Din adına siyaset, siyasette din istismarı, siyasi otoritenin desteklenmesini dini bir vecibe gibi gösteren denetimsiz ve eleştirisiz bir sadakat kültürü…
İnsanlık tarihinde ve günümüz dünyasında önemli sorunlardır bunlar.
Yargıtay’ın açılış törenine Diyanet İşleri Başkanı’nın katılması ve dua etmesi konusunda görüşümü soran çok sayıda mesaj aldım.
Meseleye Türkiye’nin fay hatlarından biri olan din-laiklik kutuplaşmasında klişeleşmiş ‘hazır cevap’larla değil, biraz araştırarak bakmak gerekir.
TANRISAL EGEMENLİK
Avrupa’nın şehirlerinde tarihi binalarda şöyle bir klişe görürsünüz:
“Tek iman, tek kral, tek hukuk”
Burada ‘hukuk’ egemenlik anlamındadır.
O çağların kültürlerinde toplumsal dayanışma mezhep birliğiyle gerçekleşiyor, farklıklar ise kanlı mezhep savaşlarına yol açıyordu. Kralların mutlak yönetme yetkisinin Tanrı tarafından (Providence of God) verildiğine inanılıyordu.
Ateşe tapan Sasanilerde imparatorun bir unvanı da “Allah’ın yer yüzündeki gölgesi” idi.
İktidarı kutsama kültürü Müslüman imparatorluklarda Muaviye devrinde başladı. Önceki Halifeler “emîr’ül müminin” veya “Paygamberin halifesi” sıfatını kullanırken Muaviye “Allah’ın halifesi” sıfatını kullandı. Şu söz Muaviye’nindir:
“Yer yüzü Allah’ındır, ben de Allah’ın halifesiyim. Dolayısıyla ben Allah’ın malından ne alırsam, artık o mal benimdir. O maldan ne terk edersem o da bana caizdir.” (İ. Süreyya Sırma, Müslümanların Tarihi, III, s. 317)
O çağlarda kamu kaynaklarından istediğin kişiye ihsanda bulunmak kral ya da hükümdarın yetkisindedir!
DİNDEN GÜÇ DEVRİŞMEK
Allah’ın Hz. Ali’yi değil de Muaviye’yi, Hz. Hüseyin’i değil de Yezid’i tercih ettiği düşünülebilir mi? Bunu o zamanki ihlaslı Müslümanlar da sormuşlardı. Onları ikna etmek ya da susturmak için Emevi (sonra da Abbasi) saltanatını kutsayan hadisler bile uyduruldu.
Sünni-Şii ayrışması siyasi alanda dinden güç devşirmek için speküle edilen teolojik görüşler ve yorumlardır .
Eğer siyasi otoriteye “biat” Allah’ın emri ise, Hz. Ali’ye biat etmeyen, ondan sonra da Muaviye’ye biat etmeyen sahabenin hali nicedir? Bu konularda Prof. Mehmet Azimli’nin “Dört Halife’yi Farklı Okumak” adlı kitaplarını ve Prof. Vecdi Akyüz’ün “Hilafetin Saltanata Dönüşmesi” adlı kitabını tavsiye ederim. Özetle:
“Muaviye’den itibaren kendi iktidarını meşru göstermek için dinî argümanları kullanmaktan… aksi düşünceleri susturmaktan, gerektiğinde öldürmekten çekinmediler…” (Editör Prof. İrfan Aycan, Tarihte Müslümanlar, I. s.92)
Halbuki “devletin dini adalettir.” Adalet bütün dinlerin, bütün ahlak sistemlerinin amacıdır.
Avrupa’da müstebitlerin (tiran) zulümleri iktidarı sınırlama düşüncesine yol açmış, kuvvetler ayrılığı ve anayasacılık fikirleri buradan hareketle günümüze kadar evrilmiştir.
Müslümanların sorunu, bilimde olduğu gibi siyaset ve hukuk alanında da bu gelişmenin gerisinde kalmalarıdır.
ADALETTE 107. SIRADAYIZ!
Yargıtay töreninde Diyanet Başkanı’nın dua etmesi Anglo-Sakson yorumuyla laikliğe aykırı değildir. Buradaki sorun başkadır…
Erdoğan güçlü olduğu, ekonominin iyi gittiği, Batı’nın kendisini alkışladığı reform dönemlerinde tabii ki din ve vicdan özgürlüğünü savunuyor, ama böyle dinî görüntüler sergilemiyordu.
Sorunlar ağırlaştıkça iktidar dinî tezahürleri arttırdı…
Bir iktidara destek dinî itikat gereğiymiş kabul edilirse, o iktidar denetimsizliğe, otoriterleşmeye gidiyor.
İşte Ak Parti camiasında hiç kimse “Avrupa ‘yolsuzlukla mücadele yasalarını çıkarın’ diyor, biz niye çıkarmıyoruz… dünya adalet sıralamasında neden 107. sıraya düştük?” diye sormuyor!
Diyanet İşleri Başkanı’nın Yargıtay töreninde yer alması, bu sırayı düzeltecek mi?
Kimse Kamu İhale Kanunu’nda niye 100’den fazla değişiklik yapıldığını da sorgulamıyor.
Ülke bütün bu sorunlar yüzünden on yıl geriye gitsin, yoksulluk artsın, ama bütün sorunlar yokmuş gibi “kutlu dava” denilerek destek sürsün… Sorun burada…
Artık Hz. Ebu Bekir’e, Hz. Ömer’e hesap soran sahabe örnekleri hutbe ve vaazlarda bile yok oldu!
Ama bu sorunlar yüzündendir ki, toplumda dinden soğuma söylemi ve deizm gibi konular bu dönemde ortaya çıktı…
Doğru olan; siyasi iktidara itikadî sadakat değil, denetim ve dengedir, kuvvetler ayrılığıdır, din, vicdan, ifade ve basın özgürlükleridir. Kısaca modern demokratik hukuk devleti.
Kaynak: Farklı Bakış