Barış Pınarı Harekatı hem siyasi ve diplomatik bakımdan hem askeri bakımdan Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarından daha zor ve daha uzun sürelidir.
Elbette dualarımız en kısa sürede tamamlanması içindir. Fakat askeri operasyon tamamlandıktan sonra da asker orada kalacak, “güvenli bölge”yi koruyacaktır. Muhtemelen Suriye anayasasında bir statüye ulaşıncaya kadar bu durumu devam ettirmesi gerekecek.
Bu harekatın ne kadar önemli olduğu, amaçlanan alan genişliğinden de bellidir: Fırat Kalkanı ve Zeytindalı’nın toplamından üç katından daha büyük bir alanın Mehmetçik tarafından kontrolünü gerektirmektedir.
Ekonomik faktörün önemini ayrıca belirtmeye gerek var mı?
Bu son harekatın uluslararası planda, eskileriyle ölçülemeyecek kadar yankı yaratması da, ne kadar önemli olduğunun başka bir göstergesi.
Diğer bir faktör; güneye çekilmekte olan
Nasıl hassas bir geçitte yürüyeceğiz, açık değil mi?
BAKAN’IN ÇİZDİĞİ TABLO
Bütün askeri harekatlar siyasi hedefleri gerçekleştirmek için yapılır, sonucu da diplomasi masasında belirlenir.
Barış Pınarı gibi bir harekatın siyasi ve diplomatik yönünün ne kadar önemli olduğu bellidir. Bu açıdan Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun NTV’deki açıklamaları endişe vericidir:
“Gelen tepkilerin bir kısmını bekliyorduk, bazıları sürpriz oldu. Bu kadar PKK sevdalısının olduğunu bilmiyorduk…”
Çavuşoğlu elbette ve haklı olarak bunun bir terörle mücadele olduğunu, uluslararası hukukta yerinin bulunduğunu, tepkiler ne olursa olsun Türkiye’nin kararlı davranacağını belirtiyor.
Çok doğru…
Fakat Ankara’nın, özellikle de diplomasi gözüyle bakarak, bu talboyu sorgulaması lazım; tabloyu lehe çevirebilmek için.
Kim ne derse desin… Bu elbette bir kararlılık ifadesidir. Fakat bugünkü sıcak günler geçtikten sonra siyaset, diplomasi ve ekonomi belirleyici faktörler olacak.
Her şeyden önce kendimize şunu sormalıyız: Dış politikada nereden nereye geldik?
Türkiye, Ekim 2008’de BM Güvenlik Konseyi geçici üye seçiminde 192 devletten 151’inin oyunu alarak diplomatik bir zafer kazanmıştı!
Bugün yanımızda kaç ülke var?..
‘TÜRK’ÜN DOSTU…
Türk’ün Türk’ten başka dostunun olmadığı, dünyanın bize düşmanca davrandığı, “bu milletin 7 düvelle savaştığı” gibi hamasi sözler, çözüm getirmez.
Türkiye’nin güvenliğini sağlamlaştırmada da bir işe yaramaz.
Birinci Dünya savaşı mı? Almanya ile Avusturya-Macaristan imparatorluğu ve Bulgaristan müttefiklerimizdi.
Milli Mücadele mi?.. Emsalsiz bir kahramanlık örneği Milli Mücadele’de Bolşevik Rusya’dan silah ve altın para desteği almak, 1921 sonbaharından itibaren de Fransa ve İtalya ile anlaşarak onlardan silah, kamyon ve keşif uçakları almak gibi muazzam bir diplomasi vardı.
Bu iktidar döneminden en iyi örnek de kabaca 2011’e kadar devam eden rasyonel dış politikadır. Fakat 2008’de dünya devletlerinden 151 oy alan Türkiye, 2014’teki aynı seçimde 51 oyla üyeliği kaybedecekti.
Bugün 51 oy alır mıyız, bilmem.
İMAJ VE DİPLOMASİ
Suriye’deki gelişmelerin Türkiye açısından iyi yönde evrilmesi için sadece askerî güç yetmez, imaj ve diplomatik maharet de son derece önemlidir
Türkiye’nin askeri gücü vardır. Mehmetçiğin vatanseverliği ve kahramanlığı ona her türlü şükran ve saygıyı duymamızı gerektirecek düzeydedir.
Fakat diplomasi mutlaka siyasi başarının yolunu bulmalıdır.
Mısır’la çatışmayı bu kadar devam ettirmek gerekir miydi?
Seçim propagandası yapacağız diye Avrupa’yla 2017’deki gerilimi o kadar tırmandırmak neye yaradı?
Dün kendilerinden “liyakat nişanları” aldığımız Amerika’daki Yahudi lobisini şimdi lehimize değilse bile tarafsızlığa nasıl ikna ederiz?
Ermeni tasarılarını önlediğimiz gibi Kongre’de harekete geçirilmiş olan ambargo tasarısını nasıl önleriz?
Artık Esat rejimiyle diyalog kurmak gerekmiyor mu?..
Liste uzatılabilir…
Mehmetçiğin en kısa zamanda harekatını tamamlaması ve siyaseten de en iyi sonuçların alınması için Türkiye imajını ve diplomasisini en yüksek kalitede ihya etmelidir.
Particilik bir kenara… Vatan da bizim, asker de bizim, güvenlik de bizim, hepimizin...