Başörtüsü Zulmü!
?Bir kavme olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin? ayet.
Bosna Savaşı döneminde merhum Aliya İzzetbegoviç ile ilgili bir olay anlatılır. ..
Aileleri katledilmiş, evleri yıkılmış, kadınları tecavüze uğramış, insanları işkence görmüş Boşnak askerler, maruz kaldıkları zulmü aynısıyla Sırp-çetnik askerlere yapmak istiyorlar. Merhum Aliya kendisine ?bilge? denilmesine hak verdiren şu cevabı verir; ? bizim öğretmenimiz onlar değil?.
Bu cevap basit-sıradan bir cevap değildir.
İlkeleri; hayatına, nefsine, iliklerine kadar işlemiş-sinmiş bir bilgenin cevabıdır.
Çünkü intikam hissi ve öfke her insanın kolayca dizginleyebileceği duygular değildir.
Hele hele bir savaş ortamında...
Her türlü acı ve yoksunluğun, kötülüğün, ölümün, nefretin kol gezdiği bir ortamda kolay değildir kin ve intikam duygularının bastırılarak ilahiyi buyruğa uygun davranabilmek...
Benzer bir cevabı aynı ortamda yani savaş ortamında merhum Ömer Muhtar´ın askerlerine verdiğini görüyoruz.
Gerek Aliya´nın gerekse Ömer Muhtar´ın öğretmeni ve önderi olan peygamberimiz (s.a.v)´den de Mekke´nin fethedildiği gün aynı davranışı görmekteyiz.
Kendisine ve Müslümanlara her türlü zulmü reva gören Mekke eşrafına erdemlerin en büyüğünü gösteriyor: Güç sahibi olduğu halde intikam almamak ve onları affetmek.
1990 lı yıllarda Türkiye´de Müslümanlara pek çok zulmün yanı sıra başörtüsü zülmü de yaygın olarak uygulandı. Onca zulme rağmen o dönemde bir Müslüman hanımın gözaltı, tutukluluk dönemi ya da nezarette herhangi bir gerekçeyle başının açıldığına ne şahit oldum ne de böyle bir olay duydum.
Ancak geçtiğimiz günlerde İçişleri Bakanını açıklamasıyla bu uygulamanın yapıldığını basından öğrendik.
Bu uygulamayı yapanların, bu emri verenlerin öğretmenleri kim bilmiyoruz.
Daha önceki dönemlerde böyle bir zulme kendi yakınları maruz kaldığı için intikam saikiyle mi yapıyorlar onu da bilmiyoruz.
Ancak şunu biliyoruz ki güvenlik veya başka bir gerekçeyle böyle bir uygulamanın yapılması zulümdür, haksızlıktır.
Bu zulme uğrayanların PKK´lı ya da Fetullahçı örgüt mensubu olmaları, 15 Temmuz darbesinin taraftarı olmaları, hatta Fetö mensubu olmaları neticeyi değiştirmez.
Harpte bile olsanız size silah çekenlere borcunuz sadece adalet olur, zulüm değil.
Cemaatin sohbetlerine katıldığı için veya kocası fetöcü diye hiçbir Müslüman hanıma veya Müslüman olmayana bu zulüm reva görülemez.
Bu konuda İslami vakıf ve derneklerin, Müslümanların sessizliği anlaşılır gibi değil.(*)
Müslümanların içinden çıkmış bir parti olduğu için tarafgirlik (yani asabiyet) sebebiyle mi, yoksa hükümete yakın olmanın sağladığı maddi veya başka avantajlar sebebiyle mi bilemiyoruz.
Bu sessizlik neden?
Son birkaç yıldır pek çok İslami vakıf, dernek, cemaat ve grubun İslami vasfını yitirdiğini düşünüyorum. Bunların artık muhafazakar-mutaassıp sıfatıyla kendilerini tanımlaması gerekir.
Bunlar artık sivil toplum kuruluşu (STK)değil, ?sivil devlet kuruluşlarıdır?(SDK).
STK uluslararası bir tanımdır ama sivil devlet kuruluşları da bizim topluma has yeni bir tanımlama olmuştur.
Dün Kemalistlerin yaptığı başörtüsü zulmünü dillendirip gösteri yapanlar, karşı çıkanlar, bugün muhafazakar demokratların yaptığı başörtüsü zulmüne niçin sessizler?
Bir atasözünde belirtilen durum mu yoksa?
Hani ağaç demiş ya baltaya;"ne diyeyim sapı benden." Bu sessizlik böyle bir taassuptan dolayı mı?
Tam da burada Rachel Corrie´nin şu sözünü hatırlıyoruz; "zulüm bizdense ben bizden değilim."
Tabii ki burada fetö´cülere de bir çift sözümüz var; Müslümanlar başörtüsü zulmüne maruz kalırken sessiz kaldınız, Müslüman hanımların aleyhinde oldunuz. Yapılan gösterileri sabote ettiniz. ?Başörtüsü teferruattır? diyerek zulmedenlerin yanında oldunuz.
Hatta Hocaefendi´niz "gösteri yapanlar içinde kadın kılığında çarşaflı erkek polisler var" diye iftira attı.
Cemaatinize mensup hanımlara "başlarını açıp" okullara gitme talimatı verdi. Sizin başörtüsü diye bir derdiniz dün olmadı bugün mü var?
Maslahat ve cemaat çıkarları adına her türlü İslami ilkeyi feda ettiniz. Evet bunların hepsini cemaat yaptı.
Tüm bunları hatırlayınca "şimdi size zulmedilip gözaltında başörtünüz açılınca niye feryat ediyorsunuz, 28 Şubat günlerinde neredeydiniz, dün başörtülüler için ne yaptınız ki şimdi başörtülerden ne bekliyorsunuz" diyesi geliyor insanın ama dilimiz varmıyor.
Zira "kim olursa olsun zalime karşı olmak, kim olursa olsun mazlumdan yana olmak " İslami-insani kimliğimizin bir gereğidir.
Bizler düşmanımıza bile adalet borçluyuz. Kaldı ki emniyette gözaltında olduğu dönemde başörtüleri alınanlar bizim düşmanımız değil, dinde kardeşimizdir.
Sayın İçişleri Bakanını ve yetkilileri bu zulmü durdurmaya çağırıyoruz.
Unutmayın ki mülkün de devletin de temeli adalettir.
Zulüm ile âbâd olunmaz...
(*) (Not: Sadece bir iki STK, içişleri bakanını eleştiren bir basın açıklaması ile tepki verdi. Ancak bu basın açıklamaları çok cılız ve yetersiz)
hertaraf.com