Lütfen gerçekten laik olalım yahut Müslümansak, dindarlığımızın hakkını verelim!
Gerçek bir laik, dinin kavramları ile yapılan tariflere bel bağlamaz ve bu anlamı veren kelimeler kullanmaz. Gerçek Müslüman dininin mukaddesleri dışındaki alanı “mukaddes” olarak göremez.
Bunu anneler günü bağlamında yazmıştım. Anneler günü “kutlu, kudsî, mukaddes” bir gün değildir.
Kutsalın sınırını, din çizer. Kutsallıktan söz ediyorsanız, artık dinleşmişiniz demektir. Anneler günü, kesin olarak “laik” bir gündür ve kapitalist sistem açısından işe yarayan bir icattır. Annelerimizin hatırı yılda bir güne sığmaz, onların kadrini bilmek için böyle uydurmasyonlara ihtiyaç duyulmaz. Mevzu pek anlaşılmış olmayabilir.
Bir de “sevgililer günü” var. Onu da “kutlayan”lar, “tebrik” edenler yok mu?
Bu “gün”ün aslı-astarı nedir? Asıl adı, “Aziz Valentine günü”. “Valentine ya da Valentinus, Hristiyan inanışına göre Roma azizlerinden biridir. 269 yılı civarında öldürüldüğü sanılmaktadır. Âşıkların Azizi olarak da bilinir. Valentine, her yıl 14 Şubat günü anılır, zamanla bugün Sevgililer Günü’ne dönüşmüştür.”
Bu durumda neyin “kutlama”sı yapılıyor?
Gelelim asıl mevzumuza:
Tarihî şahsiyetleri kudsiyet (kutsallık) alanına dahil etmek büyük zihin karışıklıklarına yol açmaktadır. Tarihî şahsiyetlerin hakkını tarih ölçeğinde vermek mecburiyetindeyiz. Tarihî şahsiyeti dinin kavramlarıyla ifade etmeye başlayınca, onunla ilgili kutsallık üreten bilgilerden ötesine geçilemez. Türkiye’de öğretimin her kademesinde mecburi olan inkılâp tarihinin en büyük açmazı budur. İnkılâp tarihi baştan itibaren “kült” oluşturma üzerine kurulmuştur, bu sebeple metinleri tarih alanında değil, inanç alanında sayılmalıdır.
O yüzdendir ki, her 19 Mayıs’ta hadisenin gerçek akışı ile ilgili belgeleri ortaya serenler kötülenmekte, saldırıya uğramakta, hatta tehditlere maruz bırakılmaktadır.
Kutsal olan Kadir Gecesi mi idi, 19 Mayıs mı? Bu sene ikisi de aynı güne denk geldi. Müthiş bir anlam analizi yapma fırsatı ortaya çıktı.
Kutsalın peşinde olan, her şeye rağmen o mukaddesine sahip çıkar. Ucunda ölüm de olsa. Kutsalın bilgileri inanmak, iman etmek içindir, tartışmaya açılmaz. Her tartışma hamlesi kutsal sayılana sıkı sarılmakla sonuçlanır.
Son 19 Mayıs’ta ne oldu?
Atatürk kültü hükmünü icra etti: 23 Nisan’daki gibi büyük kalabalık olmasa bile, Anıtkabir yine törenle ziyaret edildi. Samsun’da şurda burda birtakım ritüeller salgın hastalıkla ilgili tedbirler önemsizleştirilerek yerine getirildi. Bunlar televizyonlarda övülerek yayınlandı.
Şunu teslim edelim: Kültçüler, bağlılıklarının gereğini yaptılar. Hiçbir yasağı dikkate almadılar. Hatta resmiyet de onlara yardımcı oldu.
Buna karşılık Kadir gecesinin icabı yerine getirilebildi mi? Neden müminler “bin aydan hayırlı” gecede camilerde değildi? İbadetlerin evlerde, ferdi olarak icra edilmesi zorunlu. Kadir gecesi çıkıp bir caminin kapısında duran vatandaşa ya deli ya da terörist muamelesi yapılır. Buna karşılık kültçü ritüelleri yerine getirmek için resmî imkânlar oluşturulmaktadır. Hatta bunları yapanlar alkışlanmaktadır.
Türkiye Devleti mevcut anayasaya göre “laik”tir. 1924 Anayasasına göre, devletin dini “İslâm”dı.1928’de bu hüküm çıkarıldı. Yerine ne konuldu? CHP’nin altı ok ideolojisi.
Dinin alanına ideoloji yerleştirilince, adı konulmamış bir resmî din ihdas edilmiş oldu. O andan itibaren “kemalizm Türk’ün dinidir”, bu Cumhuriyet döneminin 1945’te yayınlanan ilk sözlüğünde de ifade edilmiştir!
Türkiye’de dinler kanun dairesinde serbesttir. Resmî din (kült) ise her türlü müsadeye mazhardır, hatta kanunun üstündedir. Dün böyleydi, bugün de gerçek anlamda bir değişiklik olmamıştır.
Son 19 Mayıs kutlamaları bu gerçeği bir daha gözlerimizin önüne sermiştir.