TARİH, KİMLİK VE ÖTEKİ

Muhammet ESİROĞLU - 02.09. 2018 Pazar

TARİH, KİMLİK VE ÖTEKİ

02.09. 2018 Pazar

Geçen hafta tarihe nasıl yaklaşmamız gerektiği konusunda bazı noktalara temas ettik. Tarihin imkânından istifade edebilmek için tarihi hamasetten kurtarmamız ve tarihle barışmamız gerektiğine dikkat çekmiştik. Geleceğin inşasında tarihin önemine değindikten sonra bu yazımızda da tarihin inşa ettiği bir kavram olarak tarih ve kimlik ilişkisine temas etmek faydalı olacaktır.

Kimlik, kişinin veya bir topluluğun sahip olduğu değerler etrafında buluşması ve bu değerler üzerinden ötekilerden farklılık şuuruna sahip olmasını ifade eder. Bu tanımda görüldüğü gibi kimliğin varlığı iki unsurun gerçekleşmesi ile mümkündür. Birincisi ortak değer yani aidiyet, ikincisi ise diğerlerinden farklılık yani öteki bilincidir. Aidiyet, kendini mensup kıldığın değerlere olan bağlılığını; öteki ise kendini konumlandırdığın yerini gösterir.

 

Kimlik, biz kimiz veya biz kiminleyiz sorularına verilen cevaptır. Biz kimiz sorusu kendimizi ötekilerden ayırırken, biz kiminleyiz sorusu ise ortak paydamızı belirler. Kimliğin kurucu unsuru değerdir. Değerlerin ortak paydada benimsenmesi kimliği ortaya çıkarır. Çünkü öteki üzerinden inşa edilen kimlik, toplumsal farklılıkları hem zinde tutar hem de bu farklılıkların güven içerisinde devamını sağlar.

Öteki kavramını ?ötekileştirme? kavramından ayırmamız gerekiyor. Kimliklerin değerler üzerinden kendisini muhafaza etmesi olan öteki bilinciyle, kendi kimliği dışındakilerin varlığına tahammül edememe olan ötekileştirme tavrı birbirinden tamamen farklıdır. Geçen hafta ifade etmeye çalıştığımız tarihin övgü ve yergiden ibaret olması, ötekilerle yaşanan tarihin ötekileştirmeyle kurgulanmasından kaynaklanmaktadır.

Yaşanmış ve bitmiş bir tarihin nasıl kurgulanacağı noktasında zihnimizde soru işaretleri oluşmuş olabilir. Şunu unutmayalım ki, tarihi geçmişte yaşanan olayların günümüzün zihninde yorumlanıp ortaya çıkması olarak düşünürsek tarihin nasıl kurgulanabileceği hususunu da açıklamış oluruz. Tarihi bir manzara kabul edersek; tarih manzaranın çekilmiş bir fotoğrafı değil, yapılmış bir resmidir. Fotoğraf çektiği yerin aynısını yansıtır. Ama resim sanatçının iç dünyasından şekillenerek çıkar.

 

Tarih toplumun hafızasıdır. Toplumlar geleceklerini kurarken hafızasında olanlardan faydalanır. Bu yüzden toplumun hafızası diri kaldığı sürece tarih topluma bir kimlik kazandırır. Kimlik, toplumların tarihten bu ana aktarabildiği değerlerden müteşekkildir. An insana kimlik vermez bir duruş, bir bakış açısı ve bir konum verir. Bu duruş, bakış açısı ve konum gelecekte inşa edilecek kimliğe veri olmak üzere toplum hafızasına kaydedilir.

Tarih burada süzgeç vazifesi görür. Andaki yaşananları geleceğe taşırken kendi birikimlerine göre arızalı düşünce ve fiilleri bu süzgeçten geçirir. Bu yüzden tarihi kurgulardan arındırmak en temel amaç olmalıdır. Çünkü kurgular toplumları sorgulamaktan alıkoyduğu sürece tarihin süzgeç olabilmesi mümkün değildir.

Tarihe dair düşünmemiz geleceğe dair düşünmemiz kadar önemlidir. Kimliğin muhafazası ile kimliğin merkezileşmesini, ötekinin varlığı ile ötekileştirici tavrı tarihe dair düşüncelerimizde yeniden sorgulama imkânına sahip oluruz. Geleceğimize yönelik söz söylerken bu arızaları yeniden gündeme almamak ancak bu sorgulamaların imkânıyla mümkündür.