Onlar muhacir olarak geldiler, bize ?Ensar´ olmayı öğrettiler. Kim bilir, hangi şartlarda ülkelerini bırakıp yabancı bir ülkeye gidip yeni bir hayat kurmayı seçtiler. Onların her birinde hazin bir hikâye var. Konuşurken gözleri dalıp gidiyor, size bakıyorlar ama gönüllerinde vatan özlemi, orada bıraktıkları aileleri, akrabaları var? Hiç kolay değil, kurulu düzenlerini bırakıp, işlerini, dayalı döşeli evlerini, ekili bahçelerini, topraklarını bırakıp başka bir ülkede yeni bir hayat kurmak? Hiç kolay değil?
Konuştukça görüyorsunuz, daha iyi anlıyorsunuz, aslında maddi ihtiyaçlarından çok manevi ilgiye, dostluğa, komşuluğa, sıcaklığa ihtiyaçları var. Kendileri ile ilgili oluşturulmaya çalışılan olumsuz algı operasyonundan rahatsızlar. Kendilerine gösterilecek yakınlığa, dostluğa, komşuluğa, ilgiye ihtiyaçları var. Onların içinde bulunduğu hali anlamaya çalışmak çok zor olmasa gerek. Çoğunlukla bir arada ya da birbirlerine yakın yerlerde yaşıyorlar. Kira ücreti düşük olsun diye, yıkık dökük, normal bir ailenin kalamayacağı biçimde harap, eski, küçük yerlerde oturuyorlar. Yine de hallerinden şikâyetçi değiller. Gidip gezdiğimiz, konuştuğumuz ailelerde bizi en çok etkileyen şey bu oldu. Ne kadar kötü şartlarda yaşıyor olurlarsa olsunlar, ?elhamdülillah´ diyorlar, hamd etmeyi, şükretmeyi asla ihmal etmiyorlar. Onları daha iyi ve yakından tanıyabilmek için iki ailemizle röportaj yaptık.
Bakın, İbrahim ve Ali Suriye´de kendi hallerinde, iş-güç peşindeyken, ansızın gelişen olaylar onlara -akıllarının ucundan bile geçmeyen- ne olaylar yaşatmış, hikâyeleri öyle uzun ki, bize, bu sayfalara sadece özetini yazmak kaldı!..
Suriye´de iç savaş çıktığında, sizin bulunduğunuz bölgede durum nasıldı, ne iş yapıyordunuz ve neler yaşadınız?
İBRAHİM: Suriye´de savaş başladığında ben askerdeydim. Ailem, çocuklarımla birlikte köyde babamların yanında kalıyordu. Savaşın başladığı ilk günler hiçbirimiz bu savaşın bu kadar uzun sürebileceğini tahmin edememiştik. Bir süre sonra durulacak, her şey iyi olacak düşüncesi hâkimdi hepimizde? İlerleyen günlerde savaşın şiddeti giderek arttı ve halk tedirgin olmaya başladı. Köylere saldırılar olmaya başladı ve halk hızla evlerini terk etmeye, dağlara çıkmaya başladı. Evlerini terk edenler başlangıçta çatışmalar biter, geri döneriz umuduyla çıktılar dağa fakat öyle olmadı. Dağlarda bekleyenlerin üzerine de saldırılar olmaya başladı ve dağlara çıkanlar oralardan yürüyerek başka yerlere gitmeye çalıştılar. Bu süreçte ailemle hiç irtibat kuramadım, arayıp soramadım. Askere gitmeden önce sivil hayatta tamir işleri yapıyordum. Su tesisatçısında çalıştım, bu işlerden anlarım. Eskiyen boruların değişimi, arızalar bu işlere bakıyordum. Çok şükür geçimimizi bu işten temin ediyorduk.
ALİ: Suriye´de Halep´te yaşıyorduk. Savaş çıkınca Halep´te pek çok yer bombalandı; evler, camiler, okullar, çarşı ve pazarlar atılan bombalarla tahrip oldu. Hatta hastaneler bile bombalandı, çok sayıda insan kaybımız oldu. Su ve elektrik tesisleri de savaşta harabeye döndü, evlere elektrik ve su verilemez oldu. İşyerleri yıkıldığı için ve savaş her gün biraz daha şiddetlendiği için iş yapamıyor, çalışamıyorduk. Yiyecek içecek sıkıntısı had safhaya geldi. Temel gıda maddelerini bile bulamaz hale geldik. Etrafımızdaki köylerden sürekli kötü haberler alıyorduk. Her gün yeni bombalanmış köyle ilgili acılı hikâyeler duyuyorduk. Moralimiz tamamen yıkılmış, ne yapabileceğimizi düşünmeye başlamıştık. Çok uzun süre bu duruma katlanabilmemiz mümkün değildi. Ülkemde (Suriye´de) savaştan önce otoparkta çalışıyordum. Gelen arabaları yıkayıp temizliyorduk. Geçimimizi sağlayacak bir işimiz vardı hamdolsun. Savaş ilerledikçe iş yapamaz olduk, çarşılar, dükkânlar hep yıkıldığı için başla bir iş yapma imkânımız da kalmadı. Arayış içindeydik? Ne yapabiliriz diye ailemle sürekli durumumuzu değerlendiriyorduk?
Türkiye´ye hicret etmeye nasıl karar verdiniz? Nasıl geldiniz?
İBRAHİM: Ailem de benden haber alamayınca telaşlanıyor, kimseye sorup araştıramıyorlar. Bir tanıdıktan benim öldüğüme dair haber alıyorlar ve bu haber üzerine, eşim çocuklarla birlikte Afrin´den geçerek dağlara çıkıyorlar. Orada 4 ay kadar kaldıktan sonra Türkmen ailelerin izlediği yolu takip ederek sınıra varıyorlar. Zeytin ağaçlarının bol olduğu bir yermiş geldikleri yer. Orada bir süre gizlenmeyi başarıyorlar sonra Türk askeri, ailemin kaçakçı olmadığını anlıyor ve sınırdan içeriye alıyor. Sınırdaki mülteci kampında 3 ay kadar kalıyorlar. Sonrasında İstanbul´daki tanıdıklarımızla haberleşiyorlar ve onların yardımı ile İstanbul´a gitmeye karar veriyorlar.
ALİ: Yaşadığımız kötü günlerin kısa sürede değişeceği noktasında bir umudumuz kalmamıştı. Her gün aldığımız yeni haberler daha çok moralimizi bozmaya başlayınca mülteci olarak yakın memleketlere gidebileceğimizi düşünmeye başladık. Bir süre bu konuda nasıl yapar, nasıl gidebiliriz diye planlar yapmaya çalıştık. En uygun çözümü sınırdaki kamplara ulaşabilirsek Türkiye´ye gitmek şeklinde düşündük ve elimizde avucumuzda ne varsa onlarla bir süre idare edecektik. Bizi dağlarda az çok idare edecek kadar yiyecek alarak yola koyulduk. Sınıra yakın dağlara geldiğimizde bizim gibi binlerce ailenin aynı yolla hicret etmeye çalıştığını gördük. Çoluk çocuk perişan bir vaziyette yürüyerek yol kat etmeye çalışıyorduk. Dağlarda iki ay kadar kaldık ve sonra sınıra yaklaştık. Sınırdaki görevliler bize çok iyi davrandılar, yiyecek içecek verip bizi misafir ettiler. Hastalarımızı, acil müdahale gerektiren durumda olanları hemen hastaneye kaldırdılar. Ben de rahatsızdım. Böbreklerimle ilgili şikâyetlerim vardı. Doktor geldi muayene etti, şikâyetlerimizi söyledim. Bize bir süre yetecek kadar ilaçlar verdiler. Sınırdaki mülteci kampında tam bir yıl kaldıktan sonra İstanbul´daki tanıdıklarımızla irtibata geçerek onların yanına gittik.
Burada nelerle karşılaştınız, nasıl yaşıyorsunuz, yaşadığınız zorluklar neler? Biraz bahseder misiniz?
İBRAHİM: Dört yıl oldu buraya geleli. İlk geldiğimiz zamanlar daha çok sıkıntı çektik. Savaşın hiddetlendiği ilk yıllarda büyük göçler olduğu için, gelenler sayıca çok olunca sıkıntılar da daha çok oldu haliyle.
Eşim, çocuklarla birlikte İstanbul´a gelince, onların gelişine yardımcı olan tanıdıklarımızın yanında kalıyorlar. Sağ olsunlar, onlar 6 ay misafir ediyor ailemizi. Sonra küçük bir ev bulup oraya yerleşiyorlar. Eşim evlere temizliğe giderek kazandığı parayla ev kirasını, evin ihtiyaçlarını görmeye çalışıyor. Benden de hiç haber alamadıkları için artık tamamen umudu kesmişler.
Şam civarında bir bombalama olayında yaralandım, diz kapağımın altına şarapnel parçası girdi. Uzun süre hastanede yattım. Hastaneden taburcu olunca birliğimize götürürlerken bir yolunu bulup kaçtım ve sınırdaki kamplara sığındım. Buradaki Türkmenler vasıtasıyla eşimin ve çocuklarımın izini sürdüm ve İstanbul´da olduklarını öğrendim. İstanbul´a gitmeye karar verdim ve kamptan ayrılıp İstanbul´a gidenlerle birlikte yola çıktık. Aileme haber vermemiştim geldiğimi. Kaldıkları yeri bulup eve vardım ve kapıda beni görünce şok geçirdiler, çünkü herkes beni öldü biliyordu. Eşim kapıda beni karşısında görünce çok şaşırdı, inanamadılar.
Ailem bir araya gelmişti şükürler olsun. Fatih´te, Küçük Pazar tarafında daha çok mültecinin olduğunu, ev bulmanın da orada daha kolay olduğunu öğrenince kısa sürede orada bir ev bulup yerleştik. İşte sizin gördüğünüz bu yerde 3 yıldır kalıyoruz. Rutubet, nem çok rahatsız ediyor bizi ama mecburuz, buranın kirası 450 lira. Bu fiyata hiçbir yerde ev bulamayız. Ben inşaatlarda iş bulursam çalışıyorum. Her işi yapabiliyorum. Tesisat, boya, badana ne iş olursa yapabiliyorum, fakat iş bulamıyoruz. Bazen buluyoruz, gidip çalışıyoruz, fakat paramızı vermiyorlar. Geçen sene Nevşehir´e gittik iki kişi. Fayans işi var dediler. İki kişi 15 gün çalıştık, günlük yevmiyemiz adam başı 100 liraya anlaşmıştık. Fakat adam bize 15 gün sonunda ikimizin alacağı 3000 lirayı vermedi, siz gidin ben arkadan göndereyim, dedi. İkimize verdiği 200 lira yol parası ile geldik buraya. Burada boya, badana işi olursa çalışıyoruz. Allah bereket versin, aç kalmadık, işsiz kaldığımız oluyor ama bazen sivil kişiler gelip yardım ediyorlar, o yardımlarla idare etmeye gayret ediyoruz.
ALİ: Sınırdan İstanbul´a gelirken otobüsle yolculuk yaptık. Yol boyunca geçtiğimiz yerlere bakıp, bir zamanlar bizim yaşadığımız yerlerin de böyle güzelliklerle dolu olduğunu, ama bugün savaştan dolayı şehirlerimizin tamamen yıkılıp yok olduğunu, köylerin bile harap olduğunu düşündükçe, insan, nasıl bir durumla karşı karşıya kaldığını daha iyi anlayabiliyor. Savaşın izlerini üzerimizde taşıyarak geldik İstanbul´a. Çocuklar daha küçükler, gece uykularından uyanıp bağırıp, ağlıyorlar. Bomba seslerinden çok ürktükleri için dışarıda yüksek bir ses onları korkutmaya yetiyor. Benim hanımın kardeşinin kızı bomba sesinden kulakları sağır oldu, işitme kaybı yaşıyor. Benim sağlık sorunlarım var. Tansiyon, şeker, kolesterol ve asıl önemlisi böbrek yetmezliğim var. Sınırdaki kamplarda aldığımız ilaçları uzun süre kullandım. İlk geldiğimizin iki yılı, hastalıklarım bu kadar ilerlememişti.
Ben elektrik tesisat işlerinden anlıyorum, bulduğum işlerde çalıştım. Son bir yıldır çalışamıyorum maalesef. Gördüğünüz gibi kilo sorunum da var. İş yapamıyorum. Eşim sağ olsun evlere temizliğe gidiyor, oradan kazandığımızla idare ediyoruz çok şükür. Yardımsever kişilerin ziyaretleri bizi çok mutlu ediyor. Bizi anlamaya çalıştıklarını düşündükçe yaşadığımız sıkıntıları kısmen unutuyoruz. İyi insanların varlığı her zaman etrafa güzellikler yayıyor. Burada iyiliksever kardeşlerimizin zaman zaman yaptığı yardımlar da zor zamanda imdadımıza yetişiyor hamdolsun.
Böbrek yetmezliği beni çok yıpratıyor. Haftada dört gün diyalize giriyorum. Yıpratıyor, gelince bir iki saat evde kendime gelemiyorum. Belediye´nin araç yardımını almak istedik, olmadı engellilere ve tamamen yatalak olan hastalara araç yardımı yapıyorlarmış. Bu halde otobüse binip gidemiyorum, taksiyle gitmek zorundayım. Doktorlar ?ameliyat olman gerekir ama bu kilo, kalp ve tansiyonla çok riskli´ diyorlar. Böbrek bulmaya çalıştık bulamadık, en sonunda eşimin böbreğinin uyumlu olduğu söylendi, ondan alacaklar. Şimdi tahlillerin neticesini bekliyoruz, bütün kontroller bitince ameliyat günü belirlenecek, eşimin böbreği ile yeniden hayata tutunmaya çalışacağım inşallah?
Bu kaldığımız yer gördüğünüz gibi dükkândan dönüştürülmüş, eskiden dükkânmış burası. Kirası 450 lira. Daha iyi, daha sağlıklı, büyükçe bir yerde kalmayı kim istemez, ama imkânlarımız ancak bu kadarına yetiyor. Hamdolsun. Elhamdülillah. Rabbim yokluk vermesin. Buna şükür. Halimize bin kere şükür. Rabbim bizi korusun.
Savaşın bir an önce bitmesi en büyük dileğimiz. Rabbim, bizlere, ülkemize dönüp, kendi topraklarımızda yıkılmış evlerimizi yeniden inşa edip yaşamayı nasip etsin inşallah. Türkiye´de bize yardımcı olan Ensar kardeşlerimizden Allah razı olsun. Her şey için çok teşekkür ediyoruz.