Takdir edilmiş bir gece olarak tavsif edilmiş Kur’an ayı olarak bilinen Ramazan ayının içinde inmeye başlamış vahiy, insanlığın tarihini yeniden yazması için kendisine sunulan büyük bir ilahi lütuftur. Nüzul için gece kavramının kullanılması, başka bir yerde de “Allah sizin dostunuz ve sizi karanlıktan aydınlığa çıkartır” diyerek gece ile karanlık arasındaki bağıntıyı açıklığa kavuşturur. Çünkü vahyin inzali, karanlığın aydınlığa tekabülü olarak betimlenmektedir.
Cehalet ile zulümat arasındaki derin ayrım ve ayniliği de birlikte düşünmekte yarar var. Vahyin aydınlatıcı boyutu ile insanın cehaleti ve zalimliği eş değer görüşü arasındaki aynilik ve bu ayniliği aşan ayrımı da önemlidir. Zulüm, vahyin cehaleti aydınlatmadığı bir zeminde cahil için kaçınılmaz bir son olduğu gibi cehalet, vahye ittiba ederek aydınlandığı zaman ise zulümattan kaçınarak nur ile buluşmayı mümkün kılar.
Peygamber öncesi Arap yaşamının cahiliye olarak tavsif edilmesi ve vahiy ile aydınlatılmasının önemini yeniden düşünmekte yarar var. Bugün yaşadığımız zamanı hangi vasfı ile betimlemeliyiz: modernlik gibi bir aydınlanma olarak mı düşünmeliyiz, yoksa aydınlanma bir insan tasviri olduğu için onu bir cahiliye olarak mı tavsif etmeliyiz. Soruyu şu biçimde de sormak mümkün: Arap Cahiliyesi ile modern aydınlanma arasındaki bariz aynilikler nelerdir?
Yukarıdaki soruya verilecek cevap bugünü vasıflandırmak adına önemli bir veri sunacaktır. Arap cahiliyesi, vahyin olmadığı bir düzlemi, beşeri aklın ve gücün egemen olduğu bir zemini işaret eder. Karanlığı da bu ikiliye dayanması ve her türlü semavi olan ile bağının sahte bir gerçekliğe dayalı kılınmasıdır. Modern dönemde de aynı unsurlar daha fazla olarak öne çıkmaktadır. Arap cahiliyesinde bugünkü kadar gelişmiş ikna yöntemleri yoktu. O yüzden orada hala hakikat arayışının bazı temellerini bulmak mümkündü ve sonuç itibarı ile Nübüvvet o topraklarda yeniden hayata inzal oldu. Modern dönemde ise neredeyse hakikat ile bağı yok edecek kadar güçlü bir iktidar ile yaşamı domine ederek hakikat ile bağı kopartılmaktadır. Sahte ve sanal bir gerçeklik ile insanlar ikna edilebilinmektedir. O yüzden hakikatin tecelli edeceği bir zihin, mekân ve zaman bulmakta zorlanılmaktadır.
Çünkü hakikat, gerçekliği aşan, mevcudu geride bırakan, her türlü beşeri ve dünyevi olanı aşan bir zeminde nüzulü söz konusu olabilir. Bu zemini inşa etmede vahyin insana yapacağı katkı ise onun hakikat ile bağını kuracağı bir vasatın inşa edilebilmesinin ilke ve imkânlarını ona sunmasıdır. Bugün Kur’an okumak, hakikat ile yeniden buluşmanın bir imkânını sunar. Ama bu okuma biçimi beşeri özellikleri aşarak gerçekleştirildiğinde bu olgu gerçekleşme zemini bulur. Yani beşeri süreçler ve işlevsellikler içinde kendi yaşamını önceleyen bir bakış üzerinden ve vahyi kendi yaşamını onaylayan bir makamda kullanma adına bu okumayı yaptığında sana vereceği bir şey olmayacaktır. Vahyin ışıltılı hali, melekler ve ruh ile süreklileştirilen bir gerçekliğe sahip olması ve karanlığı aydınlığa dönüştüren boyutunu dikkate alan bir bakış üzerinden okunduğu zaman hakikat açığa çıkar.
Varlık her an bir oluş ve eyleyiş üzere kendi gerçekliğini ilahi inayet ile gerçekleştirmeye devam etmektedir. İnsan, bu gerçekliği kendi gerçekliğine uygun hale dönüştürme iradesi üzerinden bir istek ile yaşamı karanlıktan aydınlığa yöneltecek bir arayışın tezahürü olarak hakikat ile bir bağ ve ağ içinde bulunmaya ahdettiği zaman ilahi inayet gereği, melekler ve ruh inmeye devam edecektir.
İnsanın aşkın bir varlık olarak dünyevi olanı aşarak ilahi olan ile bir bağ kurmayı mümkün kılan bir potansiyeli bulunmaktadır. İşte insan bu potansiyelini harekete geçirerek kendi gerçekliğini aşarak aşkınlıkla bir bağ kuracak bir anlamı inşa ederek hakikat ile ruberu buluşabilir. İlahi inayet bunu sağlayacak bir kudreti hazırda tutmaktadır. İnsanın sürekli vahye muhatap olması ve vahyin zamanı aşan bir zeminde sürekli insana yeni bir şey ifade edebilmesinin sırrı da burada saklıdır.
Mesele, insanın kendi egosunu ve bu egonun ona sağladığı konfor alanını terk edebilmesi ve bu tekebbürün onu taşıdı tuğyandan kurtuluşunu sağlayabilmesidir. Tekebbürü bırakarak tevazu üzere yaşamaya başlaması, kendisine gerçeklikten hakikate doğru bir yönelişin imkânlarını serdedecektir. Mevcudun algısının kırılması ve onun sağladığı konforun yıkılmasını sağlayacak olan şey kaotik olana yönelik korkunun aşılmasına zemin hazırlamaktır. Gördüğümüz şeyden korkmayız, görmediğimizden ise korkarız. Bu psikolojik vasatın bazen gördüğümüz şeyden korkmamızı da gerektirdiği bilinir. Ancak, gördüğümüz için bu korkuyu giderecek hamleyi yapmaya yönelik bir iradeye sahip olmak bu korkuyu aşmaya imkân sağlamaktadır. Ama görmediğimiz bir şeye karşı savunmasız oluşumuz korkuyu derinleştirmektedir. İşte bu noktada ilahi inayet ve rehberlik, görünmeyen bu zaman ve zemine karşı bir güvence olarak size vahiy göndermekte ve Kendisine tevekkül/dayanmanızı istemektedir. Bu noktada teslimiyet ve tevekkül arasındaki derin ilgileşim insanın nerede durması gerektiğini ve ne yapması gerektiğini de işaret eder.
Kadir gecesinin yaklaştığı zaman aralığında bütün bu düşünceler, o geceyi ihya ederken bize nasıl bir hal üzere olmamız gerektiğini belirten bir tutuma göndermedir. İnsan, aşkınlığı ile vahye muhatap kılınmıştır. Aşkınlığı ile insan, vahyin doğru bir zeminde hakikat üzere anlaşılmasına zemin oluşturmaktadır. İnsan, vahye dayanarak hakikat ile yaşam arasındaki derin bağı idrak ederek hakikati söz ile olmasa da eylem ile ve hal ile ortaya koymakta her zaman inayete açık bir yapı arz etmektedir.
İnsan, kendisini bağlayan bütün dünyevi bağlardan kurtularak onun geçici tabiatını idrak ederek kalıcı/baki olana yönelik ilgisini ve iradesini bileyerek kendini hazırladığı zaman melekler ve ruh ona nüzul etmeye başlayacaktır. Bu tabi ki peygamber seviyesinde değil, açık bir beyan olarak değil, ama kişiyi hakikate taşıyan bir olgu olarak var olacaktır. İnsanın kişisel tecrübesinde önemli bir idrakin oluşmasını sağlayacak bir vasat olarak ilahi inayet her zaman insanın yanında yer alacaktır. Bir vahiy/her insanı bağlayan bir bağ değil, bir ilham olarak kendi hidayetini gerçekleştirecek bir imkân olarak kendisine hediye edilecektir. Ki insan bu hediyeye açık bir yapı arz etmektedir.
Ey insan, o zaman kendini dünyada oluşunun ağırlıklarından kurtar ki bedenin iktidarından azade olasın ve ruhun egemenliği devri başlasın ki ruh ile ruh buluşsun ve seni özgürleştirerek hakikat diyarının sakini kılsın. Geçici olanın tabiatından kurtul ki kalıcı olanın serinliğini hissederek ona yönelmeyi hak edecek bir vasata sahip olasın… Bilmelisin ki Allah dilemedikçe hiçbir şey gerçekleşmez, o dilediği zaman ise hiçbir şey onu engelleme gücüne sahip değildir. O zaman sen Allah’a yönel, bütün iradenle ve isteğinle ona ram ol ki O’da sana yönelsin ve seni rıza makamında kabul etsin…
Kadir gecesini her gece kılarak yaşamayı nasip etmesi için rabbimize çokça duada bulunalım ki kurtuluşumuz garanti altına alınsın, yegâne kurtarıcı ise sadece O’dur…
Kaynak: mirathaber.com