Hatice SAKA- 30. 09. 2018 Pazar
uriye´de son günlerde silah sesleri azaldı. Çatışmalar kısmen birçok bölgede sona ermiş gibi gözüküyor. Türkiye, bu savaşta en başından beri masum sivillerin koruyucusu oldu ve olmaya devam ediyor. Sahada hiç durmadan büyük bir gayretle çalışan çok sayıda sivil toplum kuruluşu var. Bunlardan Uluslararası Mülteci Hakları Derneği de büyük acılar yaşayan Suriye´deki çocuklar için Fırat Kalkanı Bölgesi´nde 2. kez ?Sınırsız Şenlik? adında bir dizi etkinlik gerçekleştirdi. Ben de bu şenlik vesilesi ile sekiz yıl sonra tekrar Suriye´ye gitme şansı buldum.
DAĞLARDAN GELEN SAVAŞ SESLERİ
Savaştan önce, ?bir dili öğrenmenin en iyi yolu o dilin konuşulduğu ülkeye gitmektir? şiarıyla Suriye yollarına düşmüştüm. 2010 yılında sınırdan geçişim bambaşka heyecan ve ümitler taşıyordu. Bir grup Türk öğrenci ile eğitim turu kapsamında Hatay´dan Şam´a doğru yola çıkmıştık. Başörtüsü yasağı döneminde Suriye´ye eğitim almaya gidip orada bir düzen tutturan çok sayıda kız öğrenci, Arapça´yı öğrenmek isteyenler için her yıl bu yaz kurslarını düzenliyordu. Birçoğumuz sınırdan ilk kez geçiyordu. Ancak Suriye´den Şam´a doğru giden güzergahta yabancısı olmadığımız manzaralar görmüştük. Hatay, Kilis, Gaziantep´in havası ve dokusunun devamıydı her şey. Yaz kursundan sonra Şam´ın merkezinde yedi Suriyeli üniversite öğrencisi ile aylar sürecek ev arkadaşlığım başlamıştı. Halep, İdlip, Hama, Humus ve Dera kızların her biri Suriye´nin farklı bölgelerinden geliyordu. Hepsi geleceğe umutla bakıyordu ve hayalleri vardı. Aileleri büyük fedakarlıklarla onları şehirde okuttuğu için canla başla çalışıp didiniyorlardı. 2011 yılı Mart ayında olaylar başladığı günlerde evi kaplayan sessizlik ve endişe dağlardan gelen silah sesleriyle her geçen gün arttı. Haziran ayında gözyaşları içinde Suriye´den ayrılırken, ?Bir gün mutlaka bu topraklara döneceğiz ve belki yine Şam´da buluşuruz? diye söz vermiştik birbirimize. Savaş şiddetini artırınca her biri başka kentlere savruldu ve eğitimlerini tamamlayamadı. İlk yıllar düzenli olarak haber alıyordum onlardan. Kimi Türkiye´deki kamplara geldi, kimi daha güvenli bölgelere gitti. Savaşın acımasızlığı hayatlarının üzerinden bir buldozer gibi geçti.
Sekiz yıl sonra Öncüpınar sınır kapısından Suriye topraklarına girdiğimde güvende olmanın ve barışın ne kadar değerli olduğu gerçeğiyle tekrar tekrar yüzleştim. Her yerde kontrol noktaları vardı. Birçok bina yıkılmış ve terk edilmişti. İlk olarak Suriye´nin Azez ilçesinde bulunan Babusselam Mülteci Kampı´na gittik. Sınırdaki en kalabalık kampta, yedi yıldır çadırda yaşamak zorunda kalan insanların olduğunu gördük. Ardından Siccu kampındaki anaokulunu ziyaret ettik. Yıllardır kamplarda İHH ile birlikte çalışan aktivist Tülay Gökçimen, yanında getirdiği oyun hamurlarını ve hediyeleri dağıtırken dikkatimi bir şey çekti. Anaokuluna giden bu minikler taşkınlık yapmadan sessizce yerlerinde oturuyorlardı. Oradan oraya koşan, gülücükler dağıtan çok az çocuk vardı. Suriyeli öğretmene bunu sorduğumda çocukların kamptan başka bir yer görmediklerini hatırlattı ve yine de savaşın içinden gelenlere göre daha iyi bir ruh hali içinde olduklarını söyledi.
FIRAT KALKANI ÇOK ŞEY DEĞİŞTİRMİŞ
Daha sonra Türk Silahlı Kuvvetleri ve Özgür Suriye Ordusu´nun gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı Harekatı sonrası terörden temizlenen bölgelerden geçtik. Bölgede kamu düzeni ve güvenliğinin yeniden kurulması için Türkler ve Suriyeliler el ele çalışıyor. Yıkılan binalar çok fazla. Ancak yeniden inşaa edilen ve onarılanlar da var. Okullar, hastaneler ve karakollar yapılıyor. Kontrol noktalarına yakın yerlerde küçük çarşılar bile kurulmuş. Civar köylerden gelenler alışverişlerini yapıyorlar. Hayatın normale dönmesi herkesin tek arzusu. Bunu sağlamak için üzerlerine düşen görevi yapıyorlar. Siccu´dan sonra Azez´de bulunan El-İman kampına geçtik. Bu kez de ilköğretim okulundaki çocuklarla bir araya geldik. Yine İHH´nın hazırladığı okul çantalarını tek tek öğrencilere dağıttık. Buradaki kamplar ve okulların idaresini Türkiye yapıyor. Okullar Milli Eğitim Bakanlığı´na bağlı ve bölgeyi AFAD yönetiyor. IHH ve AFAD Fırat Kalkanı bölgesinde örnek bir dayanışma sergiliyor. Bölge halkı da bu hizmetlerden son derece memnun. Girdiğimiz sınıflarda çocukların Türkiye´den geldiğimizi duyunca sıralarından kalkıp hep bir ağızdan ?Şükran Şükran Türkiye? diye haykırması bunu kanıtlar nitelikte.