Uluslararası güç çekişmelerinin ortasında yerinden yurdundan edilmiş Suriyeliler, göç ettikleri hemen hemen her ülkenin iç politikasındaki popülist söylemlerin kurbanı olarak yeniden yerinden edilme tehlikesi altında.
Solaris Derneği ile Syrian Association for Citizen’s Dignity (Vatandaşların Onuru için Suriyeli Derneği-SACD) birlikte 10-11 Şubat’ta Ankara’da “Güvenli Ortam ve Suriyelilerin Onurlu Geri Dönüşü”başlıklı bir sempozyum düzenlediler.
Sempozyumda, Suriye katliamı/iç savaşı/savaşı/krizi gibi çeşitli kelimelerle ifade edilen olaydan en çok etkilenen ve yine geri dönüşten en çok etkilenecek olan göçmen Suriyeliler inisiyatif alarak seslerini duyurmaya çalıştılar. Suriye lideri Hafız Esad’ın çeşitli kereler çıkardığı aflara ilave olarak 25 Ocak 2022 tarihinde ilan ettiği son af pek çok Suriyeliye kendilerinin Suriye’ye zorla gönderilmelerinin bir fırsatı gibi görülüyor. Bu yüzden “af” kelimesi bile Suriyeliler tarafından bir tehdit olarak algılanıyor.
Türkiye’nin kendi can yakıcı sorunları nedeniyle Suriyelilerin geri dönüşü bu günlerde başlıca tartışma konusu olmasa da hem çıkartılan aflar hem de Suriye’nin içinde Afrin gibi “güvenli bölge”ler oluşturup Suriyelileri buraya gönderme çabaları konuyu Suriyelilerin gündemine taşımış durumda.
Bolu belediye başkanının Suriyelilere karşı geliştirdiği ayrımcı politikalar, Ankara’da Önder mahallesinde Suriyelilere yönelik saldırılar ve daha önemlisi toplumda Suriyelilere yönelik olumsuz bakış üzerinden siyasi destek üretmeye dönük çabalar bu konuyla ilgilenmemizi gerektiriyor. En fazla Suriyelinin bulunduğu ülke olduğu için konu en fazla Türkiye’yi ilgilendiriyor, fakat sığınılan başka ülkeler de geri gönderme sırasına kolayca gireceğe benzediği için meselenin uluslararası bir önemi var.
Bu itibarla geri dönüşlerin nasıl olması gerektiği, Türkiyeli otoritelerle sivil toplumun, özellikle de insan hakları alanında çalışan kişi ve kurumların ilgi alanına giriyor. Hem geri dönüşlerin nasıl olması gerektiğini hem de Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin geri dönüş ile ilgili düşüncelerini yansıtan saha çalışmalarının sunulduğu bu sempozyuma bir insan hakları örgütü üyesi olarak teşekkür ediyorum. İki gün süren ve hem teorik hem de saha çalışmalarının yansıtıldığı bu çalışmadan öğrendiklerimi/hatırladıklarımı sizinle paylaşmak istiyorum.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) geri dönüş için 22 kriteri benimsediği için Suriyeliler de haklı olarak geri dönüş için bu kriterlerin gerçekleşmiş olmasını istiyor. Bu kriterler üç ana başlıkta özetlenebilir: Güvenli, gönüllü ve sürdürülebilir bir geri dönüş.
Uluslararası deneyimlerin de aktarıldığı toplantıda, geçiş dönemi adaleti uzmanı Refik Hodzic’in Bosna-Hersek Savaşından sonraki geri dönüşlerden çıkartılan dersleri Suriyelilere uyarladığı tebliği çok dikkat çekti. Hodzic, Bosnalıların geri dönüşünde Dayton Anlaşmasına göre Türkiye’nin de üye olduğu uluslararası bir birimin kurulduğunu söyledi ve böyle bir kuruluş olmadan adil bir geri dönüşün başarılamayacağını belirtti.
Türkiye’nin aslında buna benzer pek çok tecrübesi var. Mesela Filipinler’in barış sürecinde hem Türkiye büyükelçiliği hem de Türkiye’den sivil toplum örgütleri barış müzakerelerinde yer almıştı. Böylece bağımsız/tarafsız bir gözün öneminin anlaşılmış olmasına rağmen ne yazık ki bu tecrübelerden istifade edilmemiş ve barış sürecinde böyle bir yol benimsenmemişti.
Refik Hodzic, böyle birimlerin yanı sıra UNHCR’in Bosna’da çok önemli bir işlev gördüğünü ama Suriye’de bulunmadığını, olması gerektiğini de ifade etti.
İktidar ve iktidarı destekleyen geleneksel medyanın Avrupa Konseyi gibi Türkiye’nin kurucusu olduğu kurumları yabancı kurumlar olarak gördüğü, Türkiye’nin bir yargıcının da görev aldığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni Türkiye’ye düşman bir kurum olarak gösterdiği günümüz ortamında uluslararası kurumların Türkiye’nin de öncelikli olarak gördüğü Suriyelilerin geri dönüşü konusunda elzem olması tarihin bir ironisi olsa gerek.