Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz

Sünni ya da Şii olmamızın mizandaki karşılığı

Yusuf Ziya Cömert, Müslümanların; Gazze karşısında fert, toplum, cemaat, mezhep, meşrep ve devletler olarak bir şeyler yapmadığı, yapamadığı düşüncesi üzerinden bir değerlendirmede bulunuyor.

Sünni ya da Şii olmamızın mizandaki karşılığı

Gazze hakkında yazılabilir mi?

Var mı yüzümüz?

Bilmiyoruz ki yazmaktan başka bir şey.

Kötülüğe eliyle müdahale edemeyip hiç olmazsa diliyle mukabele etmek gibi.

Ya da aczimizi itiraf gibi.

Utanır gibi.

En doğrusu utanır gibi.

Bir ara, o zamanlar iyi günlerimizmiş, en azından bugünlere göre, yine İsrail Gazze’ye saldırıyordu ve biz gazeteden verip veriştiriyorduk, o gün için Yeni Şafak’tan, bir sivil toplum kuruluşumuzun yöneticisi, yaptığımız yayını tebrik etmek için geldi.

“Tebrik edilecek bir şey yok” dedim “Filistinliler bizim yerimize savaşıyorlar, biz de yazıyoruz, haber yapıyoruz. Adamların aleyhine yazacak halimiz yok!”

 

Tebrik ettirmedim kendimi.

Sonradan, yine Gazze’ye yapılan bir saldırı sırasında, Mısır’daki Mursi iktidarında sivil kuruluşlarımızın Refah kapısından Gazze’ye erzak ulaştırdığı da oldu, hatta 9 Müslüman ülkenin dışişleri bakanları Gazze’ye gidebildi.

Dedim ya iyi günlerimizmiş.

Şimdi daha iyi anlaşılmıştır. Mursi’yi gidermenin İsrail lehine bir mıntıka temizliği olduğu.

Bugün çok daha feci durumdayız.

Gazze, bir buçuk yıldır bizim bütün kalitesizliğimizi, bütün gevşekliğimizi, hamasetlerimizin içinin ne kadar boş olduğunu, balondan bile boş, balonun içinde hava var, hamasetin içinde hiçbir şey, ‘şişinmek’ tabiri bir yolunu bulup kendi kendini şişirmeyi ifade etmek için güzel, nasıl şişiriyorsunuz kendinizi? Nasıl oluyorsunuz tostoparlak?

İslamcılıklarımızın, milliyetçiliklerimizin tamamen karşılıksız çekler ve düzmece senetler olduğunu, iktidara gelmemizin ya da gelmememizin bir boşluktan ibaret olduğunu, yaratılmak, yeryüzünde var olmak bir imtihansa o imtihanı sıfırın bile çok altında bir puanla kaybettiğimizi, Türk olmamızın, Arap olmamızın, Fars, Kürt veya Hintli olmamızın, Sünni, Şii, selefi ya da sufi olmamızın mizanda hiçbir karşılığı olmadığını aleme faş etti.

Savrulduk.

Filistin’de kadın, erkek ve çocuk cesetleri gökten yağan İsrail bombaları ve roketleriyle savruluyor enkaz halindeki şehirlerin orasına burasına.

Biz, içi boşaltılmış, buna rağmen hala konuşabilen, hala yazıp çizebilen, yiyebilen, içebilen cesetler halinde savrulduk.

Biraz İran, İsrail’e taş attı, en azından atmayı denedi.

Fakat biz, İran’ın atabildiği füzelerin kat kat fazlasını istihza için, İran’ın nasıl madara olduğunu ispat için, bizim ne kadar doğru ve Sünni olduğumuzu ilan için, İsrail tarafına değil, İran istikametine doğru attık.

Gayret edip İsrail’le takışmamayı temin etmeye çalışmamızdan bir hamaset hikayesi çıkarabilir miyiz?

Belki çıkarırız. Kabiliyetimiz var. Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır.

Hani Trump’la Netanyahu Gazze plajında güneşe ve denize karşı bedenlerini sermiş yatıyordu, Elon Musk da ağzında eşşek kadar hamburgerle arzı endam ediyordu, niye gitmişse, Trumpl’a Netanyahu’yu yelpazelemek için mi?

Ne dedi bizim adamlarımız?

Olamaz! Müsaade edilemez! İzin verilemez!

Oğlum, sizden izin soran mı var? Zurnanın son deliği!

Bütün cesametimizle, mağrip ile maşrık arasında koca bir delik.

Tarihte, yer ile gök arasında biriktirdiğimiz, kitaplarda yazdığımız yazmadığımız ne varsa hepsini içine çeken dipsiz bir vakum!

Boş yapmayın! Sadece onlar gelirken kenara çekilebileceğiniz kadar hareket kabiliyetine sahipsiniz.

Şu mevsimde ‘Hicret’ bahsini açmamız, hem de dini literatüre yapılan atıflarla, kenara çekilme nezaketini akla getirmiyor mu?

İnsanların aklı torba değil ki büzesin.

Getiriyor.

Holywood’un Afrika temalı filmlerinde rastlarsınız, ‘sahip’ diye hitap eder yerliler Amerikalı efendilerine.

Bu, nezaket değil teslimiyettir.

Kula yapılmış tanrı muamelesidir.

Kim izin vermez, Gazze’ye Trump heykeli dikilmesine?

Sahilinde Trump ve Netanyahu’nun malak gibi yatmasına?

Türkler mi? Araplar mı?

Suriyeliler mi? Mısırlılar mı? Suudiler mi? Mağripliler mi? Uzak Asyalılar mı? Orta Asyalılar mı? İranlılar mı?

Cevap: Artık anladık ki hiçbiri. Hiçbirimiz.

Vermezse Filistinliler vermez. Gazzeliler vermez.

Öyleyse terbiyemizi takınalım. El alemin senaryosuna geriden vokal yapmayalım.



Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


YAZARLAR

Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

HABERLER