Sanal alanın/alemin hükmü arttıkça, doğal karşılaşma mekanlarına daha çok ihtiyaç duyuyoruz. Kütüphaneler, kitap fuarları, sivil toplum örgütleri doğal karşılaşma mekanı olarak çok önemli.
İstanbul Üniversitesi´nin kültürün üzerine düşen gölgesi ile Eminönü ilçesi şanına yakışır şekilde kitapçıların başkenti idi 2000´lerin başına kadar. Kitapçılarda bir taraftan kitaplara bakarken diğer taraftan en hararetli kültürel tartışmalara kulak misafiri olurdunuz. 1980´li yıllarda özellikle Beyaz Saray´daki Enderun Kitabevi´nde tanık olduğum sohbetler hoş bir hatıra olarak zihnimde kayıtlıdır. 1990´da Beyaz Saray yayıncılığı, ruhunu kaybederek Yümni İş Merkezi´ne taşındı ama, bir daha asla, tabii karşılaşma mekanı işlevini görmedi.
Beyazıt denince ille de Çınaraltı ve Sahaflar Çarşısı elbet. Rahmetli hocam Prof. Dr. Nihat Keklik, ilk dersini sahaflardan bir kitabı nasıl ucuza alabileceğimizin yöntemi üzerine verir, sonra bu yöntemi sık sık tekrarlardı. Peşinde olunan kitap göze görününce onunla hiç ilgilenilmiyormuş gibi yapılacak, bir sürü kitaba bakılıp ederi öğrenildikten sonra, onlardan biri için pazarlık edilecek sonra esas ilgi alanımıza giren kitaba şöyle bir göz ucuyla bakılıp bunun için ne istiyordunuz denecek. Bu yöntemi itina ile yapmaya çalışır ama her defasında sırımız faş olur, sahaf "Siz Nihat Hoca´nın talebesi misiniz" derdi.
1990´lı yıllarda Dergah dergisi, Dergah Yayınları, İzlenim dergisi ve İz Yayınları girdi hayatıma. Şimdi gençler ?bir ev kadını olarak? kültürden nasıl kopmadığımı merakla sorduklarında pişecek ocak vardı diyorum, Dergah´ı ve İz Yayınları´nı anarak. Her ikisi de ilim ve sanattan ve dolayısıyla ?hayat?tan haberdar olduğum ocaklarım idi.
Dergah Yayınları ve Ana Dağıtım Çemberlitaş´taki yerini muhafaza ettiği için çok şükür Babıali Yokuşu´nu çıkmak için halâ güzel sebeplerim var.
Lakin, Beyaz Saray kitapçılığının dağılıp yerine otelin dikilmesiyle başlayan yayınevlerini tabii atmosferinden koparma girişimi hız kesmeden devam ediyor.
Yayınevleri ortak bir mekanda meskun olmayınca kitap fuarlarının dışında okuyucu-yazar-yayıncı buluşmasının gerçekleşmesi giderek imkansızlaşıyor.
Birkaç yıldır kitap fuarlarına olan aşırı rağbet medyanın ilgisini ziyadesiyle çekiyor. Ancak medya konuya, ?rakamların büyüsü? açısından yaklaşmayı tercih ediyor. Son yıllarda başımızı ağrıtan dertlerin başında ?rakamların büyüsü? geliyor zaten. Oysa kitap fuarlarının yazar-okuyucu-yayıncı buluşmasını gerçekleştirip gerçekleştirmediğine odaklanmamız gerekiyor.
?Kitap ile fotoğraf çektirenler?in oluşturduğu alakasız kalabalık ve bu alakasız kalabalığa bir de İstanbul TÜYAP Kitap Fuarı´na ulaşmak meşakkati eklenince, gerçek okuyucu boynunu bükük internetten kitap bakıyor Kasım ayı gelince.
Türkiye´de her yıl şehirler ve ilçeler kitap fuarına sahip olanlar, olmayanlar ayrımına maruz kalıyor. Gençler sosyal medyada vali, belediye başkanları ve kaymakamlardan ?kitap fuarı istiyoruz? diye talepte bulunuyor. Bu çok önemli bir talep. Lakin her fuarın başarılı olduğunu söylemek ne yazık ki mümkün değil. İstanbul üzerinden değerlendirme yapacak olursak, İstanbul´un pek çok belediyesinde kitap fuarları düzenleniyor ama Sahaflar Fuarı, Antika Fuarı da düzenleyen Üsküdar Belediyesi, Kitap Fuarı ile birinci sırada yer alıyor. Üsküdar Kitap Fuarı´nı Sultanbeyli Kitap Fuarı takip ediyor. Belediyelerin ev sahipliği yaptığı fuarlar ?butik fuar? kategorisinde ele alınması gereken fuarlar, ancak Üsküdar Kitap Fuarı 125 bin ziyaretçi ile göz kamaştırıcı bir başarıya imza attı .
Başarısız olan fuarların başarısız olmalarındaki en önemli etkenlerden ilki Belediye Kültür Dairesi´ndeki ekibin kitap aşkına uzaklığı iken diğer bir sebep de fuarı düzenleyenlerin; yayıncıları, STK´ları devre dışı bırakarak dağıtımcılar üzerinden iş kotarmaları.
Önce şu konuda anlaşmamız gerekiyor: Kitap fuarlarının birinci gayesi ticari değil kültürel olmak zorundadır.
Okuyucular ile yayıncılar karşı karşıya gelmeli ki arz ve talep buluşabilsin. Bu anlamda yayınevleri de fuarda profesyonel ?satış elemanı?, ?fuar hostesti? seçerken kitap aşkına sahip elemanları seçmek konusunda titizlik göstermeli. Yayınevinin kendi elemanları muhakkak fuar alanında bulunmalı.
Kitap fuarları okuyucu profilini görmek açısından çok iyi veri sunuyor. Yayınevlerinin her fuar sonunda bir araya gelerek intibalarını birbirleriyle paylaşacakları beyin fırtınasına ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Kitapların şekil şartları, baskısı, mizanpajı gayet güzel, ferah. Ancak muhteva ve talep kitlesi oluşturmak konusunda birkaç yıla kadar bir hayli sıkıntılı bir döneme girileceğini öngörmek hiç de zor değil.
Cuma günü bu köşeden ilan ettiğim gibi, Cumartesi günü 16.00-19.00 saatleri arasında okuyucularımla önce söyleşi sonra imza vesilesiyle ru be ru iletişime geçtiğimiz kıymetli bir zaman dilimimiz oldu.
Kıymetli okuyucularımın her birine benim kitaplarımla nasıl buluştuğunu sordum. Babası tarafından tavsiye edilenler, annesi ile birlikte okuyanlar, ?burada bizi anlayacak biri var? diyerek arkadaşı ile birlikte okuyanlar, eltim okuyordu ben de onun elinde gördüm sonra da hep aldım, köşe yazılarınızı okuya okuya başladım diyenler...
Fuarlar çok çarpıcı veriler sunuyor dedim ya... Cumartesi günü şunu fark ettim, birkaç yıl öncesine kadar genç okuyucularım, "Beni sizinle edebiyat hocam, meslek dersi hocam, matematik hocam tanıştırdı" diyordu genellikle. Cumartesi günü sadece iki kişi ?Öğretmeninin tavsiyesi? ile okumuş.
Bu konu üzerinde durmak istiyorum. Cuma günü buradan devam edelim inşallah.
Bu konu ile ilgili gözlemlerinizi paylaşmak isterseniz iletisim@fatmabarbarosoglu.com adresine mektuplarınızı bekliyorum.