15.10.2018 Pazartesi
Not edin bir kenara:
Gazeteci milleti pek öyle sevilmez.
Yüzüne gülünür ama o kadar.
Üstü örtülü bir mesafe konur gazeteciye karşı.
Gazeteciyle dostluğun kendine özgü sınırları vardır.
Çünkü gazeteci kurcalamayı sever.
Orayı burayı karıştırır.
Olmadık yerlere burnunu sokar.
Kendisine söylenenle yetinmez.
Söylenmeyeni araştırır gazeteci.
Kafanın arkasında ne var, onu merak eder.
Devletin gizli kasaları, iktidar sırları ilgi alanıdır gerçek gazetecinin.
Devleti yönetenlerin halka attığı yalanların peşine düşer.
Devletin halka attığı kazıkların peşine düşer.
Özgürlüğü savunur gerçek gazeteci.
Hukuku savunur.
Yazdığından çizdiğinden dolayı hapse düşenin hakkını hukukunu savunur gerçek gazeteci.
İnsan haklarını çiğneyenleri haberleriyle, yorumlarıyla sergiler.
İşkenceye karşı çıkar.
İşkence yapanları haberleriyle, yorumlarıyla teşhir eder.
"Söz konusu vatansa, gerisi teferuattır" zihniyetine her zaman itirazı vardır.
Bu anlayışın arkasına gizlenip özgürlük ve hukuku, insan haklarını çiğneyenlere karşıdır gerçek gazeteci.
"Söz konusu vatansa, gerisi teferuattır" zihniyetinin ürünü olan faili meçhul cinayetleri aydınlatmak için koşturur haber peşinde.
´Derin devlet´e itirazı vardır.
Devlette hukuku savunur.
Devlette demokrasiyi savunur.
Bütün bu değerleri savunduğu için de, haberciliğini ve yorumculuğunu böylesine bir raya oturttuğu için de, not edin, sevilmez gerçek gazeteci.
Bütün bu açılardan kendi geçmişinde epeyce zikzaklar çizmiş olsa da, Cemal Kaşıkçı sonunda gazeteci milletinin sularında demir attı.
Geldiği bu çizgiden dolayı da Suudi Arabistan´daki yeni muktedirler kendisini hiç sevmedi.
Çünkü o, radikal İslam´ı eleştirdi.
"Mutlak monarşi bitti, tek yol demokrasi" dedi.
Tek yol değişim dedi.
Tarihin özgürlük ve demokrasi yönünde aktığını, artık bu akışın engellenemeyeceğini söyledi.
Suudi Arabistan´a eleştirel baktı.
Ülkesinde geçerli dine bakışın, din eğitiminin değiştirilmesi istedi.
Radikal İslam´la ve bundan kaynaklanan terörle yüzleşmenin şart olduğunu savundu.
Bu yüzden sonu acı oldu.Cemal Kaşıkçı 2 Ekim 2018 günü İstanbul´daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu´na girdi, bir daha çıkmadı.
Büyük ihtimal, öldürüldü, cesedi de yok edildi.
Lanet olsun!
Ülkesinde demokrasiyi, hukuku, özgürlüğü savunduğu için, ülkesindeki devlet ve toplum düzenini eleştirdiği için, Suudi devletine olan itirazını yüksek sesle dile getirdiği için, yazdığı için yok edildi Cemal Kaşıkçı.
Evet, lanet olsun!
O bir gazeteciydi.
Yok edildi.
Hiç unutmayın.
Türkiye´de de birçok gerçek gazeteci yok edildi, derin devletmarifetiyle faili meçhul cinayetlere kurban gitti.
Faili meçhuller bugün ortalıkta yok ama zindanlarımız gazeteci milletiyle dolu.
Faili meçhuller bugün ortalıkta yok ama ajan, casus, terörist, terör yardakçısı ilan edilen gazeteciler sürgün diyarlarında, mahkeme kapılarında, cezaevlerinde süründürülüyor bu memleketin devleti tarafından...
Kaşıkçı´nın nişanlısı Hatice Cengiz de, bugün New York Times için kaleme aldığı yazıyı şöyle noktalıyor:
Cemal zulme karşı sesini yükseltti ama Suudi Arabistan halkının özgürlük talebini kendi hayatı ile ödedi. Eğer öldüyse ki öyle olmadığını umuyorum, bugün, onun doğum gününde binlerce Cemal doğacaktır. Sesi ve görüşleri Türkiye´den Suudi Arabistan´a ve dünyanın her yerine ulaşacaktır. Zulüm sonsuza dek sürmez. Zorba diktatörler önünde sonunda günahlarını öder. Sevdikleriniz bu dünyadan ayrıldığında, öbür dünya artık o kadar da korkutucu ya da uzak gelmez. Burada onlarsız, yapayalnız kalmak en acı verenidir.