Türkiye’nin Suriye sınırları içinde çizdiği güvenli bölgenin birçok hedefi var. Bunların ilki; sınırı Türkler için güvenli hale getirmek. Türkiye güvenli bölgeyi, Suriyeli mültecilerden kurtulmanın bir yolu olarak görüyor ve kendisi ile Kürt militanlar arasında mültecilerden oluşan bir tampon bölge oluşturmak istiyor. Güvenli bölge, çoğu Suriyeli Kürtlerden oluşan bölge halkı için oldukça tehlikeli. Askeri harekâtın gerçekleştiği yer 30 km derinlikten daha az ama bu harekât Suriye ihtilafında yeni bir bölümün başlangıcının habercisi.
Modern tarihin en büyük tersine tehcir operasyonunda Türkiye, çoğu Arap olan 2 milyon Suriyeliden kurtulmayı ve onları Kürtlerin çoğunlukta olduğu farklı bir etnik bölgeye yerleştirmeyi planlıyor. Bu da yeni etnik savaşların habercisi. Bu sosyal mühendislik projesinden faydalanacak olanların başında ise Şam rejimi geliyor. Bu sayede müzakerelerde elini güçlendirecek ve aynı anda 2 yerli düşmanından kurtulacak. Türkiye, Suriye’nin kuzeydoğusundaki Sünni Kürtlerin bölgesine 2 milyon Suriyeli Arap’ı yerleştirerek İran ve Hizbullah’ın Suriye’nin diğer tarafında sürdürdükleri mezhepçi temizlik operayonu kapsamında İran’ın işini de kolaylaştırmış olacak. Çünkü 2 milyon Suriyelinin buraya yerleştirilmesi, Suriyeli mültecileri kaçmaya zorlandıkları bölgelere geri dönmelerini sağlamak konusunda yapılan uluslararası baskılardan korkan İran için bir hediye gibi.
Bu operasyonun mühendisi olan Türkiye Cumhurbaşkanı, bir süre önce ilk tutumundan geri adım atarak Suriye’deki faaliyetlerini yeni 2 müttefiği Rusya ve İran ile koordine etmeye karar verdi. Dolayısıyla güvenli bölge de aralarındaki son anlaşmaların bir parçasından ibaret. Türkiye, Suriyeli mültecileri ilk kez kullanmıyor. Daha önce AB ile müzakarelerinde de onları bir kart gibi kullanmıştı. Bugün de sınır bölgelerinde Kürt militanlara karşı onun için savaşan devrimciler olarak kullanıyor. Lübnan’ın, Suriyeli mültecileri Suriye’ye geri göndermemesi konusunda uyarıldığı bir zamanda aynı şeyin Suriye savaşı ile daha çok bağlantılı, daha zengin ve mültecileri daha çok kapsayabilecek ülke olan Türkiye için bu tür uyarılarda bulunulmaması oldukça ilginç görünüyor.
ABD’ye gelince kendisi Suriye’deki savaş konusunda hiçbir zaman hevesli olmamıştı. ABD’nin yüksek çıkarlarında Suriye, yalnızca Rusya ile bölgesel rekabeti ya da İran yayılmacılığını durdurma isteği çerçevesinde yer alıyor. Suriye’nin kendisi Irak’ın aksine ABD dış politikasının öncelikleri arasında önemli bir yere sahip değil. Savaş yıllarında Washington, dar hesapları kapsamında Rusya ve İran milis güçlerine zarar vermek için silahlı Suriye muhalefetini destekledi. Hâlihazırda ise bu destek oldukça gerilediği gibi kontrol ettiği bölgeleri kaybeden muhalefetin eylemleri de geriledi.
İsrail’in askeri müdahaleleri ise hava saldırıları ile sınırlı. Yeni çatışma alanı başkent Şam’ın arkasından Golan Tepeleri’ne kadar çizilen ve İsrail’in kendi askeri operasyon bölgesi olarak gördüğü çizgiden uzak olduğu için müdahale etmesi de muhtemel değil.
Suriye’de savaşın kendisi azaldı ama daha sona ermedi. Hala bitmemiş bölümleri var. Bunlardan biri de Türklerin Suriye içerisindeki güvenli bölge ile açtıkları yara. Nitekim güvenli bölge ileride Türkiye ve müttefikleri için bir tuzağa dönüşebilir. Çünkü hizmetlerden ve yaşam kaynaklarından yoksun bölgeye taşınmaya zorlanan mülteciler ve burasını doldurmaya çalışmanın yol açacağı gerginlik ile hayatta kalma savaşı, El-Kaide ve DEAŞ gibi aşırılık yanlısı örgütlerin işine gelebilir. Bu da hem Suriye’nin bölgesel ve küresel savaşın sahnesi olmayı sürdürmesine hem de ABD’nin daha sonra teröristleri avlama oyunu için bir kez daha Suriye’ye dönmesine yol açacak. Bölge, dünya ve herkes için tehlikeli olan kaos ise sürecek.