Hamas 9 Eylül 2019 tarihinde resmi bir açıklama yayınladı. Beklenmedik bir şekilde yayınlanan bu açıklamada Hamas Suudi Arabistan’ı kınıyordu. Gerekçe ise Suudi Arabistan’da ikamet eden Hamas yetkililerinin ve destekçilerinin tutuklanmasıydı. Nitekim Nisan ayından bu yana Suudi Arabistan’da Filistin davasına açıktan destek veren Ürdünlü, Filistinli ve Suudi Arabistanlı şahıslar tutuklanıyor. Hamas’a mensubiyetleri ve onun adına para topladıkları gerekçeleriyle tutuklanan şahısların bazılarının ciddi işkencelere maruz kaldıkları, kimilerinin ise sınır dışı edildiği iddia ediliyor. Dahası, bazı isimlerin mal varlıklarının dondurulduğu ve para akışlarının takip edildiği söyleniyor. Ayrıca Suudi Arabistan’dan Filistin’deki bankalara yardım maksatlı paralar gönderilmesi üzerine katı uygulamalara geçilmiş ve 2019 yazından itibaren Suudi Arabistan’dan neredeyse hiç kimse Filistin’e resmi kanallar yoluyla yardım gönderememiştir. Bu çerçevede, Suudi Arabistan’ın hasmane tavır takınarak Filistin meselesinde Hamas’ı yalnızlaştırmaya çalıştığı hemen söylenebilir.
Riyad’ın bu siyasetine karşı Hamas yaklaşık beş ay kadar sessiz kalarak meseleyi diplomatik kanallar aracılığıyla çözmeye çalışmıştı. Bu minvalde birçok üst düzey Hamaslı yetkili arabuluculuk faaliyetleri için Suudi Arabistan’daki yetkililerle görüşmüş ve diğer ülkelerin de bu minvalde adımlar atılması yönünde çağrılarda bulunmuştu. Bu çağrıların en çok karşılık bulduğu ülke ise Kuveyt olmuştu. Filistin meselesinde Körfez monarşilerinden epey farklı bir politika takip eden Kuveyt, Suudi Arabistan’dan Filistinli tutukluları serbest bırakmasını talep etti. Kuveyt’in arabuluculuk çabalarına rağmen -Katar krizindekine benzer şekilde- Suudi Arabistan geri adım atmadı ve dolayısıyla gerginlik halen devam ediyor. “Yüzyılın Anlaşması”nın başarıya ulaşmaması için en katı tavrı sergileyen Hamas’ın “ehlileştirilmesi” konusunda, Suudi Arabistan’ın Trump yönetimiyle yakın bir mesai yaparak Hamas’ı sıkıştırmaya çalıştığı söylenebilir. Bu noktayı açıklığa kavuşturmak için öncelikle Suudi Arabistan-Hamas ilişkilerinin tarihsel sürecine yakından bakmak gerekiyor.
1988 yılında kurulduğunda Hamas, Müslüman Kardeşlerin bir kolu olsa da, 80’li yılların konjonktüründe Suud rejimi tarafından bir tehdit olarak görülmüyordu. Nitekim Hamas’ın kuruluş maksadı ve en önemli meselesi Filistin’i bağımsız bir devlet olarak inşa etmekti ve bu durum halen geçerliliğini koruyor. Suudi yetkililer her ne kadar Hamas’a doğrudan nakdi yardımda bulunmasa da, ülke topraklarından Hamas’a yardım edilmesine izin vermişti. Dolayısıyla kuruluş yıllarındaki süreçte Hamas-Suudi Arabistan ilişkileri oldukça iyiydi. Bu durumu değiştiren gelişme ise Hamas’ın İran’la yakınlaşması oldu. 2000’li yıllarda İran-Hamas yakınlaşması daha fazla gündeme taşındı ve Riyad yönetimi Hamas’ın bu siyasetinden rahatsız olduğunu hem dolaylı bir şekilde hem de açıktan dile getirdi. Suudi Arabistan’ın Hamas ve el-Fetih arasındaki anlaşmazlıklarda arabuluculuk rolü üstlenmesine rağmen başarısız olması, akabinde 2007 seçimlerini Hamas’ın kazanması, Riyad yönetimini Hamas’tan iyice uzaklaştırdı.
2010 yılından sonra Arap ülkelerinde yaşanan hareketlenmelerin ise gerek İran-Hamas gerek Suudi Arabistan-Hamas ilişkilerinde önemli etkileri oldu. Hamas Suriye’de rejim karşıtı gösterilerin iç savaşa dönüşmesinden sonra, İran’ın aksine, Esed rejimi karşıtı muhalefeti destekledi ve bu durum İran-Hamas ilişkilerini çıkmaza soktu. İran’ın Hamas’la ilişkilerindeki bu gerginlik Suudi Arabistan tarafından olumlu karşılansa da Riyad yönetiminin başını çektiği karşı-devrimci bloğun Arap ayaklanmaları boyunca takip ettiği siyaset, Hamas’ın mezkûr aktörlere yönelik siyasetini belirledi. Bu anlamda özellikle Mısır bir dönüm noktası oldu: Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn’in Mısır’ın demokratik yollardan seçilen ilk ve tek cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi’yi iktidardan uzaklaştıran darbeyi desteklemesi Hamas-Suudi Arabistan ilişkilerinin gidişatını tayin eden unsur oldu. Bu bağlamda, Müslüman Kardeşlerin bir kolu olan Hamas, Müslüman Kardeşlerin adayı olan Mursi’ye yapılan bu darbeyi kınadı ve Suudi Arabistan’la ilişkilerini gözden geçirerek üst düzey yetkililerinin Suud rejimiyle görüşmelerini sonlandırdı. Ayrıca Suudi Arabistan yönetimi darbenin akabinde, Mart 2014’te, Müslüman Kardeşleri “terör örgütü” ilan etti ve harekete karşı bölgesel ve küresel boyutta baskıcı politikalar izlemeye başladı.
Petrol ve finansal yardımı dış politikada bir silah olarak kullanan Suudi Arabistan, kendisine bağımlı aktörlerin de benzer politikalar izlemesini istedi. Darbeyle iktidarı ele geçiren Sisi’yle birlikte, Kahire’deki yeni yönetim de bu yönde politikalar izledi. Özellikle Gazze’ye yönelik baskılar artırıldı. Ayrıca Hamas’ın el-Fetih’le yaşadığı sorunlar da derinleşti. Dolayısıyla gerek Suudi Arabistan-BAE-Bahreyn ve Mısır’ın baskılarıyla bölgesel, gerekse maddi sıkıntılar ve el-Fetih’le yaşadığı sorunlardan ötürü yerel problemlerle yüzleşen Hamas, 2017 itibarıyla İran’la yeniden yakınlaşmaya başladı. Aynı yılın Haziran ayında Suudi Arabistan’ın liderliğindeki devrim karşıtı bloğa dahil olan aktörlerin İhvan’ı destekleyen Katar’a yönelik ambargo uygulaması da Hamas’ı bu aktörlerden uzaklaştırdı. Bu minvalde 2019 yılının Temmuz ayında Hamaslı üst düzey yetkililer İran dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’i ziyaret etti. Hamaslı yetkililer söz konusu ziyareti “tarihi ve stratejik” olarak nitelendirdi.
Hamas-İran yakınlaşması Washington’ın İran’a yönelik yeni stratejisinin uygulanmaya başladığı zamana denk geldi. Obama döneminden tamamen farklı bir İran siyaseti izleyen Trump’ın Suudi Arabistan ve israil’i memnun eden “maksimum baskı politikası” hayata geçirilmeye başlandı. Bu politikanın yanında Trump “Yüzyılın Anlaşması” adı altında Filistin işgalini meşrulaştıran bir projenin de yürürlüğe konulmasını istedi. Suudi Arabistan başta olmak üzere birçok Arap ülkesinin desteğini alan bu proje, Arap ülkeleriyle israil arasındaki ilişkilerin normalleşmesini hedefliyor. Bu bağlamda en büyük engellerden biri olarak görülen Hamas’ın devre dışı bırakılması, ayrıca anlaşmayı destekleyen Suudi Arabistan açısından Washington’ın direktifleri doğrultusunda sıkıştırılması gerekiyordu. Anlaşmanın mimarlarından ( Trump’ın damadı) Kushner ile yakın ilişkilere sahip olan Veliaht bin Selman Hamas karşıtı ve israil yanlısı açıklamalarda bulunuyor. Bin Selman The Atlantic dergisine verdiği röportajda, israil’in de Filistin üzerinde toprak hakkı olduğunu gayet açık bir şekilde dile getirdi. 2018’de basına sızan raporlara göre, Veliaht prensin “Yüzyılın Anlaşması”nı kabul etmesi için Mahmut Abbas’a finansal ve siyasi baskı politikaları uyguladığı biliniyor.