CUMALİ ÜNALDI(*)
Nedense, çok güzel bir hatırlatma ile başlamak geliyor içimden: Köylünün çocuğu, uzak diyarlara, büyük şehirlere gitmiş, belki de okumak için. Bizde, okumanın, kökünü-köceğini, aslını-neslini unutup inkâr eylemeyi gerektirdiği demler. Bir eyyam kalmış şehirde, dönmüş köyüne. Babası her zamanki gibi tarla tapanla meşgûl. Gitmiş babasının yanına, selâm kelâm derken, delikanlımız köyüne, ailesine ne kadar yabancılaştığını, asrîleştiğini fark ettirecek ya? Orada, yerde kendi hâlinde yatan tırmık ilişmiş gözüne, unutmuş da adını getirememiş havasında sormuş babasına, yerde yatan, şu, ağzı tarak dişi gibi olan nesnenin ne olduğunu?
Bizim köylü bu konularda rakipsizdir. Fırsat kollar ki, bir iş yapsın da asırlarca dillerde söylensin, efsane olsun. ?Ucuna bas, o sana adını söyler? der. Oğlan o havailikle tırmığın ucuna basınca, alnının çatına zınk diye vuran şeyin sersemliğiyle ?Vay namussuz tırmık!? derken; ?tarım´ diye bir sorunun olduğu da hatırlanır.
Kimler hatırladı?
En başta yuvarlak bir hesapla 80 milyon olan, köylüsü bile şehirden beslenen, ?Bu ülkede tarım ölürse, ne yaparım?? diye aklına getirmemiş, hiçbir tercihini tarıma göre yapmamış olan insanımız hatırladı ?tarım?ı.
İkinci olarak hükümet? Bu ülkedeki bütün hükümetler gibi, tarımı en sıradan iş, bakanlığı en sıradan bakanlık olarak gören, bütüncül olarak tarıma bakmasını bilmeyen hükümet?
Başkanlık olarak dizayn edilen yeni sistemde, tarım da, unsurları da yoktur ne yazık ki?
Bir kurul olarak bile?
Ve bu ülkenin basını? Geçmişte Sadullah Usumi´nin tarımı dile getirdiği, günümüzde sadece Ali Ekber Yıldırım´ın (gazetecidir, tarım eğitimi almamıştır) yetişmeye çalıştığı biçare bir sektör? Oysa, Avrupa ve Amerika´da, her gazetenin birkaç tarım yazarı var. Üstelik o ülkelerde tarım, GSMH´nın yüzde 2´si civarında. Tarımı gözleri gibi koruyorlar. Neden? Çünkü Batı, 1944´ten sonra gıdanın ne demek olduğunu gördü ve açlığın eğittiği tüm benliğiyle tarımı kavradı. Avrupa Birliği´ni demir-kömür birliği zannedenler yanılmakta. AB, tamamen tarım birliğidir. Finansmanı, bürokrasisi ve yasalarının yüzde 80´i tarıma ait bir birlik.
"Türkiye´nin tarımdan daha önemli sorunu yok. Bu nedenle tarımın tam ve doğru verilere dayalı envanteri çıkarılmalı."
Bunu niye anlattım?
Konunun öneminin bu kadar geniş bir kitle tarafından, bu kadar gerçekçi bir biçimde (önce et; sonra patates ve soğan) anlaşılmış olduğu şu günlerde, tarım konusunda tedbir almanın başlangıcı olsun diye...
Önce, bir tarif ve algı değişikliği yapmak lazım.
Tarım nedir?
Çok basite indirgersek, ?Tahıl ekip biçmeye? tarım denirdi yakın zamana kadar, değil mi?
Ama bilimsel kavrayış değişti tarımda?
İlk önce, bitkisel ve hayvansal üretimin tamamı, tarımdan sayılmaya başlandı. Sonra ormanın da tarım ile aynı tarife girdiği benimsendi. Balıkçılık da bu kategoriye alındı. İşin temelinde doğal kaynaklar olduğu unutulmadı. Öncelikle toprak koruma ve tarımsal sulama, daha sonra da havanın sağlıklı bir biçimde korunması, yani ateş hariç anâsır-ı erbâa teşkil olundu.
Tarımın sınırlarını bu biçimde çizmek yeterli gelmedi ki, önce Avrupa ve ABD, sonra bütün dünyada, hammaddesi tarım ürünü olan endüstri de tarım sayıldı. Biz buna, geleceğin tarım projeksiyonunda kırsal sanayi olarak yeni bir birim eklemeliyiz. Bunlarla da kalmadı, sürekli alan kazanmaya başladı tarım. Öyle ki, doğrudan ya da dolaylı bir biçimde tarımla bağlantılı, devâsa bir sektör oluştu? Gıda olarak tüketilen her şey, tarımın bir unsuruydu. Ancak, tarımsal ilaç, hormon, GDO, hastalık gibi nedenlerle birlikte düşünülünce, tarım, sağlığın önemli bir eşdeşine dönüştü. Günümüzde neredeyse sağlıktan söz edilecekse, doğru ve sağlıklı tarımdan başlamak gerekiyor. Öte yandan, dünyadaki su varlığının çok azı, yüzde 1 kadarı tatlı su ve bu çok değerli nimetin yüzde 70´i tarımda kullanılıyor.
Üstelik atık su, çok ciddi bir sorun. 1 birim kirli su, 8 birim temiz suyu kullanılmaz hale getiriyor.
Özellikle ülkemiz için geçerli olan başka bir sorun da, erozyonla toprak kaybı. Avrupa kıtasında (10 milyon 523 bin kilometrekare), yılda 320 milyon ton toprak erozyonla yok olurken; ülkemizde (783 bin 562 kilometrekare) 1.2 milyar ton toprak, her yıl erozyonla yok olup gitmektedir. Bu toprakla birlikte, milyarlarca dolarlık (87 milyon ton) bitki besin maddesi de yok olmaktadır. Bu, tüm dünyadaki toprak kaybının 1/50´dir ve bir cm. toprağın nice milyon yıllarda oluştuğu düşünülürse; hem zaman hem de parasal imkân olarak, değer biçmek mümkün değildir. Kızılderililer toprağa tükürmezdi ve Türk/Moğollar akarsuyu kirleteni cezalandırırdı. Kamuya ait olan nimetlerin korunması, yaşamsal bir konudur da ondan.
Ve işte çevre!
Günümüz dünyasının en önemli sorunu, geleceğin dünyasının da en önemli sorunu olma ihtimâli en yüksek olan konu? Bugün çevre, bir ülkenin tarım politikalarının sonucu hâline dönüştü. Bunları bir bütün olarak düşündüğümüz zaman bitkisel ve hayvansal üretimin, toprak, su ve hava gibi önemli doğal kaynakların, ormanın; insan, hayvan ve bitki sağlığı konusunun, gıda ve çevrenin; kısaca tarım´ın; en öncelikli ?milli güvenlik sorunu? olduğunu görürüz. Sağlıksız tarımın oluşturduğu insan hastalıklarının, (sakatlık ve ölümlerin oluşturduğu değer kaybıyla) bakım ve tedavi giderlerini de ekleyince, bir ülkenin, tarımdan daha önemli, hangi sorunu olabilir?
Nasıl başarmalı Türkiye´de tarımın iyileştirilmesini?
Bir gazete yazısının sınırlı imkânlarına sığdırarak, Türkiye´de tarımı şöylece ele almak gerekir:
1- Tarımın (Bitkisel üretim, hayvansal üretim, orman, gıda, çevre, tarım ve gıdadan kaynaklanan sağlık, kırsal sanayi) tam ve doğru verilere dayalı envanteri çıkarılmalıdır.
2- Türkiye, 26 yağış havzasından oluşmaktadır. 24 akarsu havzası ile Konya ve Van kapalı havzaları. Yukarıda açıklanan ve tarım başlığında toplanan bütün konular, her havza için ayrı ayrı planlanmalıdır. Her havzanın hem planlanması hem de ekonomisi sadece kendi içinde olmalıdır. Büyükşehir yasası ile 34 bin olan köyün, 18 bin adedi Büyükşehir´lere bağlı mahalle statüne getirilmiştir. Bu yeni durum da, yerel yönetimler aracılığıyla zaten havza yönetimini gerektirmektedir. Tarım adı altında topladığımız hizmetlerin tamamı, uygun bir geçişle, birbiriyle bağlantılı olarak ve Türkiye´nin stratejik konumunun gerektirdiği biçimde, havza yönetimi ile yürütülmelidir.
3- Aşırı erozyona maruz kalan, meyilli ve çıplak V, VI ve VII. sınıf arazileri, sürekli ağaç örtüsü altında tutmak, toprak muhafazada bir dünya standardıdır. Kuru tarımda 15 milyon hektar, otlak ve fundalıkta 16 milyon hektar aşırı eğim nedeniyle erozyona maruz kaldığından; meyve ormanları ve bağ ile, sürekli bitki örtüsü altında tutma imkânı vardır. Toplam 31 milyon hektar yeni toprak rezervi oluşturulduğu gibi; fındık, fıstık, zeytin, narenciye, kayısı, elma, nar ve bağ yetiştiriciliği ile, elde edilecek ürünün kırsal sanayi tesislerinde, dünyanın arzu ettiği mamûl maddelere dönüştürülerek satılması planlanmalıdır.
4- Hayvancılığın, tarımın yüzde 70´i, bitkisel üretimin ise yüzde 30 olması, bilimin önemli bir kuralıdır. Türkiye´de tam tersidir. Düzeltilmelidir. Aslında bu milletin geçmişinde, özellikle küçük baş mera hayvancılığı, geleneksel olarak çok büyük miktarlarda vardır. Bunun üzerine, yerli sığırların ıslahı ile, büyükbaş hayvancılık eklenmelidir. Kanatlı üretimi de yeniden ve sağlıklı olarak planlanmalıdır.
5- En önemli tarımsal değişiklik toprak mülkiyetinde ve parsel büyüklüğünde yapılmalıdır. Bir tarım işletmesinde 54 dekar ve 8 parça olan işletme büyüklüğü, alan olarak artırılarak optimum ölçeğe çıkarılmalı ve tek parçaya düşürülmelidir.
6- Bu konuda söylenecek çok şey var. Mesela yerli hayvan ve bitki tohumlarının ıslahı meselesine, ayrı bir başlık açmak gerekir. Türkiye, tarım olayına bütüncül bir bakış açısı getirmelidir. Selçuklu ve Osmanlı tarım politikaları ile tarım bürokrasisi incelenmeli, hatta buna Bizans da eklenmeli, bu topraklara uygun, bu topraklarda yaşayan insanların hayat biçimine uyumlu, yeni ve yerli bir sistem kurulmalıdır. Bu sistem bütün bir Türkiye´yi tek bir tarımsal işletme gibi ele alıp, ekonomik tarım yapmalı; toprağı ve suyu dikkatli kullanarak, insan sağlığını önceleyerek, çevreyi gözeterek, dünya ile rekabet edecek yeni, yararlı, sağlıklı, kârlı bir sistem kurmalıdır.
7- Tıpkı masal kahramanının yaptığı gibi: Atın önündeki eti ite verip,itin önündeki otu da ata verecek. Her ikisi de açlıktan kurtulacak.
8- İslâm devlet hukukunda, ?nesli korumak? diye bir şey var. Bir de Şanlı Kur´an´da, şeytanın, ?Allah´ın yarattığını bozacağına dair sözü? (GDO, tarımsal ilaç, hormon, yapay gübre; bozulmuş çevre). Suların çekilmesine dair âyeti de söylemiyorum.
9- Bu ülkenin ve insanlığın, tarımdan daha önemli sorunu yoktur; bilene, Allah´ın delillerini kavrayana, anlamak isteyene?
10- Et, soğan ve patates yokluğu, kendini ciddi bir biçimde hissettirdi. Ya bir de savaşta olsaydık? Tarımı böyle düşünmeli? Bu ciddiyette ve bu ölçekte?
_______________________
(*)Ziraat Yüksek Mühendisi, şair ve yazar