ABDULKERİM EL HUREYCİ-SUUDİ ARABİSTAN TÜRKİYE BÜYÜKELÇİSİ
Suudi Arabistan Krallığı ve Türkiye Cumhuriyeti arasındaki tarihi ve kültürel ilişkiler köklü bağlara dayanmakta olup 1900´lardan ve merhum Kral Faisal Bin Abdulaziz´in Türkiye´ye 1966 yılında gerçekleştirdiği ilk ziyaretinden bu yana iki ülke arasındaki ilişkiler çeşitli sahalarda devam eden bir gelişim kaydetmektedir.
Zaman zaman medyada abartılarak yer alan Suudi-Türk uyuşmazlığına dair haberlerin gerçeği yansıtmadığı, bazı bölge meselelerinde bulunan ufak farklılıklara rağmen bilakis yetkililerin çabaları ve bölge konularındaki tutumları iki ülke çıkarlarına uygun olarak ilişkileri geliştirme yönünde olduğu bilinmektedir.
İLİŞKİLER ZİRVE NOKTADA
İki Kutsal Mescid Hizmetkarı Kral Salman Bin Abdulaziz Al-Saud ile Ekselansları Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından bu ilişkiler ortak işbirliğinden daha ileri ufuklara taşınmış ve iki büyük ülke liderini 5 zirve biraraya getirmiştir. Bu çerçevede 2015 yılında Antalya´da düzenlenen G20 zirvesine katılım, ardından İki Kutsal Mescid Hizmetkarı´nın 2016 yılında Ankara´ya düzenlediği ziyaret ve İstanbul´da düzenlenen İslam Zirvesi´ne katılım, bu esnada politik, ekonomik ve kültürel işbirliği anlaşmalarının yapılması gerçekleşmiştir. Bütün bunların ışığında iki ülke Dışişleri Bakanları´nın başkanlığında oluşan Suudi-Türk Koodinasyon Konseyi´nin kurulmasıyla ilişkiler zirveye ulaşmıştır.
Son olarak, Suudi Arabistan Krallığı, 13 Aralık 2017 tarihinde İstanbul?da düzenlenen İİT olağanüstü Kudüs zirvesine katılmıştır. İki Kutsal Mescit Hizmetkarı sözkonusu zirveye bir heyet gönderilmesini özellikle önemsemiş ve İslam İşleri Davet ve İrşat Bakanı Sayın Salih b. Abdulaziz b. Muhammed Al-Eshaikh anılan Suudi heyetine başkanlık etmiştir. İstanbul´da bu zirvenin düzenlendiği sırada İki Kutsal Mescit Hizmetkarı Şura Meclisi´nin 7. dönem ikinci yıl çalışmaları oturumu esnasında bir konuşma yaparak Suudi Arabistan´ın iç ve dış siyasetini belirlemiştir. Özellikle Suudi Arabistan´ın Filistin Meselesi ile ilgili tutumunun sabit olduğuna vurgu yapmış, Amerika´nın Kudüs ile ilgili kararını şiddetle kınamıştır.
İKİ KARDEŞ HALK
Daha sonra 27 Aralık 2017 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Binali Yıldırım Suudi Arabistan?a bir ziyaret gerçekleştirmiş ve medyanın oluşturduğu bulanık havayı ortadan kaldırmıştır. Özelikle bu ziyaret Suudi Arabistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerinin öneminin boyutunu herkese göstermiştir. Zira iki ülke arasında ekonomik işbirliği G-20 üyeleri olmaları hasebiyle günden güne gelişmektedir. İki ülke bölgedeki en büyük iki ekonomik güce sahip olup, aralarındaki işbirliğinin iki kardeş halkın çıkarlarına olumlu olarak yansıyacağı kesindir.
ŞEREF KONUĞU OLACAK
Ayrıca iki taraf arasında askeri işbirliği etkin bir şekilde devam etmektedir. Bunun en güzel kanıtı ise, Türkiye 25 Şubat-3 Mart 2018 tarihleri arasında Riyad´da düzenlenecek ?Silahlı Kuvvetler Yerli Sanayinin Desteklenmesi Fuarı´na şeref konuğu olarak katılacaktır.
Buna ek olarak, önümüzdeki yaz ayında İstanbul Topkapı bölgesinde Suudi Tarihi Eserler Fuarı?nda Suudi Arabistan?ın kültür ve tarihi mirası sergilenecektir. Bu etkinlik iki ülke arasında turizm, tarihi miras ve kültür alanlarındaki ilişkiler ve karşılıklı fuarlar düzenlenmesi çerçevesinde gerçekleşecektir.
TURİST SAYISINDA REKOR
Ayrıca 2017 yılında Türkiye?ye gelen Suudi turist sayısında bir rekor kırılmış ve istatistik verilere göre 2017 Ocak-Ağustos ayları arasında Türkiye?ye gelen Suudi turist sayısı yaklaşık 500 bin´e ulaşmıştır. Buna karşı hac ve umre için kardeş Türk vatandaşlarından Suudi Arabistan?a birçok kişi gelmiştir.
Sözkonusu siyasi bağlamda, bölgesel konjonktürün ilişkilerin gidişatında büyük rol oynadığı şüphesizdir, sayın Yıldırım´ın dile getirmiş olduğu gibi ?Suudi Arabistan ve Türkiye uzun vadede bölgesel barış ve istikrarın sağlanması konusunda temel ülkelerdir». Birçok bölgesel mesele ile ilgili bakış açılarımızın yüzde doksanının mutabık olduğunu vurgulamak isterim. Ülkelerimiz arasındaki işbirliğinin devamlılığı sadece ikili ilişkilerimiz için değil bölgesel barış ve istikrarın bekası içinde şarttır.
Geriye kalan yüzde on ile ilgili ise benim şahsi görüşüm bunların amaç ya da hedef gibi temel ihtilaflar değil, sadece bazı meselelerin ele alınma yönteminden kaynaklanan farklılıklar olduğudur. Son olarak da şunu belirtmek isterim ki her iki ülkenin hükümetleri, aralarında var olan köklü insani, dini ve tarihi ilişkilerin yanı sıra, birçok bölgesel mesele ile ilgili aralarında bulunan iletişim, istişare ve görüş alışverişinin devamlığına büyük önem vermektedir.