Tarih: 03.05.2019 19:25

Sultanahmet Kitap ve Kültür Fuarı´na niçin izin verilmiyor?

Facebook Twitter Linked-in

Türkiye Diyanet Vakfı tarafından otuz yedi yıldır Ankara´da ve İstanbul´da eşzamanlı düzenlenen Diyanet Kitap ve Kültür Fuarı´nın İstanbul´da yapılmasına yönelik başvuruya İBB tarafından, Sultanahmet bölgesi esnafının, ?fuar süresince iş yapamıyoruz´ şikâyeti bağlamında olumsuz cevap verilmiş bulunmaktadır.

Ramazanın yaklaştığı bu günlerde kitap fuarını bekleyen binlerce İstanbullu açısından şaşırtıcı bir gelişme yaşandı. Her yıl Türkiye Diyanet Vakfı  öncülüğünde düzenlenen bu fuarın bu yıl yapılmayacağı öğrenildi. 

Konu ile ilgili olarak esnafın şikâyetine binaen İstanbul Büyük Şehir Belediyesi´nin bundan önceki -AK Partili- yönetimi tarafından alınan kararın etkili olduğu ve Ekrem İmamoğlu ekibinin de, bir önceki yönetimim almış olduğu kararı uygulayacağı anlaşılmaktadır.

Her ne kadar Diyanet Vakfı´na ait fuar şirketinin sorunu çözmeyi umut ettiğini belirtilse de durum pek değişecek gibi değildi.

Bu algıdan dolayıTürkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şube Başkanı Mahmut Bıyıklı´nın, CHP´nin İstanbul´daki ilk icraatlarından birinin yayıncılığa darbe vurmasının, kültür hayatının zor zamanlar geçirdiği bu günlerde zihinlerden silinmeyeceğini savunması olayı bir açıdan netleştiriyordu.

İlk kurulduğunda ?dini yayınlar fuarı´ olarak tanımlanan ve cami avlusunda yapılan fuar, bir müddet sonra tanımında bulunan ?dinî´ ibaresinin iptal edildiği ve yeniden ?Kitap ve Kültür Fuarı? olarak düzenlenmeye çalışıldığı ve bir süre sonra da Beyazıt Meydanı´na alındığı bilinmektedir.

Gerek Diyanet İşleri Başkanlığı ve gerekse de fuarı kendi bünyesinde kurmuş olduğu mezkûr şirkete düzenleten TDV, fuarın hem bazı gerekçelerle cami avlusu dışına taşırmış ve hem de yayıncılık sektöründe faaliyet gösteren birçok laik ve seküler yayınevlerine de fuara kendi eserleriyle katılma imkânı tanımıştı.

Bunun böyle yapılması bir açıdan Ramazan ayı gerekçesiyle camii de ibadet eden insanların huşu ile orucunu tutması, ticaretin ve paranın mabedlerin kuruluş esprisine galebe çalmaması, kendilerini Müslüman olarak tanımladıkları halde, kendilerini bazı mülahazalarla camii ye uygun görmek istemeyen vatandaşlarında, yapılmakta olan fuardan yararlanmaları adına önemli ve anlamlı bir özelliği içeriyordu.

Zaten, salt dini bir kuruluş olmaktan ziyade Diyanet teşkilatının, vatandaş arasında bir ayrımcılığa girmesi değil, insanları zora sokmadan bir yol bulması gerekirdi. Ki Diyanet, vatandaşın vergisi ile faaliyetlerini sürdürmekteydi.

Kültürle aramız yoktu anlaşılan?

Kültür seküler bir kavram idi. Ondan önce biz kendi yapıp ettiklerimizi ?gelenek ve örf´ benzeri kavramlarla karşılıyorduk.

Bununla birlikte, ulus devlet konsepti içerisinde birçok kavramla birlikte, gelenek ve örf kavramı da, yaşantımızda izleri bulunduğu halde, yapıp edile gelenleri kültür kelimesi ile adlandırmaya başlamıştık.Ne ilginçtir ki devletin var olan temellerinin sabitlendirildiği seküler paradigmalara rağmen, doksan küsur yıllık uzunca bir süreçte tamı tamına sadece üç kez ?kültür şurası´ düzenlenmişti.

İlki Mustafa Kemal döneminde, ikincisi Süleyman Demirel´in yetmişli yıllardaki Başbakanlığı döneminde, en sonuncusu da Recep Tayyip Erdoğan´ın Cumhurbaşkanlığının ilk yıllarında düzenlenmişti.

Ama buna rağmen, toplum olarak solcumuzun da, sağcımızın da, İslamcımızın da ağzına pelesenk olmuş bulunan sihirli bir kelimemiz vardı, o da ?kültür´dü?

Hemen her kesim kültürü kendi fehvasınca anlıyor, değer veriyor, ama onu ?ahvalini cami, ağyarını mani? bir şekilde kullanmıyordu. O düpedüz, adeta sivil militanlığın gereği olarak elde tutulan bir silahtı.

Bundan önceki süreçte,gerek ulusal iktidarda(AK Parti) gerekse de yine ağırlıklı olarak AK Partili belediyelerin büyük çoğunluğunun ya kültürü hiç önemsemedikleri, ya da bu i kendi yandaşları için ele alıp kendi bağlamında kopartarak karşılıklı çıkara dayalı bir konseptte uygulamaları akıllardan daha çıkmamıştı.

Şimdi de geçen dönem İBB yönetiminin, o da eğer doğru ise, Sultanahmet esnafının şikâyetine binaen, ?bundan böyle Sultanahmet Meydanı´nda bir daha ?dinî eser ağırlıklı´ fuar düzenlemeye yönelik olarak alınmış olan kararın, bu kez İmamoğlu´nun elinde bir gerekçeye ve daha açıkçası koz´a dönüşüyordu.

Onunda canına minnet. Sultanahmet Meydanı´nda bir kitap fuarı düzenlenmiş, ya da düzenlenmemiş, kimin umurunda idi.

Dedik ya, kültür elde bir silah olarak durduktan sonra, hem birde solun envai çeşit rengini içerisinde barındıran CHP´nin hem kültüre ve hem de dinî temalı bir fuardan dolayı Müslüman kültürüne katkı sunacağı mı bekleniyordu ki. Hem birde, adeta İmamoğlu´nun makamında onun  eş başkanı edasıyla o nereye nra giderse onunla birlikte hareket eden Marksist temelli bayan bir il başkanı olduktan sonra, zamanla İmamoğlu belki kendi soy adındaki espriyi de unutur, seçim öncesi popülizm gereği okunduğu anlaşılan Kur´an´dan pasajları da unutur giderdi.

O da tıpkı ?Güniz Sokağı´ sakininin sürekli vurguladığı üzere ?dün dündü!?demogojisini, bir başka biçimde sürdürecek gibiydi. Şimdiden niyet okumayalım, ama bunca tecrübe bizlere bunu düşündürtüyordu. Ne yapalım? Yapılıp edilenlerin, söylenen, ama tersinin yapıldığı işlerin, bundan sonra da yapılacak işlerin, söylenecek sözlerin temeli olarak görebilirdik artık?

Devlette süreklilik esastır düşüncesine koşut olarak, geçmiş dönem İBB kadrolarının almış olduğu karar, bu kez, kendisi mutedil davranacak olsa da oluşturacağı kadronun solun birçok versiyonundan geliyor olmaları hem bu kararın uygulanmasını ve hem de birçok alanda alınacak olan kararların, rövanşist bir mantıkla Müslüman halk üzerinden İslam´a uygun düşen birçok kararın kabul görmemesini sağlayacaktı.

Bunu nereden biliyoruz? CHP´nin, sözde devletin kurucu kadrosu olmasına rağmen, ?Batı´nın sömürgeci mantığının söylemsel planda her zaman ayakta tutulmasına yönelik bir ifrit Batıcılık adına dünden bugüne sergilediği davranış ve tutumlarından biliyoruz.

Sözde doksanlı yılların darbeci yıkıcılığına karşı iktidara gelen AK Parti iktidarında da kültüre pek yer vermeyişi de, sanki bir ruh ikizi olarak CHP´yi pek de aratmıyordu.

CHP rol gereği kendini liberal sol olarak, AK Parti´de kendini liberal/muhafazakâr demokrat olarak tanımlıyor ve misyonları gereği, Müslüman toplumu kültürden alabildiğine uzak tutuyordu. Kendi kemikleşmiş kadrosu, yandaşları ve trol taifesini sarf-ı nazar ederek?

Sonuçta gitti AK Pati, geldi CHP! Oyun yine eskiden oynandığı üzere rejimin bekası adına dar alanlarda paslaşılarak oynanıyordu. Gerçi Müslümanların büyük bir bölümünün kültürle, kitapla vb. bir işi var mıydı sahiden?

O zaman kel kafaya şimşir tarak! Sen kendi özgül ağırlığından hareketle kendini karşı tarafa ve taraflara hissettiremezsen, senin adına ne kitap fuarına izin verilirdi, ne de ?kültürün nice?´ diye sana hiç bir şey sorulmazdı vesselam?

Ki böyle bir mantığa sahipsek, büyük çoğunluğun oy verdiği AK Parti ile CHP vb. Müslümanların kültürü için kıllarını kıpırdatmayacakları açık ve seçik değil mi?  Herkes kendi yarasını kendisi sarardı.  Pansuman tedavi, çözüm olamazdı! Kültürümüzü, örfümüzü vb. nicelikten niteliğe çıkarmak kendi görevimizdi?




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —