Kanlı iç savaş, 13 yıldır sürüyordu. HTŞ, 13 gün bile sürmeyen kolay bir harekâtla Şam'a girdi, Esad kaçtı, İran milisleri çekildi. Tereyağından kıl çeker gibi kazanılmış bir zaferdi.
Fakat İsrail, fırsattan yararlanıyor. Ne oluyor, demeye kalmadı. Doğan boşluğa hızla daldı. Esad'dan kalma savaş makinesinin kolunu kanadını kırdı, Şam'ın burun dibine kadar sokuldu.
HTŞ, karşı koyacak güçte değil. İsrail'in yakıp yıkmalarını, giriştiği işgali seyretmekle yetiniyor.
O sırada... Suriye masasının başından beri iki aktörü, Türkiye ve İran'da neler mi tartışılıyor?
Ne olacak...
Türkiye'de muhalefet, sınırımıza hangisinin geldiği konusunda ikiye bölündü; Taliban şeriatı mı, Netanyahu Siyonizmi mi?
İkisinden birinin bize komşu geldiğinde hemfikirler, orası kesin ama hangisinin olduğu konusunda görüş ayrılıkları yaşıyorlar.
Bir görüşe göre; HTŞ'nin takiye yaptığına bakmayın, sınırımıza Taliban yerleşiyor, yok bir farkları, bütün cihatçılar aynı, gömlek değiştirme söylemlerine aldanmayın, dünyayı kandırıyorlar, şeriat ilan etti edecekler...
Bir diğer görüşe göre ise sınırımıza Taliban değil asıl Siyonist İsrail geliyor. İktidar cenahı, kendi kazanmış gibi zafer kutlasın, sevinedursun, iç siyasette ranta çevirmekle uğraşsın... İsrail oyalanmıyor, planları hazırmış ki ne yapacağını gayet iyi biliyor, vakit kaybetmedi, lâf değil icraatla parsayı topluyor.
Buradan hareketle HTŞ'nin beklenmedik zaferinin arkasında İsrail'le ABD'yi arayanlar da yok değil. Siyaseten nemalanmasın, diye iktidarın payını küçülttükçe küçültüyorlar.
HTŞ; Taliban mı, Siyonist mi, arkasında Türkiye mi var? Aynı anda hepsi olabilir mi? Muhalefetin hızlıları, ortaya karışık da yapabiliyor. Davul gibi kafa şişirenlerin zurnası kararsız çalıyor, karman çorman.
Karşılarındaki tambura takımı da iktidarın payını büyüttükçe büyütmek peşinde.
İktidarsa ilk şaşkınlığı üstünden atmış. Payı göründüğünden daha büyükmüş, HTŞ'nin arkasında olduğu doğruymuş, bu zafere hazırlıklıymış gibi gösterilmesinin tadını çıkarıyor.
Yine de belli ki Şam'ın el değiştirmesi Ankara'ya da sürpriz olmuş. HTŞ konusunda hâlâ temkinli, tedbiri elden bırakmıyor.
Tabii tambura takımının da bir zoru var.
Mühimmat deposu Beyrut'ta patlasa, Cumhurbaşkanı helikopteri İran'da düşse, kelebek Venezuela'da kanat çırpsa bile asıl hedef Türkiye, diyorlardı...
Oysa İsrail, henüz sınırımıza gelmese de yaklaşıyor. Asıl hedefin Türkiye olduğuna inandırmak için bulunmaz fırsat ama koro, bunu söyleyemiyor. Onların zurnası da burda zırt, diyor işte.
İran'a gelince... Dini lideri Hamaney, HTŞ'nin arkasında bir komşu ülke ile Siyonizm ve ABD komplosunun yer aldığını güya haykırdı.
Kuraklık olsa Siyonistler bulutlarımızı çaldı, yaygarasıyla suçu İsrail'e atan... Sel vursa büyük şeytan iklim silahıyla saldırdı, diye ABD'yi sorumlu gösteren bir kafadan başka ne beklenirdi.
Halbuki asıl hedef daima Türkiye, daha bunu bile öğrenemediler.
--------
YA BAAS DİKTATÖRLÜĞÜ KILIK DEĞİŞTİRİRSE
Suriye sınırımıza gelmesi en muhtemel tehlike ne mi?
Ruh çağırmak gibi olmasın ama ben söyleyeyim size, Baas diktatörlüğünün yeni bir kılıkla geri gelmesi.
Esad, zamanında "kanımız, canımız sana fedâ olsun ya Beşşar" tezahüratlarıyla selamlanıyordu.
Devrildi, şimdi halkın yeni bir kahramanı var.
Bu kez "birruh, biddem nefdik ya Colani" tezahüratları duymaya başlarsak korkun. Baştan çıkarmayacağı kimse yoktur.
Ago Paşa'nın Hatıratı kitabındaki gibi gelişmez umarım.
Ago Paşa, bir papağandı. Refik Halid Karay'ın hiciv kahramanı.
Devir ve sahibi değiştikçe papağanın ağzı da değişirdi. İki sloganından biri "padişahım çok yaşa"ydı. Diğeri de "Girit bizim canımız, fedâ olsun kanımız".
Suriye halkı ezberini bozmazsa tezahüratıyla birlikte tarih de tekrar edebilir. Tehlike arıyorsanız, asıl tehlike odur; eski faşizmin kılık değiştirerek hortlaması.