Dünyada 20 büyük ekonomi içinde yer alan Türkiye´nin uluslararası ?Hukukun Üstünlüğü Endeksi?nde 109´uncu sıraya inmesi fevkalade önemlidir.
Bugün söz konusu indeksin verilerini tekrarlayacak değilim; okurlarımız zaten görmüştür. Başka bir açıdan, özellikle de ekonomiyle hukuk ilişkileri arasından bakmak istiyorum.
Hukuk ve ekonomi
World Ekonomic Forum (WEF) dünyaca saygın bir kurumdur. Başında ?Dördüncü Sanayi Devrimi? adlı kitabın yazarı ve ünlü Davos toplantılarının düzenleyicisi Klaus Schwab bulunuyor. Her yıl ?Küresel Rekabet Edebilirlik Raporu?nu yayımlıyor.
Çağımızda ülkelerin istikrarlı ve verimli kalkınabilmesi için ?rekabet gücü?nün önemini belirtmeye gerek bile yoktur: Eğitim, yatırım, ihracat, verimlilik, teknoloji falan diyoruz ya, hepsi birden ?rekabet gücü?nü oluşturuyor.
Hukuk da son derece önemli bir faktördür.
WEF´in 2018 raporuna göre, dünyanın 20 büyük ekonomisinden biri olan Türk ekonomisi rekabet gücü sıralamasında dünyada 61´inci sıradadır.
Başarılı kalkınmanın en dikkat çekici örneği olan Güney Kore 15´inci sıradadır. Kore ve Japonya gibi Uzak Doğu modelinden esinlenen Müslüman ülkelerden Malezya 25, Endonezya 45, Tunus ise 87´nci sırada bulunuyor.
Türkiye´nin Tunus´la mukayesesi ufuk açıcı olacaktır. Tunus´ta Arap Baharı sürecinde İslamcılarla laikler 2014´te uzlaşarak birlikte anayasa yaptılar. Uzlaşma kültürü ve hukuk düşüncesi sağlamıştı bunu.
Türkiye ve Tunus
WEF´in verilerine göre, ?alt yapı? sıralamasında Tunus 84, Türkiye çok daha yukarılarda 50´nci sıradadır.
Havayollarıyla seyahat yoğunluğunda Tunus 71´inci sırada iken, Türkiye bu bakımdan gelişmiş ülkeler düzeyindedir, dünyada 14´üncü sıradadır.
Karayollarında da benzer şekilde Türkiye çok ileride.
Bu tablo, Tunus´ta diktatörlük döneminde ekonominin geri kaldığını, Türkiye´de ise yılların birikimiyle ve elbette 2001-2011 arasında yoğun yabancı sermaye girişleriyle de hızlanan ekonomik büyümeyi, ileri düzeyde bir alt yapıyı yansıtıyor.
Böyle devam edebilir miyiz?
Yaşadığımız ekonomik krizin sebepleri bir tarafa, temel faktörleri görmek için madalyonun öbür tarafına bakmalıyız: Genel rekabet sıralamasında 87´nci sırada bulunan Tunus ?kurumlar? sıralamasında 71´inci sıraya çıkıyor? Genel rekabet sıralamasında 61´inci sırada bulunan Türkiye ise ?kurumlar? sıralamasında 71´inci sıraya iniyor!
Nedir ?kurumlar? denilen kıstaslar?
Mesela ?yargı bağımsızlığı?dır; Tunus 66´ıncı sıraya çıkarken, Türkiye 109´uncu sıraya inmiştir!
?Hukuki çerçevenin etkinliği? sıralamasında Tunus 53, Endonezya 50, Türkiye 109´uncu sıradadır.
Basın hürriyetinde Tunus 78, Endonezya 100, Türkiye 129´uncu sıradadır.
Kalkınmanın şartı artık hukuk
Türkiye birçok kurumsal veride, mesela ?Bütçe şeffaflığı?nda ileri düzeylerdedir. Tarihimizin çeşitli dönemlerinde inşa ettiğimiz hukuki kurumsal yapılarla ve kalkınma politikalarıyla Türkiye belli bir düzeye ulaşmıştır.
Bunun ötesine geçmek için Türkiye´nin ?hukuk devleti? kıstaslarında daha ileriye gitmesi zorunludur fakat rakamlarda görüldüğü üzere, geriye gidişler oldu: Yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü, sistemde denetim ve denge işlevinin azalması gibi.
Kendimiz ?hukuk devleti? olduğumuzu bin defa, milyon defa söyleyebiliriz ama dünyaca referans kabul edilen Venedik Komisyonu, Hukukun Üstünlüğü Endeksi, WEF ve AB İlerleme Raporları gibi kaynaklar dünyada daha etkilidir; sermaye de bu raporlara bakar.
İş dünyası ve saygın ekonomistler hep ?yapısal reformlar? diyorlar ya; bunların birinci maddesi hukuk sahasındadır; kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, basın hürriyeti, kurumların güvenirlirliği, Meclis denetimi gibi?
Darbeyle, FETÖ´yle mücadele, bu ilkler yükseltilerek de yapılabilirdi.
Hükümet haklı olarak sürekli yabancı sermaye çağrısı yapıyor. Gerek yatırımlar için gerek siyasi sorunlar için ?Türkiye hukuk devletidir? diye vurguluyor.
Bu vurgular bile Türkiye´nin ulaştığı ?orta gelir?in ötesine geçebilmesi için ?hukuk devleti? ilkelerini gerçekleştirmenin zorunlu ihtiyaç haline geldiğini gösteriyor.