28 Şubat sürecini içerden yaşayan isimlerden biriyim. Reddiye başlıklı bir şiir yazmıştım. Çoğaltılmış ve cuma namazı çıkışlarında dağıtılmıştı.
Sürecin olumsuz yansımaları birkaç sene sürdü. Birinci dalga geldiğinde Sağduyu gazetesinde idim. (1998) İslâmî düşüncenin burçlarını yıkmaya çalışıyorlardı. Devamı Millî Gazete oldu. (1999) Buradaki şahitliklerimiz ancak geniş hacimli bir kitapla anlatılabilir.
Hiç tartışmasız, sürecin öncelikli hedefi, Refah Partisi üzerinden mütedeyyin camia idi. Darbecilere destek veren tek topluluk, yıllar sonra merhametsiz kâtiller olarak karşımıza çıktı. Cemaat demeye dilim varmadığı için topluluk diyorum. Birincisini sabırla, ikincisini dirayet ve metanetle atlattık.
Garip ama gerçek: 28 Şubat sürecinde yürüyüş düzenleyen ayaklar ile 15 Temmuz darbecilerini alkışlayan eller, aynı vücudun uzuvları. Unutmadık, unutmayız.
İlâhî adalete iman etmiş insanlarız. Sürecin askerî, siyasî ve diğer mimarları kısa süre içinde itibarlarını kaybetmiş, millî hafızadan hızla düşmüşlerdir. Cennetmekân Necmettin Erbakan ise hayırla anılmaya ve yaşamaya devam ediyor.
***
28 Şubat, ülkeyi sahiplerinden kaçırma girişimiydi. Yerli ve millî adresleri devre dışı bırakma çabasıydı. Sadece cemaatlere değil, bazı sermaye sahiplerine operasyon yapılmasının nedeni buydu. Önü açılan insanların tek ortak özelliği, milletin ve memleketin önünü kesmek için çalışmalarıydı.
28 Şubat sürecine hazırlıksız yakalanmıştık. Masa ve yumruk hikâyesini anlatan çok olmuştur. Fakat düşük tirajlı üç gazete ve bir televizyonla ne yapılabilirdi? Sosyal medya zaten yok.
Süreç bize medyanın önemini öğretti. Sayın Erdoğan´ın ilk büyük hamlesi bu oldu diyebilirim.
Dikkat edilirse, mütedeyyin camianın medyada etkili ve kuvvetli olması istenmiyor. Öfke ve hazımsızlık yaşanıyor. Yolu bu gazetelerden geçen herkese hemen ?yandaş´ yaftası yapıştırılıyor. Havuz medyası, sarayın askerleri falan. Tahammülsüzlük diyelim.
***
Büyük musibetler ve ağır imtihanlar, insanları birbirine yakınlaştırır. Zorlukla beraber gelen kolaylık işte budur. Yıkılmadık, dağılmadık.
28 Şubat, Müslümanlar arasındaki kenetlenmeyi hızlandırdı. Saflar arasındaki boşluklar dolduruldu. 15 Temmuz ise adeta bizi birbirimize yapıştırdı.
Bu iki sürecin birçok benzerliği var. Nihayetinde son yaşadığımız darbe teşebbüsü de öncesiyle beraber bir süreçtir.
Her iki girişim de kurmaca haberler, yalan yayınlar ve kirli iftiralarla başladı. Hedef kitlesi evvela yıpratılmak, itibar suikastine maruz bırakılmak istendi. Sistemli kötülük başka nedir?
Peki, şimdi neredeyiz? On yıllar boyunca birinci tehdit olarak görülüp kendileriyle mücadele edilen insanlar, bugün ülkeyi yönetiyor. Türkiye her anlamda büyüyor, güçleniyor, özüne dönüyor. Böylece darbelerin arkasındaki niyet de ortaya çıkmış, anlaşılmış oluyor.
***
Milletimizin yüksek bir kaderi vardır. İnsanların planları, yürüyen hüküm karşısında ne yapabilir?