Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Suriye’de kara harekâtının getirisi götürüsü

İslam Özkan, politikyol.com’da “Suriye’de kara harekâtının getirisi götürüsü” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Suriye’de kara harekâtının getirisi götürüsü

Ankara, Şam güçlerinin Suriye’nin tamamında inisiyatifi ele almasını ve böylece YPG’nin kendisine oluşturduğunu düşündüğü tehdidin bir şekilde bertaraf edilmesini istiyor bir yandan da Suriye’nin kuzeyinden çekilmek işine gelmiyor.

Bölgeden gelen haberler Amerikan güçlerinin pılını pırtısını toplayıp Suriye’nin kuzeyindeki yerlerinden Erbil’e geçtikleri yönünde. TR’nin operasyon yapmak istediği bölgede ne kadar Amerikan askeri kaldığını bilmiyoruz, muhtemelen teknik personel hariç tamamı Irak Kürdistanı’na geçti. Bu, Pentagon’un Ankara’nın bir kara operasyonuna başlayacağını düşündüğünü ve buna ilişkin ciddi bir hazırlık içerisinde olduğunu gösteriyor. Öte yandan kara harekâtı düzenlenmeden önce bunu cümle aleme ilan eden hükümet, bu kez Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’ın ağzından operasyonun zamanlamasına ilişkin herhangi bir açıklama yapmaktan kaçındı.

Kalın tıpkı Erdoğan gibi Bir gece ansızın gelebiliriz havalarında ve “her an operasyon başlayabilir” minvalinde bir açıklama yaptı. Zamanlamaya ilişkin bilgi verilmekten kaçınılması, büyük ölçüde zaman kazanmaya dönük bir taktik olabilir. Ankara bir taraftan ABD ve Rusya ile görüşmeleri sürdürürken öte yandan de kara operasyonu sinyali vermeye devam ediyor. Bir başka amaç ise kara harekâtının kesin başlayacağı tehdidini canlı tutarak ABD güçlerini YPG unsurlarından ayrıştırmak böylece bir taraftan YPG’yi Amerikan desteğinden izole ederken diğer taraftan da kazayla da olsa Amerikan saflarında meydana gelebilecek bir can kaybını engellemek olabilir.

YPG komutanı Mazlum Kobani, Türkiye’nin kara operasyonunun IŞİD’e karşı mücadeleyi zayıflattığını belirtti, böyle bir ihtimal elbette var, ama ne kadar güçlü? Ancak IŞİD hücrelerinin gerek Irak gerekse Suriye’de büyük ölçüde çökertilmesi nedeniyle kısa vadede hemen hortlayacağını düşünmek naiflik olur. Belki hassas nokta ve zayıf halka, cezaevindeki IŞİD mahkûmları olabilir.

Muhtemel bir operasyon anında meydana gelebilecek bir otorite boşluğu, SDG elinde tutsak bulunan IŞİD militanlarını cezaevlerinden kaçmaya teşvik edebilir. Ancak bu, Ankara’nın Washington ve Moskova ile koordinasyonuyla önüne geçebilecek bir şey. Ancak kara harekâtı kapsamlı olur, sadece Tel Rıfat, Münbiç ve Kobani kırsalıyla sınırlı olmayıp geniş bir alanı içine alırsa ve YPG güçleri etkili darbeler alırsa o takdirde IŞİD’la mücadelenin uzun vadede darbe alma ihtimali artacaktır.

YPG komutanları, IŞİD’la mücadele konusunu Ankara ve ABD üzerinde bir baskı aracına dönüştürerek muhtemel bir kara harekâtını önlemeye çalışıyor. Bu arada YPG yetkilileri, Türkiye’nin yaptığı hazırlıklarına bakarak ve ayrıca elde ettiği istihbarat  bilgileri üzerinden Türk ordusunun ve ona bağlı Suriyeli güçlerin, -ABD’nin ağırlığını koyup doğrudan müdahale etmediği takdirde- mevcut operasyonun bir kara harekâtına dönüşmesine kesin gözüyle bakıyor.

Çavuşoğlu’nun bu satıların yazıldığı sırada NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı için bulunduğu Bükreş’te gazetecilerin sorularına verdiği yanıtlarda “Türkiye’yi engellemeye çalışan girişimler görüyoruz. Gereken cevabı verdik, biz destek bekliyoruz” açıklamasını yaptı. Bu, ABD’nin kara harekâtına ilişkin ciddi girişimlerde bulunduğunu ve ağırlığını koymaya çalıştığını gösteriyor. Bir taraftan Pentagon Sözcüsü, düzenlediği basın toplantısında önümüzdeki günlerde ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin ile Hulusi Akar’ın bir araya gelebileceğini belirtirken YPG’nin önde gelen yetkililerinden birinin bugünlerde Beyaz Saray’a düzenleyeceği ziyarette ABD’nin Ankara üzerinde daha fazla baskı yapması için girişimlerde bulunacak. Bütün bu çapraz diplomasiler, bir taraftan Ankara’nın kara operasyonunda ne kadar ciddi olduğunu öte yandan da kara harekâtı yapılsa bile bunun sınırlı kalması noktasında yoğun bir baskı olduğunu gösterir nitelikte.

Türkiye’nin “Tahıl Anlaşması”ndaki rolü ve Rusya ile Batı arasında arabuluculuğu, öyle görünüyor ki hem Rusya hem de Batı nezdinde Ankara’yı uluslararası toplum nezdinde çok itibarlı bir noktaya getirmese de eskisinden daha önemli hale getirdiği söylenebilir. Zira itibar farklı, konjonktürün bir ülkeyi hasbelkader önemli hale getirmesi farklı şeyler.

Öte yandan ABD yönetimi içerisinde öyle görünüyor ki farklı sesler var. Her ne kadar büyük çoğunluk, mevcut siyasetin devam etmesinden yana tavır koysa da kurumların içerisinde ABD’nin meşruiyeti sorgulanabilecek devlet altı aktörlerle ilişki yürütmesinden rahatsız olanlar var ki bunlarla televizyon kanallarında yapılan ve sosyal medyada yayınlanan birkaç söyleşiye tanık olduk.

Gelelim Şam’la ilişkilere. Bu operasyon Ankara-Şam telefon hatlarında parazit yaratır mı? Ankara’nın Şam’la yakınlaşma isteğinin birkaç yönü var. Bilindiği gibi ABD ve YPG sürekli olarak IŞİD’la mücadeleyi öne sürerek aralarındaki işbirliğinin gerekliliğini vurguluyorlar. Anlaşılan o ki, IŞİD’la mücadele meselesi hiç bitmeyecek ve Ankara’nın rahatsız olduğu bu işbirliği de böylece biteviye sürecek.

Bütün göstergeler Ankara’nın hesabını doğru yapması ve ulusal çıkarlarını önemsemesi durumunda mevcut operasyonun bir kara harekâtı yönünde bir karar almayacağını ve almaması gerektiğini gösteriyor.

Bir yönüyle Ankara, Şam güçlerinin Suriye’nin tamamında inisiyatifi ele almasını ve böylece YPG’nin kendisine oluşturduğunu düşündüğü tehdidin bir şekilde bertaraf edilmesini istiyor bir yandan da Suriye’nin kuzeyinden çekilmek işine gelmiyor. Ankara, anlaşıldığı kadarıyla bir kar zarar hesabı yaptı ve Şam’la yapacağı anlaşmanın getirisinin Suriye’nin kuzeybatısından ve kuzeyinden çekilmenin getirdiği dezavantajdan fazla olduğuna karar verdi, öyle görünüyor.

Öte yandan mevcut operasyon her ne kadar Şam’ın dolaylı onayını alsa da hava harekâtının kava harekâtına dönüşmesiyle işler değişebilir. Ankara’nın gerçekte bir barış ve anlaşma istediğinden emin olamayan ve yakınlaşma arzusu gibi görünen şeyin siyasi bir manevra olup olmadığından şüphe duyan bu nedenle de hava harekâtına kerhen destek veren Şam’ın, son bombardımanda birkaç askerini kaybetmesinden sonra kara harekâtına onay vermesi oldukça zor görünüyor.

Bütün göstergeler Ankara’nın hesabını doğru yapması ve ulusal çıkarlarını önemsemesi durumunda mevcut operasyonun bir kara harekâtı yönünde bir karar almayacağını ve almaması gerektiğini gösteriyor. Zira kara harekâtına en sıcak bakan Rusya bile aşırı güç kullanımına gidilmemesi yönünde bir çıkış yaptıysa bu şu demektir: Türkiye’nin küstürmek istemediği ABD’yi kendinden uzaklaştıracak, ilişkileri diri tutmak isteyen Moskova’yı üzecek ve ilişkilerini düzeltmek istediği Şam’la yakınlaşma ve normalleşme eğilimini de zora sokacak bir işe Ankara neden girsin?

Sırf YPG’yi sınır bölgelerinden uzaklaştırmak Türkiye’nin güvenlik beklentilerini belki kısmen karşılayacak belki ama bu kez büyük devletlerle ilişkilerini zora sokarak belki onu daha büyük bir güvenlik açmazına sokacak. Öyleyse ne yapmalı? Türkiye karadan bölgeye girmeyi şiddetle arzuluyor, ne var ne yoksa temizlemek için büyük bir iştiyak içerisinde bu açık. Ancak koşullar da pek elverişli değil. Sınırlı bir kara harekâtını ABD ve Rusya üzerinde bir baskıya dönüştürerek 2019’dan bu yana stabil olan statükoyu yeni bir anlaşmaya varmak için zorlamak en muhtemel senaryo görünüyor. Bu tahmin çıkarsa tüm tarafları tatmin etmeye çalışacak ve yeni bir bölgesel denklem oluşturmayı amaçlayan yeni bir Soçi Anlaşması yolda demektir.

 

Kaynak: farklı bakış



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER