Tarihsel bir meselenin bugünün siyasetine konu olması durumunda yara almadan kalması toplumsal olgunluk gerektiriyor ve bizim henüz o noktada olmadığımız açık. Bilinçli ?körlük´ ve ?sağırlık´ sayesinde, basit bilgiler bile defalarca ortaya konulmasına rağmen yok addedilebiliyor veya çarpıtılarak kullanılmaya devam ediliyor.
***
Örneğin Ermeni tehcirinin ardındaki ?niyet´ meselesi konuşulurken, Talat Paşa´nın her yöreyi aylık raporlarla denetlediği, yerleşimlerdeki Ermenilerin aile aile listelerini takip ettiği, her yerleşimde toplam Ermeni mevcudunun yüzde beşe indirilmesi için direktif verdiği es geçilebiliyor. İttihat Terakki merkezinin, Teşkilat-ı Mahsusa´nın ve tehciri ?organize´ eden Dahiliye Nezareti birimine ait arşivin niçin yakılmış olduğu sorusu sorulmuyor. İngilizlerin Malta´ya götürdüğü zanlıların ise ?beraat´ ettiği söylenebiliyor. Oysa bu kişiler yargılanmadan salındılar. Çünkü uluslar arası hukuk bir devletin kendi vatandaşlarına karşı uyguladığı insan hakkı ihlalinin nasıl yargılanacağına dair belirsizdi ve ayrıca Osmanlı devleti söz konusu zanlılarla ilgili hiçbir bilgi paylaşmadı. Oysa soykırım bireysel bir suç olarak tanımlanıyordu ve bu bilgiler olmadan yargılama da yapılamazdı. Sonuçta zanlılar İngiliz esirlerle mübadele edildiler?
Bilinçli yüzeysellik de çok yaygın. Örneğin ?Ermenilerin isyan etmesi için bir sebep yoktu´ diyebilen bir yazar, hemen sonraki cümlede Berlin Anlaşması´na göre Ermenilerin yaşadığı bölgede ıslahat yapılması ve asayişin sağlanması maddelerine atıfta bulunabiliyor. Nitekim Doğuda Ermeniler yirmi yıldan fazla bir süre gayrı meşru bir şekilde hem merkez, hem Kürt aşiretleri tarafından vergilendirildiler. Can ve mal güvenliği olmadan yaşadılar. Yirmi yıl boyunca dilekçe ve heyetlerle ıslahat talebinde bulundular. Yapılmadı? Bu arada 1905´de Adana katliamı yaşandı. Ve Ermenilerin içinden küçük bir grup çeteleşerek şiddet kullanmaya başladı. Silahlı mücadele içine girenler 1914´ün ikinci yarısına kadar Ermeni toplumunun binde birinden azdı. Ermeni erkeklerin topluca askere alınmaları sonrasında kaçaklarla bir miktar çoğaldılar, ama çatışmaların ölçeği rakamın pek de büyümediğini kanıtlıyor.
Sıkça duyulan abartılmış bir argüman da Ermenilerin Rusya yanında savaşa girmiş olması? Ciddi tarihçiler 1916 itibariyle kabaca iki bin kişinin dört tabur halinde Rusya tarafında yer aldığını kayda geçiriyor. Ayrıca askere alındıktan sonra Rusya´ya kaçan muhtemel elli bin kişiden bir bölümünün de silahlanarak geri döndüğünü biliyoruz. Ne var ki bu artık 1917 yılı ve sonrasıdır? Bu kişilerin amacı kendilerine yapılmış olanın intikamını almaktı. Diğer bir deyişle, Doğu Anadolu´da Ermenilerce yapılmış olan insanlık dışı katliamlar 1915´in parçası değil, sonucuydu?
Öte yandan eldeki bilgi her gün artmakta. Bugünlerde Taner Akçam´ın Türkiye´deki arşiv çalışmasına dayanarak İngilizce olarak yayımladığı ?Naim Efendi´nin Hatıratı ve Talat Paşa´nın Telgrafları´ adlı son kitabı, devletin varlığını inkar ettiği telgrafların gerçek olduğunu ortaya koyarken, taşradan merkeze gönderilen ve yaşananların tanıklığını yapan bazı durum raporlarını da ilk kez dikkatlere sunuyor. İlk kez, çünkü bunlar 2012 sonrasında arşivde yerlerini almış, o zamana dek devlet tarafından sakınılmış belgeler?
***
Eğer serinkanlı bir duruşunuz varsa tarih son derece öğretici ve keyifli bir alan. Hiçbir ırk, millet veya toplumun kategorik olarak iyi ya da kötü olmadığını, hiçbir tarihsel olgunun basite indirgenemeyeceğini, bu karmaşıklığın bize insanı anlattığı ölçüde değerli olduğunu hatırlatıyor.
Sonuçta 2500 kilisesi, 2000 okulu olan bir toplum devletin bilinçli iradesi ile birkaç bin yıldır yaşadıkları topraklardan neredeyse bütünüyle atıldı. Soykırım mıymış, değil miymiş boş verin? Yaşananı ?kendisi´ olarak görmeye çalışın. Çünkü apolojetik ve ideolojik bir millilik, öncelikle yerliliği öldürdüğü için, tarihte olup biten her şeyden daha ölümcül?