden saydım. Yazar bize bir yol haritasıyla geliyor. At imgesi hareket demek. Hareket etmeden önce içimize bakmamız gerektiğini, önce içimizdeki yolu kat etmenin şart olduğunu gösteriyor. Elbette bunun için çok fazla gerekçe var. bu gerekçeleri sıralayalım ama yazarın adeta sebebi telifini de göstermek olsun:

"Özlemişiz Muhammed Ali yumruklarını, Alya'nın bilge sözlerini, Ahmet Yasin'in füzeyi parçalayan sözlerini, Ayağımızı vura vura girdiğimiz Mekke sokaklarını, hangimizin avlusunda O'nun izi kalacak diye heyecanlanan Medine evlerini, kılıcı boyundan büyük şehitlik rüyası görmüş çöl erkeklerini ve gönüllerinde vahalar yeşerten İbrahim'in kadınlarını. Kaç acil oturum gerekir, gelişmiş ama doymamış ülkelerin hararetli meclislerinde umutları kıyıya vurmuş mülteci çocuklarını getirmek için?"

Yazar kitabın daha başında adeta kitabın ortasına mahkûm ve mecbur ediyor bizi. Aslında son yarım asırdan önümüze bir paket halinde getirdikleri ve bizim de yaşayıp gördüklerimiz zaten sürekli teyakkuz halinde olmamızı ve yazarın bize icbar ettiği şeyi mantıklı bulmamızı sağlıyor. Atları bağlayın, motto oluyor. Ben dahi size söylüyorum. Durun, durun hareket etmeyin ve düşünün. Yaşananları, içimiz kan ağladığı halde müdahale edemediğimiz şeyleri. Yazar özellikle içinde bulunduğu mahallenin mukimlerine sesleniyor. Bizim mahalledeki bunalım ve çıkmazları ön plana alıyor.

Yazar açık eleştirilerle girmiş alana. İçimize dönmek mottosundan söz etmiştik. İçimizi pişmanlık temizleyicisiyle temizlemedikçe tövbenin beyhude olacağını aktarıyor. İslam algılamamızdaki sıkıntılı huşuları da gösterme gayreti var. İmanın en zayıf adımı olan buğz etmeyi de masaya alıyor ve teşrih ediyor. Buğz etmenin bir hakmış gibi yanlış anlaşıldığını ve Müslümanların bunu bahane gibi algıladığını anlatıyor.

Yazarın yaşanmakta olan reel hayata alternatifleri olduğunu söyleyebiliyorum. Bunlar insan davranışlarından, devletle insan ilişkilerinden, marka düşkünlüğüne, metroseksüelliğe ve konformizme, kanaat ekonomisine kadar geniş bir perspektif oluşturuyor. Ancak yazarın yaptığını, bütün aksiyonunu eleştiriden ibaret sayamayız. Çünkü yazar eleştirdiklerinin karşısında doğru örnekleri de sunuyor: "Hz. Muhammed, Hz. Ömer, Hz. Hamza, Ebuzer, Selahattin Eyyubî, Aliya İzzetbegoviç, Ali Ulvi Kurucu, Şeyh Ahmet Yasin, Necip Fazıl, Cahit Zarifoğlu, Abdürrahim Karakoç" gibi inanç ve kültür dünyamızın önemli isimlerinden alıntılar; Somali, Gazze, Doğu Türkistan, Afrika, Mavi Marmara, Mısır olayları üzerinden gönül coğrafyasına yönelik cümleler kuruyor.

Yazar birçok yerde motto cümleyi tekrar ediyor. "Atları bağlayın, içimize dönüyoruz." Kelimelerin kullanımları üzerinden yaptığı eklemelerle de farklı yüklemelere sahip hale getiriyor. Bu yöntem de anlamı genişleten bir açılım demek: "gel(e)meyeceğim, sat(tırıl)anlar, inandı(rıl)dığı, edil(emey)en, çekti(rildiği)n"

Bu kitap iki farklı yayıncı tarafından basılmış. Yazarın hassasiyetlerine örnek olması bakımından bu kitabının ilk olarak KDY yayını tanıtım cümlelerini paylaşmak isterim:

"Bir taş atmış ya da taş toplamış, bir yara almış, kardeşini omuzlamış, tan yeri ağarmadan onun için ellerini kaldırıp ciğerden bir "Allah'ım" demiş, ölmek üzere olduğu halde kendisine verilen bir yudum suyu diğer yaralı arkadaşına uzatmış, Allah için ikram etmiş; sevindiğinde de kızdığında da "Allah!" demiş ve O'nun için ağlamış bir neslin peygamberinin Medine'ye geldiğinde o sevinçle örülmüş kucaklaşmanın bir çığlığıyım belki.

Ebu Gureyb' te esir bir kadının, maceraperest kolejli ruh hastalarının yazdığı medeniyetine karşı "Ne olur, bizi öldürün!" çığlığına hangi tanınmış NLP uzmanı, psikoterapist cevap bulabilir? Hangi hijyenik mahkemeler temizler, bu soysuz, ruhsuz, insanlıktan nasipsiz zalimlerin ellerindeki kanları?"

Burada yapacağım alıntı da Çıra Yayınlarından tanıtım cümleleri:

"Atları bağlayın, içimize dönüyoruz

Portakal bahçelerinde özgürce dolaşacak ve sahillerinde balıklarla oynaşacak çocuklar doğuruyoruz mümbit ovalarda. Bizi ablukaya alınmış Gazze şarkıları, hayallerini bilinmezliğin sularına bırakmış göçmen çocuklar, beyaz adamın hijyenik planlarını alt üst edecek bir çakıl taşı ve kalabalıkları yara yara ilerleyen bir müjdecinin inşirah kokan cümleleri kendimize getirir şüphesiz!".

 

Ahmet Şevki Şakalar

Taş ve Öfke

Çıra Yayınları

2023, İstanbul

64 sayfa




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —