Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Taha Akyol: 4. yargı paketi ve yargı bağımsızlığı

Taha Akyol, karar.com’da “4. yargı paketi ve yargı bağımsızlığı” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıyı aşağıya alıntılıyoruz.

Taha Akyol: 4. yargı paketi ve yargı bağımsızlığı

İktidarın 4. Yargı Paket’i Meclis’ten geçti. Paket AK Parti’nin ‘adalet politikası’nın bir fotoğrafı: Yargıya siyasetin müdahale kanallarını açık tutarak, birtakım iyileştirmeler yapmak…

Bu şekilde hem Batı’ya hem ülke içine ‘reform’ imajı vermek…

Bu teşhisimizi açalım; öncelikle iyileştirmelere bakalım.

HUKUKİ KAVRAMLAR

Kanunlaşan Paket, tabii siyasetin müsaadesi nispetinde, Adalet Bakanlığı ve Adalet Akademisi’nde yetkin ve dürüst hukukçular tarafından hazırlanmış. Zira teklifin gerekçesinde “evrensel kurallar” ve “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi” ve hatta “birey odaklı yönetim” gibi iktidarın ya çoktan unuttuğu ya da hiç ağzına almadığı yüksek felsefi kavramlar vurgulanıyor.

Gerekçede “özel hayatın korunması” bile vurgulanmış… ‘Bile’ diyorum, çünkü iktidar 14 Numaralı CB Kararnamesi ile, Beştepe’deki İletişim Başkanlığına, “özel hayat” hakkında her şeyi öğrenme yetkisi vermiştir! Kişiler, dernek ve vakıflar, üniversiteler, kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşları hakkında “görevleriyle ilgili olarak gerekli gördüğü bilgileri” elde etme yetkisi!

Teklifte tutuklamanın “somut deliller”e bağlanması, adli kontrol uygulamasının genişletilmesi, yıpranmış Sulh Ceza Mahkemelerinin tutuklama kararlarına karşı Asliye Ceza Mahkemeleri nezdinde itiraz hakkının tanınması, dört maddede kadına karşı şiddet suçlarına ilişkin cezalarının etkinleştirilmesi gibi düzenlemeler elbette olumludur.

SÖZÜNÜ ETMEK…

Paket, daha önce açıklanan Yargı Reform Strateji Belgesi ve İnsan Hakları Eylem Planı’nın uygulaması olarak tanımlanıyor. Fakat hukukçu Mustafa Yeneroğlu’na göre, 4. Paket, İnsan Hakları Eylem Planı kapsamında ilk 1 ayda hayata geçirilmesi öngörülen 6 vaatten hiçbirini içermiyor, ilk üç ayda gerçekleştirileceği vaad edilen 40 faaliyetten de sadece 15 tanesine yer veriyor.

İktidarın öncelik sıralaması dikkat çekicidir: Yargı bağımsızlığını sağlayacak adımlar ya hiç ağıza alınmıyor ya da sözü ediliyor ama sürekli erteleniyor…

İşte, tam iki sene önce, tantanalı bir törenle açıklanan “Yargı Reform Stratejisi”nde, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan “hakimlere coğrafi teminat getiriyoruz” diye konuşmuştu. (31 Mayıs 2019)

Hakimler bir şehirden başka bir şehre sürülmeyecekti.

Kılıçdaroğlu’nun aleyhine açılan davalarda, Osman Kavala hakkındaki davalarında, Soma faciası davasında, Berberoğlu davalarında, başka birçok ‘siyasi’ davada ‘beğenilmeyen’ hakimlerin HSK tarafından başka yerlere ‘atanması’ güya artık olmayacaktı.

Ama iki yıl geçti, hâlâ bu yasa çıkarılmadı!

Halbuki iktidar torbaya birkaç madde atıp bir gecede yasa çıkarıyor istediği zaman.

Aslında “hakimlere coğrafi teminat” için kanuna gerek bile yok. HSK prensip kararı alır ve açıklar, sorun çözülür ama yapmıyorlar, yargıçlar üzerinde Demokles’in kılıcını sallamaktan vazgeçmiyorlar!

İKİ TEMEL SORUN

Hakimlere coğrafi teminatın vaad edilmesi, “reform görüntüsü” bakımından önemliydi. Hem Cumhurbaşkanı hem Dışişleri Bakanı, Avrupa Birliği’ne seslenmişlerdi, reform yapıyoruz diye.

Fakat böyle yargı bağımsızlığına katkıda bulunacak asli düzenlemeler ya hiç ağıza alınmıyor ya da böyle sadece sözü ediliyor.

Yargı üzerindeki siyasi baskının iki asli kanalı var, bunlar değişmelidir:

1. HSK’nın yapısı: HSK’yı Meclis’teki iktidar çoğunluğu ve partili cumhurbaşkanının atamaları oluşturuyor. Böyle bir HSK’nın bağımsız ve tarafsız olması mümkün değildir.

İktidar böyle HSK’yı elinde tuttuğu sürece bağımsız ve tarafsız yargı olamaz. Kısmi iyileştirmelere reform denilemez, yargıya güven de sağlanamaz.

HSK üyelerinin büyük çoğunluğunun yargı içinden ve objektif kriterle belirlenmelidir. (Venedik Komisyonu, Op. No. 875/2017)

2. TCK’da değişiklik: İktidar 18 Haziran 2014’te çıkardığı kanunla soruşturma aşamasında savcılara ve tutuklama yetkisine sahip Sulh Ceza hakimlerine, yeni paketten sonra Asliye Ceza hakimlerine ‘emir ve talimat’ vermeyi suç olmaktan çıkarmıştır! (TCK, madde 277)

Talimat gelip de ‘laf dinlemeyen’ bir yargı görevlisinin olması çok zordur.

Yargının bağımsızlık ve tarafsızlık yolunda evrilmesi için bu iki büyük siyasi müdahale kaynağının kurutulması, AB kıstaslarının yeniden kabul edilmesi şarttır.

Ama bu iki sorunun sözü bile edilmiyor.

Kaynak: farklı bakış



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER