Süleymaniye'de neler oluyor?

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Süleymaniye

Geçtiğimiz ay boyunca Süleymaniye'de bir dizi olay oldu. Halkın hemen her kesiminin yanı sıra özellikle gençlerin yoğun olarak katıldığı olaylarda KDP (Barzani) ve YNK (Talabani) dahil olmak üzere tüm partiler protesto edildi, parti binaları ateşe verildi.

Gösterilerde güvenlik kuvvetleri ile çıkan çatışmalarda resmi açıklamalara göre 5, muhaliflerin iddialarına göre ise onlarca kişi hayatını kaybetti.

Birinci Körfez Savaşı'ndan bu yana Irak merkezi yönetimine kağıt üzerinde bağlı, fiiliyatta ise bağımsız olan Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi özünde 2 ana sorunla boğuşuyor.

Bu sorunların birincisi tarihsel Barzani-Talabani rekabetine dayanan Erbil-Süleymaniye çekişmesi, ikincisi ise bölgesel yönetimin tamamının sorunu olan kötü yönetim sorunu; kısaca yolsuzluk ve hırsızlıklar.

Aslında bu ikincisi tüm Ortadoğu'nun, sadece Ortadoğu'nun da değil; Kafkaslar'dan Balkanlar'a, Orta Asya'dan Latin Amerika'ya kadar tüm Üçüncü Dünya ülkelerinin sorunu.

Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin Erbil-Süleymaniye çekişmesinin kökeni çok eskilere dayanıyor.

Irak Kürdistan Demokrat Partisi KDP (PDK) 16 Ağustos 1946'da Mahabad'da Molla Mustafa Barzani başkanlığında kuruldu.

İran'da Ocak 1946'da Rusya desteği ile kurulan ve 11 ay sonra 17 Aralık 1946'da İran rejimi tarafından sona erdirilen Mahabad Kürt Cumhuriyeti'nin Genel Kurmay Başkanı olan Molla Mustafa Barzani, Mahabad Kürt Cumhuriyeti'nin yıkılmasından sonra İran devletine teslim olmayarak tüm Türkiye-İran sınırı boyunca çatışmalı ve uzun bir yürüyüşten sonra Rusya'ya iltica etti.

14 Temmuz 1958'de General Abdülkerim Kasım, Irak'ta bir darbe ile krallığı devirinceye kadar yaklaşık 11 yıl Rusya'da kaldı.

Bu uzun yıllar boyunca Molla Mustafa'nın (1903-1979) kurduğu KDP Irak'ta illegal olarak faaliyetini sürdürdü.

Bu dönemde partinin en önde gelen isimlerinden biri sol-laik bir ideolojiye sahip ve sonradan 1970'de Celal Talabani'nin (1933-2017) kayınpederi olacak olan İbrahim Ahmed (1914-2000) idi. 

Molla Mustafa Barzani, Nakşibendi şeyhi bir babanın oğlu ve medrese eğitimi almış bir molla olarak klasik geleneksel Kürt tabanının bütün değerlerini taşıyordu.

İbrahim Ahmed ise çoğunluğu Sosyalistlerden oluşan laik-seküler aydınların lideri konumundaydı. 

Molla Mustafa 1958'de sürgünden döndükten sonra İbrahim Ahmed parti içi muhalefete başladı. Barzanileri gerici-feodal olmakla suçluyordu.

Molla Mustafa'nın Kurmanc (Badini), İbrahim Ahmed'in ise Soran olması bir başka yönüyle bölgesel olarak Kurmanc-Soran ayrışması şekline de dönüştü.

Barzani, Kurmanc bölgesi olan Zaxo, Duhok, Barzan, Akré, İmadiye mıntıkasında; İbrahim Ahmed ve damadı Celal Talabani ise Soran bölgesi olan Süleymaniye, Köysancak, Kerkük, Rewanduz ve Ranya gibi yerlerde neredeyse yüzde 90'lara varan bir etkinlik kazandı.

Soran bölgesindeki Erbil ise iki tarafın da ortak şehri oldu. Sonraki yıllarda yönetimi elinde bulunduran Barzaniler Erbil'de de üstünlük sağladı.

KDP'nin Temmuz 1964'te Kala-Dıze'de yapılan 6. Kongresi'ni İbrahim Ahmed grubu kazandı, ancak İdris Barzani (Neçirvan Barzani'nin babası, Molla Mustafa'nın oğlu) kongre sonuçlarını tanımayarak İbrahim Ahmed ve Celal Talabani'yi tutukladı ve İran'a sürgün etti.

KDP kuruluşundan sonraki en büyük bölünmeyi bu kongrede yaşadı.

İbrahim Ahmed ve Celal Talabani 1966 yılında Irak rejimi ile anlaşarak, İran'dan döndüler ve Irak askerleri ile birlikte Molla Barzani'ye karşı savaşmaya başladılar.

Irak devleti ile 1970'te imzalanan özerklik anlaşması sonrası Molla Mustafa İbrahim Ahmed ve Celal Talabani'yi af ederek tekrar partiye aldı.

1975 yılında Cezayir'deki OPEC toplantısında İran Şahı ile Irak Devlet Başkanı Saddam anlaşınca İran Kürtlere verdiği desteği çekti, Kürt kuvvetleri dağıldı.

İbrahim Ahmed İngiltere'ye iltica etti, Celal Talabani Şam'a gitti ve KDP'den ayrılarak kendi partisi olan Yekitiyi Niştimani Kürdistan'ı (YNK) kurdu.

Molla Mustafa ise 1979'da kanser tedavisi gördüğü ABD'de vefat etti.

O tarihten bu yana, iki parti arasındaki sancılı süreç Kürdistan Bölgesel Yönetimi kurulduktan sonra da devam etti ve halen de sürüyor.

Bir dönem iki parti taraftarları arasındaki savaşta her iki taraftan 3500 Kürt hayatını kaybetti; bölgesel yönetim fiilen iki parçaya bölündü; Erbil ve Süleymaniye merkezli iki ayrı hükümet kuruldu.

Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin başkanı Mesud Barzani, Celal Talabani'nin 2017'deki cenaze törenine kadar 7 yıl Erbil'den bir buçuk saat mesafedeki Süleymaniye'ye gitmedi.

Hakkında tutuklama kararı çıkarılan Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi meclis başkanı yaklaşık 3 yıl Süleymaniye'den Erbil'deki meclise gelemedi, meclis kapalı kaldı.

25 Eylül 2017'de yapılan Kürdistan bağımsızlık referandumunda da Talabani ailesi karşıt bir duruş sergiledi ve Barzanilerin başkanlığında bağımsız bir Kürdistan kurulacağına Kerkük Irak rejimine kalsın diyerek Kerkük'ü Irak-İran egemenliğine teslim etti. 

İki partinin birbirleri ile rekabet ve çatışmaları başlı başına ayrı bir kitap konusu.

Bugün de bu çatışmalı durum Kürtlerin ulusal birlik oluşturamamalarının en büyük nedenlerinden biri olarak devam ediyor.

YNK Başkanı Lahor Cengi Talabani (Celal Talabani ailesinden) Erbil ve Süleymaniye merkezli iki ayrı yönetim olmasını istiyor.

Esas en önemli sorun ise her iki yönetim bölgesinde de yolsuzluk ve hırsızlığın ayyuka çıkmış olması.

Türkiye sınırındaki Habur (Halil İbrahim) gümrük kapısının gelirlerini Barzaniler, İran sınırındaki Hacı Umran ve diğer gümrük kapılarının gelirlerini ise Talabaniler alıyor.

Her iki parti de kendi bölgesinden sattığı petrol gelirlerini diğerine vermiyor. 

Günde 500-600 bin varil petrol satan (83 milyonluk Türkiye'nin günlük ihtiyacı yaklaşık 700 bin varil) 5 milyonluk bir ülke maaş ödeyemiyor!

Satılan bu petrol bazı dönemlerde günlük bir milyon varili buluyor.

Yurt dışına kaçırılan milyar dolarlık servetlerden bahsediliyor ve yolsuzlukları konuşmak ve yazmak en büyük suç olarak kabul ediliyor. 

Herkesin kendine bağlı ayrı bir peşmerge ordusu, bürokrasisi ve maliyesi var.

2016 yılında Süleymaniye bölgesindeki öğretmenler maaşlarını alamadıkları için boykota gittiklerinden okullar mecburen bir yarıyıl tatil edildi.

Bu yıl maaşlar yine ödenemedi ve aynı boykot tekrar yaşandı. 

Bugün her kesimden halkın en büyük şikayeti bu yolsuzluklar ve yaşanılan ekonomik kriz. 

Son birkaç yılda geleceğini kendi ülkesinde görmeyen/ göremeyen 300 binin üzerinde gencin yurt dışına gittiği söyleniyor.

Kötü yönetimler Kürt, Türk, Arap; Müslüman, Hıristiyan; Sünni, Şii, Alevi; sağ, sol, laik, seküler, liberal... fark etmiyor.

Halklarına acı ve yoksulluktan başka bir şey vermiyor.

Halkların öncelikli talebi 'adalet ve 'refah'.

Halklarına adalet, refah ve hürriyet vermeyen tüm yönetimler kötü ve yıkılmaya mahkum. 

Fukara Kürtler diğer tüm halklar gibi doğru düzgün yönetilen bir devletleri olsun diye bekliyorlar!

Anlaşılan daha çok bekleyecekler!

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.