Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bizatihi kendisinin Suriye ile normalleşme sürecini sahiplenmesi ile ok yaydan çıktı. Ya da yay yeteri kadar gerilmedi de ok dibimize düşecek, onu bilemiyoruz.
O zaman görünmeyen ya da Suriye dışında Türkiye’yi bu noktaya iten ne var ona bakmak gerek. Süreci neredeyse dayatan Rusya olduğu için zoraki nikahın sponsoru da aynı adres.
Cumhurbaşkanı Erdoğan daha önceki yakınlaşma süreçlerinde olduğu gibi temelde seçimlere giderken elde edeceklerine odaklanmış durumda. Yani mesele Suriye’nin geleceği değil Türk seçmenin oyu. Görünen o ki Rusya ile Soçi’de saatler süren baş başa görüşmelerdeki paket de diğer ülkelerde olduğu gibi sadece merkez bankaları arasındaki swap anlaşmalarından ibaret değil.
Putin’in Erdoğan’a verebilecekleri Birleşik Arap Emirlikleri ile varılan anlaşmalardan daha fazla. Akkuyu Nükleer Santrali için Türkiye’nin rezervine eklenecek miktarlardan, bu sene Rusya’dan alınacak doğalgazın ödemesinin meteliğe kurşun atılan bir dönemde gelecek seneye bırakılmasına ya da dünyada enerji krizi yaşanırken Türkiye’nin daha istikrarlı bir kış geçirmesine ve Erdoğan’ın Türkiye’yi enerji krizinden koruyan lider olabilmesine, Suriyeliler’in geri dönmesi için belli bir mekanizmanın kurulmasına kadar Putin’in elinde kart çok.
Üstüne de ulusalcılık adına başka bir ülkenin Türkiye’deki gönüllü savunucusu Avrasyacı ekip ve medya manipülasyonları üzerinden Erdoğan lehine bir hava oluşturulma ihtimali yabana atılacak unsurlar değil. İşin garibi, milli bağımsızlık adına duruşu hep net olan Erdoğan’ın böyle bir ihtimali ve etkiyi hiç yalanlamamış, “Rusya kendi işine baksın” dememiş olması.
Rusya’nın pazarlıkta sağlayabilecekleri kadar talep edecekleri de iddialı. Rublenin Türkiye ile birçok işlemde kullanılmasından, Rus kredi kartlarını kamu bankalarının tanımasına, ambargoların delinebilmesi için Türk sisteminin Rus ekonomisine açılmasına kadar talep çok.
Müzakerelere yakın yabancı kaynaklara göre Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığının sınırlanması, Türkiye’nin kontrolündeki bölgelerdeki bazı gruplara yetki devri yani fiilen sadece askeri değil idari olarak da Türkiye’nin etkinliğini azaltması, Ankara’nın Adana mutabakatı çerçevesine gerilemesi gibi birçok unsur masada. Bunların karşılığında alınabilecekler ne kadar gerçekçi orası ise meçhul.
Suriyeliler’in en azından bir milyonunun ülkelerine geri gönderilmesinin özellikle seçimden önce hayata geçirilmesi için bir hazırlık var. Ancak hem Suriyelilerin istememesi hem sınırın güneyindeki durumun zaten zor yönetiliyor olması hem de Şam’ın itirazı sebebiyle çok kolay değil.
Esed’e yeni bir meşruiyet zemini açmaya hazırlanan Arap ülkelerinin de Türkiye’ye yardımcı olacakları şüpheli.
Erdoğan ile görüşmeyi kendisi için “zulüm” olarak gören Esed’le zoraki nikahın asıl dinamikleri Suriye dışında olduğu gibi bunun asıl yansımaları da yine Suriye dışında.
Rusya’nın zorlaması ile Suriye ile normalleşmek Moskova’nın, aslında başta ABD’nin yol vermesi ile mümkün olan bölgesel hakimiyetini daha da tahkim etmek anlamını taşıyor.
ABD’nin bölgede daha önce Rusya’ya alan açması ve Türkiye’nin güvenlik endişelerine gözünü kapatması nedeniyle Washington’u eleştirmek meşru ve yerinde. Ancak jeopolitik denklemde Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası atılacak her adımı oluşan yeni parametreler içinde değerlendirmek gerek.
Türkiye içinde “Erdoğan Suriye’de bizim dediğimize geldi, Suriye’de barış için bu gerekliydi” gibi meseleyi güney komşumuzdaki dinamiklerle açıklamaya çalışanlar açısından olan biten aslında muhalif oldukları politikanın tekrarından ibaret.
Suudi Arabistan ya da BAE ile normalleşme olduğunda bunu siyasi oportünizm, Erdoğan’ın çıkarcılığı ya da dış politikada eksensizlik/ilkesizlik olarak tanımlayıp Suriye ile barışmayı ‘aklın duyguya galebe çalması’ olarak kodlamak her şeyden önce kendi içinde çelişik. İlk süreçlerde işleyen temel dinamik neyse son süreçte doz farkı ile aynısı işliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye ile normalleşme stratejisi, bu sütunda defalarca eleştirilmiş Suudi Arabistan ile yakınlaşmanın içerdiği parametreleri bile içermeyen, Türkiye’nin hem Suriye’de hem bölgesinde hem de geleceğinde ipotek başlıkları açan yanlış kurgulanmış, yanlış başlamış ve görünen o ki jeopolitik maliyetler üretecek yanlış bir adım.