18 09. 2018 Salı
SAN FRANCİSCO - Gülşen Çağatay
ABD´deki Küresel İklim Hareketi Zirvesi´nin ardından iklim değişikliği ile mücadelede tüm ülkelerin, üretim ve tüketim alışkanlıklarında kökten değişikliklere giderek özellikle temiz enerji yatırımlarına ağırlık vermesi için öngörülebilir ve sürdürülebilir bir finansal yapının oluşturulması gerektiği belirtildi.
San Francisco´da 12-14 Eylül tarihlerinde düzenlenen ve 150´yi aşkın ülkeden 1000´in üzerindeki katılımcının yer aldığı Küresel İklim Hareketi Zirvesi´nde öne çıkan noktalar, "küresel ortalama sıcaklık artışının sınırlandırılması, fosil yakıtların aşamalı olarak azaltılması, ciddi temiz enerji yatırımlarının hızlandırılması" oldu.
ABD Başkanı Donald Trump´ın Paris Anlaşması´ndan ayrıldığını duyurmasının ardından geçen süreçte ?İklim Değişikliği ve Küresel Isınma? kavramlarının tüm ülkeler tarafından ?sorun? olarak görülmediği eleştirilerine rağmen, tarihinde ilk kez aynı anda iki kasırgayla mücadele eden ABD´de bir araya gelen yönetim muhalifleri, zirvede iklim değişiminden en çok kendilerinin etkilendiğini ve politikalarda değişiklik olmazsa daha büyük felaketlerin kapılarını çalacağını kaydetti.
Dünya genelinde mevsim normalleri dışında yaşanan kasırga, sel, kuraklık ve yangın gibi doğa olaylarının ülkelerin ekonomik durumu ve nüfuslarından bağımsız olarak gerçekleştiği ve her türlü önlem alınmasına rağmen bunların "tesadüf sayılamayacağı"nın aktarıldığı zirvede, bu durumun iklimdeki değişimin mevsim üzerine olağan etkisi olarak kabul edilmesi gerektiği vurgulandı.
İklim değişikliğine sebep olan sektörlerin başında enerjinin geldiği belirtilirken, bu sektördeki çevresel sorunların çözülmesiyle iklim değişikliği ile mücadele konusunda da sonuca ulaşılabileceğinin kabul gördüğü zirvede, ´küresel ortalama sıcaklık artışının sınırlandırılması, fosil yakıtların aşamalı olarak azaltılması, ciddi temiz enerji yatırımlarının hızlandırılması´ gibi konular öne çıktı.
Özellikle, temiz enerji yatırımlarını hızlandırmasının önemine değinilen zirvenin ardından, iklim değişikliği ile mücadelede tüm ülkelerin üretim ve tüketim alışkanlıklarında kökten değişikliklere giderek özellikle temiz enerji yatırımlarına ağırlık vermesi için öngörülebilir ve sürdürülebilir bir finansal yapının oluşturulması gereğine işaret edildi.
Diğer taraftan, ilk etapta güçlü ekonomilerin iklim olaylarından daha az etkileneceği varsayılırken, araştırmalar bu fikrin aksine tüm insanlığın iklim değişimi ve küresel ısınma tarafından tehdit altında olduğunu ortaya koyuyor.
Son yıllarda iklim değişikliği ile mücadelede farkındalık artmış olmasına rağmen, bazı sektörlerde istenen büyük adımların atılamaması ise dikkatlerden kaçmıyor.
Küresel petrol ve doğalgaz yatırımlarının daha sürdürülebilir ve temiz kaynak odaklı yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelimi çözümün başında gelse de Uluslararası Enerji Ajansı, Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü ve Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı gibi kuruluşların sektörel raporlarında, hala "ekonomik büyümenin petrol tüketimine bağlı olduğu" saptamaları ağırlığını koruyor.
Dünya iklim bilimcileri, küresel iklim değişikliğinin nihai etkilerinin, 100 yıl sonunda ortaya çıkacak küresel yüzey sıcaklığı artışının, 2 derecenin altında kalması gerektiğini savunuyor.
Uzmanlar, gelecek 100 yıl içinde ortalama 2 derecenin üzerindeki olası sıcaklık artışının, iklim değişikliği ile beraber eko-sistemler üzerinde de "geri dönüşsüz" etkileri olacağını belirtiyor.
Bu çerçevede, Paris´te 30 Kasım -12 Aralık 2015 tarihlerinde gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği 21. Taraflar Konferansı´nda (COP21) küresel ısınmaya karşı alınacak önlemler 195 ülkenin oy birliğiyle kararlaştırılmıştı. Anlaşma metninde ortalama sıcaklık artış limitinin 100 yıllık global süreçte 1,5 ila 2 derece arasında sınırlandırılması konusunda uzlaşılmıştı.
San Francisco´da ise sorunların çözümünde üretim ve tüketimde köklü değişiklikler konusunda ortaya çıkan görüş birliğine rağmen, finansal sürdürülebilirlik noktasında derinlik oluşturulamayan zirveye, eski ABD Başkan Yardımcısı Al Gore´un "Yeni bir başkanımız olması halinde, 30 günlük ihbar süresi sonunda tekrar Paris Anlaşması´na girebiliriz." ifadesi damgasını vurdu.
ABD Başkanı Trump, 1 Haziran 2017´de aldığı kararla ülkesinin Paris Anlaşması´ndan çekildiğini duyurmuş