Tarih: 12.12.2024 13:53

Suriye’de geçmişin muhasebesi

Facebook Twitter Linked-in

Başlığın altını doldurmak için aslında bir kitap kadar yazı yazmak gerek. Ama en azından 13 yılın z raporunu alabileceğimiz tarihi bir eşikteyiz.

Sonda söylenecek sözü başta söylemek gerekirse Türkiye, Cumhuriyet’in çok zor bir eşiğini ahlaki üstünlüğü ve tarihin doğru yerinde durma ayrıcalığını kaybetmeden geçmeyi başardı. Unutulmaması gereken, eğer son iki haftadaki baş döndürücü gelişmeler yaşanmasa da Türkiye’nin doğru yerde durduğudur. Ahlaki ve insani olarak doğrusunu yapmış olmanın kriteri sürecin başarı ile sonuçlanması değil. Bugün Suriye’de Türkiye’nin lehine gelişmeler üzerine geçmişe övgü düzen ya da Suriyelilerin sevincini paylaşanların asıl zor zamanlarda ne dediğine bakmakta fayda var.

2014’te işler kötüye gitmeye başladığında Reis’e toz konduracak cesareti gösteremeyip ‘Bu Davutoğlu da başımıza ne işler açtı’ diyen bugün de Suriye’yle ilgili zafer mesajları paylaşanların listesinin kimseye faydası yok. Zor zamanlarda sorumlu arayıp işler sadece yolunda gittiğinde ahlaki olmayı başaran müsait zaman kahramanları tarihin her döneminde oldu. İşin kötüsü yarın da olacak.

Soykırım tehlikesi ile karşı karşıya olanlara kucak açanlar tarihte her zaman başarılı olmadılar. Kimisi ya çok az kişinin hayatını kurtarabildi ya da hiç başarılı olamayıp kendisi de o dişlinin arasında kayboldu. Ama bu, onların doğrusunu yaptıkları gerçeğini değiştirmiyor.

Nitekim Arap Baharı’nda ilkesel olarak doğru yerde duranlar Batı’nın demokrasiye ihanet eden jeopolitik tercihleri ve kendi toplumlarındaki dinamikleri kan ile bastırmayı tercih eden rejimlerin acımasız tutumları nedeniyle haksız çıkmış olmadılar.

Elbette 2011’den bu yana geçen süreç hatasız, kusursuz bir gül bahçesi değildi. AK Parti iktidarının sadece ahlaki ve insani olarak değil kendi jeopolitik çıkarları için de tutarlı olanı yapmış olması her şeyin düzgün işlediği anlamına gelmiyor.

ABD’nin Suriye’de rejim değişikliği talebine neredeyse koşulsuz yatırım yapmak, kendi istihbarat, diplomasi ve güvenlik kaslarına gereğinden fazla güvenmek, Suriye rejiminin direncini ve İran’ın gözü kara desteğini ya da Rusya’nın hesaplarını doğru öngörememek eksiklerin bazıları. Genelkurmay’ın Halep düşmeden önce bölgedeki muhalif unsurları desteklemekteki çekingen tavırları, her adım için iktidarın baskısını beklemesi de ciddi gecikmelere ve maliyetin büyümesine neden oldu.

FETÖ’nün uzun ihanet listesinde ise Suriye ayrı bir başlık olarak en yukarılarda yer alıyor. Türkiye’de iktidarı cihatçı-terörist parantezine hapsetme çabası aşılması en zor engellerdendi.

CHP Suriye’de dengelerin değiştiği, tarih kitaplarının ayrı başlık açtığı bir zamanda yanlış yerde durdu. Bu hatalı pozisyon; 13 yıllık önyargıların, Suriye’yi okuyamamanın, kısır analizlerin ve koşulsuz iktidar muhalifliğinin devamı aslında. Dolayısıyla sadece son bir haftadaki açıklamalar üzerinden, bazıları kasıtlı bazıları düşünülmeden yapılmış keskin açıklamalarla meseleyi izah etmek eksik olur.

Türkiye’yi yönetme iddiasındaki ana muhalefet partisi böylesi hayati bir meselede ne bugünü ne de dünü doğru okuyamadığını on yıllardır gösterdi zaten. Umalım ki yarını doğru okumak için kendisine dönüp bakma, bugüne kadar dış politika çizgisini oluşturan ezberlerini ve aktörleri gözden geçirme, iç siyasette yapmaya çalıştığı gibi dış politikada da bakış açısını yenileme çabasına girer.

Suriyeli düşmanlığı üzerinden ırkçı söylemlerle nefreti kendilerine siyasi sermaye yapanlar ise ne yazık ki istisna değiller. Zayıfı kendilerine hedef seçen, toplumdaki yükselen histeri üzerinde sörf yapmayı marifet bilenler tarihin her döneminde kendilerine hatırı sayılır destek buldular. Türkiye’de sevindirici olan bu dalganın toplumdaki yer yer meşru tepkiye rağmen sahici bir siyasi desteğe kavuşamamış olması. Neredeyse daha dün Şam’da iktidar değişmişken olan biteni ‘tek yön bilete’ indirgemek yaşananlardan pek ders alınmadığını gösteriyor.

Bu arada anlı şanlı televizyon kanallarında ellerinde sopalarla “Türkiye Suriye’de İran’la birlikte ABD’ye karşı savaşacak” diyen Avrasyacı emekli generallerin bölge analizlerinin sığlığı da kayda geçti. Aynı zihin dünyasının iç siyaset öngörülerinin ve dayatmalarının ülkeye neden on yıllar kaybettirdiğini anlamak zor değil. Bugün yaşanan gelişmelerde tüm “Suriyeliler gitsin” sloganlarına ve kaygan jeopolitik zemine rağmen durduğu yeri değiştirmeyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın haklı bir başarısı var. Koalisyon ortağı MHP’nin bile Suriyeli karşıtı bir tavır takındığı, Suriye’deki en kritik aktörlerden Rusya ile aynı anda hem Suriye hem Ukrayna dengelerinin gözetilmesi gerektiği, İran’ın her adımda Türkiye karşıtı pozisyon aldığı, ABD’nin Obama, Trump, Biden ekseninde salınan ve öngörülemez tavırlar aldığı uzun bir dönemde Erdoğan kritik bir yönetim sergiledi. Bunun içeride de siyasal krediye evrileceğini öngörmek zor değil.

Son sekiz yılda Suriye’deki tüm sorunların müsebbibi görülen Ahmet Davutoğlu’nun emeğine, özellikle ilk başlarda savaşın ve şiddetin kaçınılmazlığında barışçı bir çözüm ve Türkiye’nin çıkarları için nasıl çaba gösterdiğine bireysel şahitliğimi de kayda geçirmem şart. Önce MİT Müsteşarı sonra Dışişleri Bakanı olarak Hakan Fidan’ın ve MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın rolünü de tarih yazacak. Özellikle MİT tırları tartışmalarında Fidan’ı kurban etmeye hazır olanlar az değildi. Bu süreçte Türk Büyükelçiliği’nde herkesi gönderip çok küçük bir grupla görevin başında duran son Şam Büyükelçisi Ömer Önhon’dan, MİT’in isimsiz mensuplarına, İdlip’te Rus saldırılarında şehit olan askerlerden herkesin sırtını döndüğü ve unuttuğu zamanlarda Türkiye içinde Suriyelileri yalnız bırakmayan sivil toplum örgütlerine, sıradan vatandaşlara ve Suriye’de ekmek fırınlarını açık tutan yardım kuruluşlarına kadar binlerce aktörün rolünü saymak gerek. Suriye’nin önünde çok ama çok zor bir dönem var. İç savaşın kurumları, toplumsal dokuları çürüttüğü bir ortamda mucize beklememek gerek. Ancak Türkiye içindeki farklılıklara rağmen bütüncül olarak zor bir eşiği geride bıraktı. Şimdi yeni sınamalar bekliyor.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —