Suriye´ye yönelik ABD, İngiltere ve Fransa´nın düzenlediği bombardıman öncesi ve sonrasında çok tartışıldı. Bazı kesimler tarafından 1956´da Mısır´a karşı düzenlenen ?üçlü saldırı? ile bu son üçlü saldırıyı birbirine benzetildiğini de gördük. Rejime yapılmış saldırıyla Mısır´a yapılanı kıyaslamak gerçekleri çarpıtmak ve tarihi gerçekler konusunda donanımsızlığı ortaya koymaktır.
1956´da Mısır´a karşı üçlü İngiliz-Fransız-İsrail saldırısı, Süveyş Kanalı´nın kamulaştırılmasına ve Mısır´a karşı düzenlenmişti. Bir birinden ayrı ve alakasız bu iki bombardıman esnasında Rus propaganda planı, Batı demokrasileri içinde karışıklık ve kafa karışıklığı yaratmayı, medya da dahil olmak üzere liderlere ve kurumlara olan güveni yok etmeyi,olağanüstü ve önemli konularda fikir birliğinin oluşmasını önlemeyi amaçladığını da önemli bir tespit olarak paylaşayım.
Suriye´ye düzenlenen bombardıman birçok mesaj barındıran önemli bir hadisedir.Bunun ilki vurulan yerlere baktığımızda Lübnan ve İsrail sınırına yakın yerler olduğu düşünüldüğünde İran destekli milisler için ?görünmez´ sınırı da ortaya çıkarmıştır. Özellikle İsrail işgali altındaki Golan Tepelerine ilerlemeye çalışan İran destekli milis güçler için Suriye´den ayrılma vakti uyarısını yapan bir bombardımandı.
Bombardıman öncesi Rusya Ordusu hava savunma sistemlerinin Rus askeri üslerinde toplanması, bombardıman öncesi ABD´nin Rusya´ya ?çatışmasızlık hattı´ aracılığıyla vurulacak hedeflerin detaylarını değil sadece kullanılacak hava sahalarının haritasını paylaşması da dikkat çekici bir detay. ABD´nin Rusya ile direk orduları vasıtalarıyla karşı karşıya gelmekten özenle kaçındığı bombardıman öncesinde Moskova´nın 2015´ten sonra Esad rejimi lehine konuşlandırdığı hava savunma sistemlerini kullandırtmaması/aktif hale getirmemesi de önemli bir ayrıntı.
Bu bombardıman Suriye´de var olan dengeleri bir tarafından lehine değiştirmeyecek, var olan aktörlerin konumunu etkilemeyecek şekilde planlanmış bir hava harekatı da oldu.
Aslına bakıldığında İncirlik Hava Üssü´nden uçuş yapılmaması da Ankara açısından en önemli detay olarak karşımıza çıkıyor. NATO üssü olan İncirlik´in ABD-Fransa-İngiltere üçlüsüne açılmaması kararında Rusya ile olan yakınlık da belirleyici olmuştur. Bu şekilde Ankara başta ABD´ye ilişkilerinin eskisi gibi olmayacağının da mesajını bir kez daha vermiş oldu.Buradaki en önemli nokta, ABD´nin İncirlik Üssü´nü kullanmadan, Kıbrıs,Ürdün ya da Akdeniz´de konuşlu uçak gemilerinden havada yakıt ikmali yaparak Ortadoğu´da/Suriye´de bir bombardıman/hava harekatı düzenleyebilmesinin de tatbikatı ve denemesi oldu.
Ankara için önemli olan bu hava harekatının sivillere yönelik değil direk Esad´a bağlı askeri kurumları hedef almasıydı. Bu sebeple destek açıklaması yapıldı. Gene de bir şekilde İncirlik hava üssünün açılması Tahran ve Moskova´ya da taahhütlere uyulacağının da bir mesajı idi. Ankara Esad´a karşı tutumunu açıkça Tahran ve Moskova´ya ifade ettiği için başta Astana süreci olmak üzere veya ilişkiler olumsuz etkilenmeyecektir.
Türkiye´nin dış politikasında ABD görüşlerinin artık merkezde olmadığı bir dönemin uzun zaman önce başladığını da tekrar hatırlatmalıyım.
Bölgesel konularda Türkiye, İran ve Rusya ile de yakın işbirliği içinde olacaktır. ABD´nin talebi Ankara ile eski günlere dönme yönünde olsa dahi Ankara, İran ve Rusya´ya, önceliklerine ve çıkarlarına dokunulmadığı, YPG ve PKK´ya yönelik askeri manevralarına devam ettiği takdirde tavır almayacaktır
ABD´nin Fransa´nın İngiltere´nin Moskova-Tahran-Ankara mutabakatı ve ekonomik/askeri işbirliğinden rahatsız olduğu aşikar. Fransa ve ABD´nin bu tip girişim ve söylemleri niyeti belli ettiği gibi tam tersi bu üç başkenti daha fazla yakınlaştıracaktır. Önümüzdeki dönemde Tahran-Ankara ve Moskova başta ABD olmak üzere diğer batılı devletlerin ?canını´ yakacak hamleler de yapacaktır. Bu kapsamda 24 Haziran seçimleri öncesi ya da sonrasında Fırat´ın doğusuna da [Tel Abyad] bir harekat yapılabilecektir. Keza Ankara´nın yaz planlamaları içerisinde yer alan Irak´ın kuzeyine de bir sınır ötesi harekat beklenilmelidir. Bu gelişmeler ışığında İran ve Rusya´nın Esad´a olan desteklerinin azaltılması/kesilmesi de hedeflendi. Tahran ve Moskova´ya Esad´ın ?gidiş´ takviminin belirlenmesi de bir mesaj olarak verildi.
Suriye´ye yönelik bombardıman sonrası Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el-Cubeyr´in terörle mücadele kapsamında Suriye´ye askeri birlik gönderme konusundaki tutumunu yinelemesi Riyad´ın Suudi Ordusu´nun yeterlilik manasında sorumluluk almaya hazır olduğu ve başka başkentleri de ikna edebileceği yönünde okunmalıdır.
Hazırlığı iki yılı bulan Körfez Kalkanı tatbikatı dikkatli bakıldığında bölgesel sıradan bir tatbikat olarak değerlendirmek hata olacaktır. Kara, hava ve deniz kuvvetlerinin kullanıldığı bu tatbikatta dünyanın en güçlü orduları arasında yer alan dört ülkenin silahlı kuvvetleri yer aldı. Gene günlük Arapça faaliyet raporları incelendiğinde dünya genelindeki en büyük askeri harekât planlarından birisi uygulandı. Diğer tatbikatların aksine bölgedeki yaşanan sorunların bire bir yansıtılmasının hedeflendiği de aşikar. Zira gerilla savaşı, kent içi muhabere, sahile indirme/çıkarma, bomba yüklü tekne/gemiler ve düzenli ordu tatbikatları hatta denizde muhabere gibi savaş ve çatışma örnekleri koordineli olarak uygulandı.
Hali hazırda bu tatbikatın hedefinin İran olduğu söylensede İran silahlı kuvvetleri dünyanın en güçlü orduları arasında yer almadığı gibi tatbikata katılan Arap ülkelerinin çatışma/savaş tecrübesinin kısıtlı olması aynı zamanda BAE ve Suudi Arabistan´ın Yemen´deki durumları düşünüldüğünde ne kadar etkili olacakları tartışmalıdır. Neticede bu askeri manevraların ortak bir koalisyon ve ortak bir askeri örgüt [Suriye kuzeyi için Arap koalisyonu] içerisinde yer almak olduğu söylenebilir.
Bu tatbikata katılan 23 ülkenin politik hedefleri farklı devletin hepsinin de gelecekte herhangi bir askeri işbirliğine katılması şart olmadığı gibi bazıları da razı olmayacaklardır. Ama bu silahlı gücün bazı unsurlarının Suriye´nin kuzeyinde konuşlandırılması da ABD´nin Ankara´yı tekrar kazanmak adına YPG ile ilişkisini azaltacak bir formül olarak da öne çıktığı da dillendirilen bir konu. ?İslam Askeri İttifakı´ üyesi olan Türkiye´nin Suriye´nin doğusuna asker konuşlandırması da bir ara formül/seçenek olarak bu yaz gündeme gelecektir.
Doğu Akdeniz sularında petrol ve doğalgaz rezervlerinin son keşifleri yeni bir dönemin de başlangıcı olduğu gibi Suriye´yi de kapsayacak şekilde bölgede stratejik coğrafi alanları yeniden şekillendirme ve başkentler arasında yeni bir süreci başlatma gücüne sahip.
Geniş bir dünya haritasını önümüze koyup baktığımızda Doğu Akdeniz´deki durum ile Güney Çin Denizi çekişmesi tesadüfi olmamakla beraber benzerlik gösteriyor.
Lübnan,İran, Yunanistan, Türkiye, İsrail,Mısır ,ABD ,Rusya ,AB, İtalya,Fransa,Çin,KKTC,GKRK gibi devletler, bu alanda pay sahibi ya da payını büyütmeye çalışan ülkeler olarak karşımıza çıkıyor.Suriye, boru hattı güzergâhında bulunmasından dolayı Doğu Akdeniz´in jeopolitik haritasında kayda değer bir öneme sahip ki aynı zamanda Suriye´nin kullanılmayan rezerv hacmi haritası da net belirlenememiştir.
İran, Kuzey Irak ve Suriye üzerinden Akdeniz ve Avrupa´ya boru hattı inşa etmeyi planlıyor. Bu da Tahran´ın neden Irak ve Suriye´de bulunduğunu ve Beşşar Esed rejimini neden güçlü şekilde desteklediğini açıklamaktadır. Diğer yandan Rusya ise, Akdeniz´e ve enerji sahasına ulaşmak için Suriye´yi önemli bir kanal olarak görmektedir. Rusya´nın Ocak ayı başında Suriye´de petrol ve doğalgaz üretmek için özel bir hak elde ettiği de biliniyor. Keza İran´ın da madenler konusunda hevesli olduğu biliniyor.
Rusya´nın Suriye´de Esad´a destek vermesi ve savaşta başarılı olması, Rusya´nın milyarlarca dolarlık Suriye´deki enerji altyapısını yeniden inşa etmeyi üstlenmesi ve Akdeniz´in fosil yakıt rezervlerine ulaşması anlamına geliyor. Gene Türkiye´nin Suriye´nin kuzeyine yönelik hamleleri Rus-İran boru hattı projelerini de durdurmaya yönelik girişimler olduğu gibi aynı zamanda bölgedeki ekonomik çıkarlarını da korumaya yöneliktir. Suriye´de gelişen hadiselere bakıldığında askeri hamlelerin bir bölümü Akdeniz´e ve Akdeniz´deki petrol ve doğalgaz rezervlerine ulaşmak için yürütülüyor. İran, Irak ve Suriye arasındaki geçişli projeler, Türkiye´yi devre dışı bırakan ya da Ankara´nın arzularına ulaşmasını engelleyici tasarılar ortaya çıkıyor. Akdeniz´de Mısır, İsrail ve güney Kıbrıs ortaklığı enerji ve savunma anlamında pekişirken gene bu ülkeler, Avrupa´ya yeni bir boru hattı inşa etmek için İtalya ile bir anlaşma yaptılar. Bu kapsamda Güney Çin Denizi´nde olduğu gibi Türkiye´nin doğu Akdeniz´de askeri operasyonlar yapma ihtimalinin de büyük bir olasılık olarak değerlendirdiğimi de belirtmeliyim. Aynı Çin´in Güney Çin Denizi´ndeki gibi Türkiye´nin de Doğu Akdeniz´de benzer refleksler gösterdiğini de not etmeliyim.
Gene aynı şekilde İsrail-İran çatışmasının vekalet yoluyla değil de doğrudan çatışma dönemine girdiğinin de altını çizeyim.