İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade, Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani'nin Tahran'da karşılanması esnasında Kürdistan bayrağının kullanılmasının protokol hatası olduğunu açıkladı: “Tahran Mehrabad Havaalanı’nda perşembe günü Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani’nin karşılanma töreni esnasında Irak Cumhuriyeti’nin bayrağı yerine Kürdistan’ın bayrağı kullanılarak bir protokol hatası yapılmıştır. Ancak en önemlisi şu ki, Kürdistan Bölgesi Başkanı ile İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’yi bir araya getiren resmi görüşmede sadece Irak bayrağı konuldu.”
İran Dışişleri Bakanlığı sitesinde açıklama yapan Hatibzade, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin yemin törenine katılmak üzere Tahran'a gelen Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani'nin karşılanması esnasında yaşanan “hatalı bayrak kullanımını” değerlendirdi.
Bunun, Tahran Mehrabad Havalimanı'ndaki karşılama ekibinden kaynaklı bir hata olduğunu ifade Hatibzade, “İran, Irak'ın birliğine ve toprak bütünlüğüne daima saygılı olmuştur ve bu konuda değişmez bir siyasete sahiptir” dedi.
Havaalanında hatalı bayrak, ikili görüşmede doğru bayrak. Sembolik seviyede sergilenen söz konusu siyasi manevraların, egemen algı ve zihniyetin eksiksiz bir resmini çizdiğini söylemek, yeni bir şey ifade etmek anlamı taşımıyor. Hatta bir adım daha ileri giderek, bu çelişkili tavır ve zikzakların devlet aklını ele verdiğini söylemek de eksik bir ifade olur. İran, Irak, Suriye ve Türkiye devletlerinin Kürt algısının belirleyici aktörü, devlet ve devlet aklından öte, söz konusu toplumların, Kürt alerjisi, tepkisi ve karşıtlığıdır.
Havaalanındaki protokolün bilmeden bir yanlışlık yaptığını düşünmüyorum. Tam tersine, yeni Tahran yönetiminin bilerek ve isteyerek, Irak yönetimine açık bir mesaj gönderdiğini sanıyorum. Ama açık mesaj, her iki toplumdan gelen ağır eleştiriler karşısında geri adım atarak, rutin siyasete yenik düşmüştür. O nedenle de Reisi ve Neçirvan Barzani görüşmesinde özellikle Irak bayrağı tek başına kullanılmıştır.
Irak Anayasası, Irak devletini federal bir devlet olarak tanımlar. Bu anayasal tanıma göre, Kürdistan Bölgesi Yönetimi, kendi sembolleriyle uluslararası görüşmeler yapma meşruiyetine sahiptir. Bu arzu ve talep, aynı anayasaya göre hukuki olarak da sıkı bir anayasal zemine sahiptir. Sorunu bu meşruiyetiyle değerlendirdiğimiz de bir sembol olarak bayrağın göklere çekilmesi, hiçbir devlet için hukuki soruna yol açmaz. Hiçbir devlet anayasal meşruiyeti olan bu siyasi temsile protokol hatası muamelesi yapamaz. Yapamaz çünkü bu durum ikinci devletleri ilgilendirmez.
Ama Kürt fobisinden mustarip toplumlar, kendi devletlerini baskılayarak, söz konusu sembollere hayat hakkı tanımak niyetinde değiller. Esasen Ortadoğu ölçeğinde Kürt sorununun çözümünü ağırlaştırıp içinden çıkılmaz hale getiren sosyoloji de bu iklimdir. Anlayabildiğim kadarıyla, bu düzeyde seyreden Kürt karşıtlığının nedeni, siyaseten ifade edilen bölünme travması değildir. Bu basitçe, Kürtler ayrılacak ve başka bir devlet kuracak korkusu filan gibi izah edilemez; çünkü Kürt fobisiyle geliştirilen algı ile Kürtlerin mevcut hali arasında bir özdeşlik yoktur, bir örtüşme yoktur. Kürdistan Bölgesi Yönetimi, bir bakıma bir tehdit gibi görünse de, bu durum da çok yanıltıcıdır. Aslında referandum sonrası ortaya çıkan gelişmeler, Kürdistan Bölgesi Yönetimi’nin de böylesi bir korkunun aktörü olmadığını açıkça ortaya koymuştur.
Hatalı bayrak krizi bir kez daha gösterdi ki, Ortadoğu ölçeğinde egemen olan anti Kürt algısı, siyasi bir çözümsüzlük değil, kültürel olarak ırkçılıktır.
Kürt meselesinin çözümsüzlüğünde siyaset, ırkçı kültüre yenik düşüyor. Kültürel algı, siyaseti devre dışına itiyor.