Ülkemizde 1980 Darbesinden sonra uygulanan neoliberal politikalar üç sektörü lokomotif olarak kullandı.
Bu sektörler inşaat, turizm ve tekstil sektörleriydi.
Doğal olarak para-kredi döngüsü de bu sektörlere göre oluştu. Sermaye birikimi de bu sektörlere göre şekillendi.
Tekstilde adeta altın dönemi yaşadık. Yatırımlar arttı. Merdiven altı tekstilciler ve fason üretim dahi çoğaldı.
Ucuz işgücü ve malzeme ile dünyanın her yerine ürünlerimizi ulaştırdık. Sonunda bir hesap yaptık ve eyvah dedik.
Elimizde marka yoktu. Kazandıklarımızı da makine teçhizat alımına vermiştik.
Sonunda ucuz işgücümüzü dışarıya peşkeş çektiğimizi anladık. Politikalarımızı biraz biraz değiştirmeye başladık.
Turizmde ise durumumuz daha da vahimdi. Turistler için elimizden gelen her şeyi yaptık.
Sahillerimizi beş yıldızlı otellere, eğlence sitelerine, dev beton bloklara terk ettik.
Yetmedi vergileri kaldırdık. Yetmedi kültürlerini dahi servis ettik. Yetmedi, kendilerini yabancı hissetmesinler diye biz de onlara benzedik.
Ama onlar ne yaptılar? “Her şey dahil” gibi icatlarla yerel esnafa bir sent bile para bırakmamak için her şeyi yaptılar.
Sonuç, yine hüsran. Şimdilerde turist bile göndermiyorlar!
Ne yaparsanız yapın. Dev bloklar “beyaz filler”e dönüştü.
Lakin inşaat sektörü, zamanla, bariz bir şekilde öne çıktı ve bugünkü halini aldı. Siyaseti hiç yalnız bırakmadı. Güçlü bir lobi oldu. Baskı grubu oluşturdu.
İnşaat sektörü lokomotif olursa, ülke krizden kurtulamaz. Çünkü inşaat sektörünün yaşam döngüsü nispeten çok uzundur.
Sermaye önce inşaat yapımında dağılır ve satışlardan sonra da bir avuç lobinin elinde toplanır.
Sermaye bu şekilde bir avuç adamın elinde dolaşır durur. Paranın her toplanma dönemi kriz dönemidir. Sermaye transferi dönemidir.
Eğer bölüşümde adalet isteniyorsa, yapılması gereken iş tarımı lokomotif sektör haline getirmektir.
Tarım, bütün sektörlerle doğrudan ilişkili olduğu için bölüşümde adaleti temin etmeye daha uygun bir sektördür.
Tarım, aslında ziraat, hayvancılık ve gıda üçlüsüdür.
Tarım, bünyesinde aynı zamanda inşaat, turizm ve tekstili de barındırır.
Yani, 1980’den bu yana uygulanan politikaların daha üstünde bir politikadır.
Paranın tabana yayılmasını temin eder. Çünkü yaşam döngüsü günlüktür.
Yeni dönemde, (Post Pandemi Periyodu) tarımı lokomotif sektör haline getirmek gerekir.
Bunun için de ülkemizde tarımı yeniden şekillendirecek bir üst akla, yeni bir kurguya ihtiyaç vardır.
Ziraat, hayvancılık ve gıda politikalarını merkeze alacak bir üst akıl.
İyi bir kurgu yapılırsa tarımın lokomotifliğinde ülkemizde yaklaşık bir asırlık bir istikrarlı yapı oluşur.
Ülkede tedavül eden tarımsal ürünler aynı zamanda paranın tedavülünün referansı haline dahi dönüştürülebilir.
Bu da TL’nin ürünlere referanslanması demektir. Şu anda dolara referanslı. Teknik bir konudur. Bilgelik gerektirir.
Bunun için yapılması gereken iş sektörleri bilenlerle sistemi modelleyecek olanların birlikte çalışarak bir kurgu yapması ve kurguyu devlet başkanının vizyonu doğrultusunda simüle etmesidir. Sonra da uygulamasıdır. Bu tür modeller ülkeler için hayati öneme haiz kurgulardır.
Ülkemizde böyle bir kurgunun yapılabilmesi için önce kurguyu yapacak kadroların oluşması gerekir.
Bu da, kendini kurguya adamış bir bakanın çalışması ile oluşturulabilecek bir kadrodur.
Tabi kurgunun tamamlanması için ekip oluşturulmasının yanı sıra devlet başkanının vizyoner katkısı da gerekir.
Şimdi bu çerçeveden, 2002 yılından bu yana tarım ile ilgili bakanların profesyonel mesleklerine bakalım.
Bakanlar | Görev Başlama | Görev Bitiş | Mesleği (Lisans) |
Prof. Dr. Sami Güçlü | 19.02.2002 | 03.06.2005 | İktisat |
Dr. Mehmet Mehdi Eker | 03.06.2005 | 28.08.2015 | Veteriner/Tarım Ekonomisi / Sağlık Bilimleri |
Kutbettin Arzu | 28.08.2015 | 24.11.2015 | Mimar |
Faruk Çelik | 24.11.2015 | 19.07.2017 | İlahiyat / İşletme |
Ahmet Eşref Fakıbaba | 19.07.2015 | 09.07.2018 | Tıp Doktoru |
Dr. Bekir Pakdemirli | 10.07.2018 | Görevde | İşletme/İktisat |
Son 18 yılda tarım ile ilgili görev yapan bakanlardan sadece bir tanesinin (Dr. Mehmet Mehdi Eker) tarımla ilgili eğitimi var.
O da, doğrudan tarım değil de daha ziyade ekonomi eğitimi.
Görev yapan diğer beş bakandan üçü iktisadi idari bilimler fakültesi temelli işletmeci ya da iktisatçı.
Diğerlerinden biri tıp doktoru diğeri ise mimar. Yani bakanlığın, sadece tarım üzerine eğitim almış bir bakanı hiç olmamış.
Dolayısıyla kurgu oluşturmalarını beklemek aşırı iyimserlik olur.
Şimdi gelelim asıl meseleye!
Etkin bir tarım politikası ile tarım merkezli, ekonominin lokomotifinin tarım olduğu bir model mümkün mü?
Elbette mümkün.
Örnek mi?
Hepinizin bildiği Hollanda örneğini hatırlatabiliriz. Hollanda, büyüklüğü (41,543 metrekare) neredeyse Konya (38,873 metrekare) kadar ve nüfusu ise (17 milyon) neredeyse İstanbul (15,5 milyon) kadar olan bir ülke.
Böyle nispeten küçük bir ülke ancak Hollanda’nın yıllık sadece tarım ürünü ihracatının yaklaşık 100 milyar euro olduğunu hatırlatalım.
Türkiye’nin 2019 yılı toplam, sadece tarım değil toplam ihracatı ise yaklaşık 150 milyar euro!
Peki, sorun nerede?
Yani tarımı neden lokomotif sektör yapmıyoruz veya yapamıyoruz?
Sorunun nerede olduğunu görmek için önce çözüm önerimizi tekrar hatırlatalım.
Ne dedik; tarım sektörünü bilenlerle sistem kurgulama kabiliyetine sahip olanlar bir araya gelerek bir ekip oluşturacaklar.
Vizyoner bir liderin yöneticiliğinde çalışarak yeni bir kurgu yapacaklar.
Bu şekilde tarımın merkezde olduğu bir ekonomi modeli oluşturarak çalışmalara başlayacaklar.
Diğer bir ifade ile çözümün üç aktörü var; tarımı bilen birileri, sistem tasarımı yapacak ekip ve vizyoner bir lider.
Şimdi, burada paylaştığımız bilgileri de zihninizin bir köşesinde tutarak, ülkemiz fotoğrafına yeniden bakalım.
Sorunun nerede olduğunu anlamaya çalışalım.
Vizyoner bir liderlik mi yok?
Sistem tasarlayacak bir ekip mi yok?
Tarım sektörünü ayrıntılarıyla bilenler mi yok?
Aslında hepsi var.
Peki, kurguya başlamak için ne bekliyoruz?
İlk hareketi.
Kimden gelmeli?
Elbette ki tarımdan sorumlu bakandan. Bütün çalışmayı o yaptırtacak. O oldurtacak.
İşe gönlünü kaptıracak. Savaşını verecek. Sonunda ülkede yüz yıllık bir dönemi başlatmış olacak.
Tarımın lokomotif olduğu yüz yıllık bir dönem. Köylünün, milletin gerçekten efendisi olduğu bir dönem.
Olabilir mi?
Neden olmasın? Olmaması için hiç bir sebep yok!
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.